Çalıştırdığı 4 takımdan 3’ünü düşüren hoca!

Süper Lig’in son yeni takımı Mersin İdmanyurdu oldu. Ben ilk kez duyduğumda, bu takımın adı Çukurova İdmanyurdu idi. 60’lı yıllar... O tarihten beri, sebebini kestiremediğim bir sempatim var İdmanyurdu’na. Yalnız o değil, başka takımlarım da var, böyle uzaktan uzağa sevdiğim.

Garip şeyler oldu bu sezon Mersin kulübünde. Sezona başladıkları teknik adam Hakan Kutlu’yu, Mart başında gönderip, yerine Yılmaz Vural’ı getirdiler. Sezonun bitimine 2 ay kala niye yapılır böyle bir değişiklik? En kuvvetli ihtimal, Süper Lig hedefini garantiye almak için. Gönderilen ve getirilen hocaların kariyerlerine baktığımızda, durum onu gösteriyor. Giden hocaya aşağıda değineceğiz; getirilen ise, konunun uzmanı, düşecekleri kurtarmak, çıkamayacakları çıkarmak onun işi...

Yılmaz Vural’a kumpas mı?

Yılmaz Vural’la işleri yaver gitti güneylilerin, Süper Lig’e çıkmak için sadece 1 maç kalmıştı önlerinde. İşte o maça 2 gün kala kulüp, ani ve tek taraflı bir operasyonla Vural’ın görevine son verip, eski hocaları Hakan Kutlu ile 1 maçlığına anlaştı. Yılmaz Hoca’nın ilk tepkisi, isyan şeklindeydi ki, bu tepki olayın ipuçlarını da içeriyordu. Bugün yapacağı basın toplantısıyla herşeyi açıklayacağını söyledi. Umarız dağ fare doğurmaz da, olumlu bir katkı olur benzeri durumlar için.

Eğer Hoca’nın ima ettiği gibi bir “kumpas” yoksa, şark kafası var işin içinde. Şöyle düşünülmüş gibi gözüküyor; işleri kolayladık, kaldı tek maç, o rakibi de zaten tanıyoruz, hem hocasız bile oynayacak motivasyonda çıkacak çocuklar son maça, yine de bizi bilen ama ucuza kapatacağımız birisini getirelim, terslik olursa ihale bizde kalmasın, Vural’a ödeyeceğimiz primden de kurtulalım, falan filan... Şark kafası dediğim bu işte, şark kurnazlığı... Emeğe saygısızlık, fırsatçılık, ilkesizlik, arkadan iş çevirme vs. vs.

Diğer ihtimal, baştan beri bu sürecin planlandığı ki, o hepten felaket! Merak ettiğim, Hakan Kutlu bu işin neresinde? Kumpas var ve ona dahil mi? Yoksa kovulup giden, sonra çağırılıp gelen bir “pinpon topu” mu? Bu gel-gitleri, herkes kabullenemez takdir edersiniz ki... Kutlu’nun kariyeriyse, benzeri örneklerle dolu. Biraz göz gezdirelim, çünkü ilginç veriler içeriyor.

Hakan Kutlu’nun makûs talihi

42 yaşındaki Kutlu, 14 yıllık futbolculuk kariyerinin tamamını Ankaragücü’nde geçirdikten sonra, aynı takımda antrenörlük hayatına adım attığında yıl 2007’ydi. 2009 Mart’ında görevine son verilene kadar orada kaldı. Aynı sezon tamamlanmadan Denizlispor’la anlaştı. Denizli’deki 3. hoca olmuştu o sezonda. Ama hafızalarda yer eden; selefi Nurullah Sağlam’ı küfürle-hakaretle gönderen Denizlispor Başkanı’na topluca tavır alınması konuşulurken, işin üzerine atlayan ilkesizliğiydi. Bu ilkesiz işbirliği beklenen sonucu verdi: Denizlispor küme düştü! 2.takımında, 1.başarısıydı(!) bu Hakan Hoca’nın...

2010-2011 sezonunda, bu kez Reha Kapsal’ın yerine Manisaspor’un hocası oldu. İlk 4 maçı da kaybedince, görevine son verildi. O ayrıldıktan sonra takım, ikinci 4 maçın 3’ünü kazanırken, Beşiktaş ve Trabzonspor’u deplasmanda yendi. Manisaspor, “erken uyarı sisteminin” iyi çalışması nedeniyle, Kutlu’nun elinden küme düşmeden kurtulan tek takım olma ünvanını halen koruyor.

2011 Aralık ayında, bu kez Ziya Doğan’ın yerine, yeniden Ankaragücü’nün başına geçti. Evet, sezon sona erdiğinde Ankaragücü de küme düşmüştü. 2012 Temmuz’unda görevine son verildi. 3.takımında, 2.zaferini(!) kazanmıştı.

Düşürdükçe rağbet görüyor

Performansı bu kadar kötü olmasına rağmen mucizevi şekilde rağbet görüyor, işsiz kalmıyordu. Kimi dedikodu odakları, bedava çalıştığı söylentilerini çıkarıyor; kimileriyse, çalıştığı kulüplere para yardımı yapıyor diye ironi yapıyorlardı.

2012-2013 sezonunda, bu kez Mersin İdmanyurdu’nun o sezonki 3.teknik adamı olmakta sakınca görmüyordu. Nurullah Sağlam ve Giray Bulak’ta aradığını bulamayan kulüp, mutluluğu onunla yakalayacağına inanmıştı. Ancak Hakan Kutlu’nun son kurbanı olacaklarını bilmiyorlardı. Onlar da küme düştü! 4’te 3 yapmayı başarmıştı böylece!

Dikkatinizi çekmiş olmalı; onca çabasına rağmen hep yedekten girmiş oyuna, ve hep hüsrana uğramış... Bugün, Mersin’i Süper Lig’e taşıyan hoca ünvanını taşıdığını düşünüyorsa, yemezler!

Federasyon görevi ideal

Burada Federasyonu göreve davet ediyorum; böyle hocalar, genellikle federasyon şemsiyesine sığınırlar. Orada maaş tıkır tıkır işler, performans falan da sorgulanmaz! Kimler geldi kimler geçti o çiftlikten... Arada sıkılanlar, ya da iyi bir teklif alanlar, çıkarlar piyasaya, boylarının ölçüsünü alırlar. Raşit Çetiner, Ünal Karaman, Oğuz Çetin, Reha Kapsal, Abdullah Ercan, Feyyaz Uçar örneklerinde olduğu gibi... Bence, tam Kutlu’ya göre bir iş. Bir nevi, Merkez Valiliği...

Şunu da vurgulamadan geçmeyelim; futbol, parametresi bol bir oyundur. Kadro genişliğinden kalitesine, bütçe olanaklarından yönetim anlayışına, seyirci baskısından kentin sosyal ortamına, kulüp kültüründen tarihindeki başarılarına, rakiplerinden teknik ekibine dek çok sayıda parametrenin bileşkesiyle oluşur performans. İyi teknik adam, tüm bunların ayırdında olup, koşullara en uygun çözümleri bulup gerçekleştirebilendir. Bu işler rekabet ortamında olur ve bir yandan da, hem sportif hem mesleki açıdan ilkeli olmayı gerektirir.

Liyakat da neymiş?

Türkiye Futbol Antrenörleri Derneği verilerine göre, 16 bin teknik insanımız var. Sağlıklı bir planlama yapılmadığı için, çoğu işsiz. (Bu planlama, altyapılar vs. apayrı bir konu olduğundan, girmeyelim) Herkesin hedefi, profesyonel liglerde yarışan takımlar olduğundan, bu 127 takımın oluşturduğu sınırlı talep, binlerce kişiden oluşan arzı dengeleyemiyor. Yani ekmek aslanın ağzında. Üstelik bu arz fazlası, özellikle alt liglerde ücretleri de kuşa çevirmiş halde.

Bu gibi durumlarda, “liyakat” faktörünün öne çıkması beklenir. Kendisini iyi yetiştirmiş ve bunu pratiğe, kariyerine yansıtmış, donanımlı, birikimli, iddia sahibi insanların şansının yüksek olması gerekir normalde. Ama burası farklı bir ülke. Farklı insanların, farklı değer yargılarıyla, garip bir denge tutturdukları ülke... Evrensel ölçütler, bilimsel kıstaslar yerine, torpil, kayırma, ayak kaydırma, kumpas, dedikodu, iftira, yalan-dolan gibi orta şarka özgü tezgahlar geçerli burada.

ŞARKICININ KOCASI

Şarkıcının, rüşvet dağıtmaktan para kazanmaya fırsat bulamayacak hale gelmiş kocası, bunca rezaletin odağındaki adam olarak, önce kendisi serbest kaldı, sonra parası-pulu... Şimdi de Soma gündeminden istifade, yurtdışına çıkış yasağı kaldırıldı. Sırada, “Üstün Hizmet Madalyası”nın takdimi olabilir.

Gazişleri bakanının ona söylediği, “önüne yatarım senin” lafını duyduğumda; “ya dublajdır, ya montaj” diyerek ne kadar yanıldığımı anlamış bulunuyorum. Meğer doğruymuş... Yatıyorlar önüne!..

Bu kadar büyük bir skandala, “yokmuş” muamelesi yapmak için adım adım ilerleyen yüzsüzler güruhuna bravo (!) Hala onların peşinde giden sürüye de yuh!