Camekanda kadın satan Avrupa’dan öğrenecek ne olabilir?
Yıllar önceydi. Dünyada elli kadar ülke gezmiş biri olarak, sürekli şekilde “mutluluk endeksinde en tepedeki ilk 5’e giren” bu “mutlu” ülkeyi, yani Hollanda’yı merak etmekteydik. Fırsat bu fırsat, bu mutluluklar merkezini de tecrübe edecektik nihayet.
Amsterdam’daki sabah kahvemizin yanına da, gezimizi daha da güzel hissettirecek bir şeyler almayı önerdi arkadaşımız. O da ne olabilir derken, elinde sigaraya benzer bir şeyle masamıza geldi. Meğerse, bu şehirde legal olarak esrar satan kafeler de varmış ve sabah veya akşam kahvenize eşlik edecek esrarı da, beş avro karşılığı almanız mümkünmüş.
SABAH KAHVESİYLE SERVİS EDİLEN ESRARIN ESRARI
Hayatında tek bir sigara bile içmemiş olan benim için, bu sabah esrarının hiçbir anlamı olmadı ve benim esrarıma verilen beş avro boşa gitti böylece. Ama arkadaşım zaten aylardır zihnen hazır olduğu için olmalı, esrarın esrarına kavuştu bir iki saatliğine de olsa sanırım.
Sonra Amsterdam’ın kanallarının kıyısındaki sokaklara salındık. Gittikçe kalabalıklaşan bazı caddelere yaklaşınca burasının “Red Light yani kırmızı ışıklar” bölgesi olduğunu belirtti arkadaşımız. Gündüz gözü ile kırmızı veya başka ışık görmek mümkün değildi elbette. Ama az sonra bu terimin neden kullanıldığını anlayacağımız bölümüne geldik, bu “mutlu ülkenin mutlu insanlarının”. Sıra sıra dizilmiş küçük odalardan oluşan, kanal kenarındaki sokaklarmış buraya adını veren meğerse. Küçücük odaların pencerelerinde, yarı çıplak kadınlar, ya koltuklarda oturmuş ya da ayakta, kaldırımlara birikmiş kalabalıklara sunabilecekleri ne varsa en iyi şekilde sunmak ile meşguldüler. Sokaktaki kalabalık, sadece erkekler de değildi. Annelerinin elinden tutmuş minik çocuklar, bastonları ile zar zor yürüyen dede ve nineler, velhasılı normal bir sokakta görebileceğiniz bir insan yığını idi oradakiler de. Ve dükkanların camekanlarındaki çıplak kadınlara, sanki bir ayakkabı mağazasının vitrinindeki parlak ayakkabılara bakar gibi bakıp geçmekteydiler. Camekanda gördüğünü beğenen müşteri de, şüphesiz içeri girip satılanı alabiliyordu elbette.
TEMEL İÇGÜDÜ VE ONDAN YARATILAN ENDÜSTRİ
Bu camekanlı dükkanların aralarında da, seks mağazaları, seks müzeleri, canlı seks gösterilerinin yapıldığı tiyatromsu yerler ve bizim yorum bile yapamadığımız daha neler yer almaktaydı. Modern Batı medeniyeti, bizim ülkelerimizi “erkek egemen”, “kadın düşmanı” diye suçlayıp, LGBT tarzındaki hayat tercihlerini, büyük reklamlarla üzerimize sürerken, kendi kadınını camekana koyup satmakla meşguldü. Ve üstelik bunu da “insan hakları” şampiyonluğu yapıp, bizlere gerici-tutucu damgası vururken yapmaktaydı.
NATO ÜYELİĞİ FİNLANDİYA’YI MUTLULUK LİSTESİNDEN DÜŞÜRÜR MÜ?
Daha geçen hafta yayınlanan “2023 En Mutlu Ülkeler” listesinde, kadınını camekanlarda satan Hollanda ancak beşinci sırada yer bulabiliyor maalesef! Erdoğan hükümetinin büyük bir hatası sonucu NATO’ya üye yaptığı Finlandiya, bu listede birinci sırada yer almakta. Bizim yaklaşık 50 senedir NATO üyesi olduğumuzu düşünecek olursak, demek ki “mutlu” ülke olmak için NATO üyeliği gerçekten de şart değil. Tersine mutluluk endeksinde çok aşağılara gitmenize bile sebep olabilecek bir üyelik belli ki bu. Önümüzdeki süreçte Finlandiya’nın mutlu ülkeler sıralamasında, bu NATO üyeliğinden ne derecede etkilendiğini göreceğiz elbette. Ama Türkiye’mize tam tersine bir etki yaptığına göre, zavallı Fin halkının kaderini de karanlığa gömecek bir rol oynayacak bizce!
Amsterdam’ın kanal kenarı sokaklarındaki camekanda satılan kadınlar konusunu, NATO’ya üyelik ile ilişkilendirmek elbette biraz garip gelebilir size. Ama LGBT tarzındaki girişimlerin ve Avrasyadaki ülkelerin sürekli şekilde “erkek egemen, despotik, diktatörlük, kadını aşağılayan” ülkeler olduğu yorumlarının merkezinde de NATO ve ona bağlı Batı’nın olduğunu hatırlayalım. NATO askeri olduğu kadar, bu tür kültürel ve politik aşağılamalar ve dayatmalar ile, Batı dışındaki ülkelerin kültürlerini, tarihlerini ve sosyal geleneklerini değiştirmenin de bir silahlı aracı halindedir. İşine geldiği gibi, dinciliği de teşvik edebilir, camekanda kadın satıcılığını da. Türkiye 1950’lerde NATO üyesi olduktan sonra tarikatler, cemaatler ve aşırı dinciler neden şahlanışa geçmişti, bir hatırlayalım. NATO ve özellikle de ABD, Türkiye’deki ilerici damarı yok edip, yerine İslamın en gerici yorumunu dayatmıştı. Ve böylece hem Türk geleneklerini, hem de İslamın ilerici özünü bozup, istediği gibi kullanabilme imkanını yaratmıştı. Aynı politikayı, Suudilerde Wahabizmi destekleyerek, gerektiğinde El Kaida’yı yaratıp kullanarak, İŞİD gibi karanlık örgütleri kurup etrafa saldırtarak, PKK tarzındaki ayrılıkçı güçleri koçbaşı yaparak Avrasyayı şekillendirmede uygulamakta şimdilerde.
MUTLULUK CAMEKANINA BAŞKA BİR GÖZLE BAKIŞ GEREK!
Yani, Amsterdam’ın o güzel görünümlü kanallarının kenarındaki camekanlarda kadın satan, “mutluluk ülkesi” Hollanda’nın halleri, hiç de gördüğünüz kadar güzel ve mutlu olmayabilir. Bize dayatılan kültürel değişimler ve sözde eleştiriler, daha derin ve büyük bir planın parçasıdır. Bu analize, daha Hollanda’nın ve genel olarak Batı’nın 500 senedir dünyanın her tarafında yaptığı sömürgeciliği katmadık! Amsterdam ile Jakarta’nın arası uçakla bile 11.368 kilometre olmasına rağmen, Hollanda yüzlerce sene Endonezya’nın yoksullarının kanını emdi. Böylece de, diğer Batı sömürgecilerinin arasından sözde “dünya mutluluk endeksi”ndeki 5. sırayı kapabildi. Elimize esrar verip, camekanlarında satılan kadınları seyrettirdikleri Amsterdam sokaklarını, bir de bu gözle gezelim, veya gezmesek de bu duygularla düşünelim deriz. Aynısını, Paris’i, Londra’yı, Madrid’i, New York’u, velhasılı Batının o haklarında hayranlık uyandırılan tüm turistik merkezlerini düşünürken veya gezerken de yapalım. Ve bin senelik kültürel ve sosyal değerlerimizin, onlar tarafından zorla değiştirilmesine direnelim.