Çanak çömlek parçaları -(TAMAMI)
Başbakan, Taksim Meydanı ve çevresinde yapılacak düzenlemeler hakkında konuşurken, Topçu Kışlası’nın önemini ve de gelecekteki konumunun altını çizmek için, sanıyorum. Zeytinburnu çevresindeki kazılara gönderme yapıp “Çanak çömlek parçalarına önem veren zihniyetten” söz etti. Birilerinin bu kışlayı görmemezlikten gelip, sıradan çanak-çömlek parçalarına önem vermelerini ironik bir üslupla eleştirdi.
Biz arkeologlara daha ilk sınıftayken çanak-çömlek parçalarının önemi anlatılır. Bu konu üzerinde bir bölüm dahi vardır. Dünyaca ünlü bir arkeolog “Çanak-çömlek parçaları, arkeolojinin alfabesidir” der. Bu söz, bu alanla ilgili derslerin adeta A. B. C’si dahası bir sloganıdır. Çünkü arkeoloji çanak-çömleklerle başlar ve onların bize sunduğu bilgi-belgeyle gelişip önümüzü açar.
Çanak çömlek parçaları bilinmeyen bir yörenin bilgi-belge kodları, bilinen bir yörenin ise tanıtım ögeleridir. Formları, bezemeleri, üzerindeki resimleri, içerdikleri malzemeleriyle yapılış şekilleriyle adeta bir yol haritası, geçmişin bilinmezliklerini aydınlatan vazgeçilmez ve asla yadsınmayacak olan bir ışığıdır.
Çanak-çömlek deyince hiç kuşkusuz, şarap ya da zeytinyağı gibi sıvıların taşındığı ve korunduğu devasa kaplar akla gelmemeli. Onlar yalnızca bu alanın ufak bir bölümüdür. Örneğin çanak-çömlek deyince mühürler, özellikle de Hititlerin bir çeşit evrak deposu olan tabletler, heykeller, ritüel anlamda kullanılan her bir nesne de akla gelmelidir. Örneğin gerek sanatının siyah ve kırmızı figürlü vazoları arkeolojinin ve de geçmişteki çoğu medeniyetinin yalnızca sanat yeteneğinin ve inceliğini değil, onunla birlikte üzerindeki figürlerle de geçmişin görüntü yoluyla bizlere ulaşan bilinmezliklerinin birer kitap-eseridir.
***
Her biri dünyaca ünlü yerli ve yabancı hocalarımız arkeoloji eğitimi görürken bizlere bunları öğretti. Hatta bir kısmı, “çanak-çömleklerin dilinden anlayamayanlar arkeolog olamazlar” dedi. Demek ki hepsi yanılmışlar. Sıradan çanak çömlekleri bizlere bir değer olarak tanıtırken gereğinden fazla abartmışlar. Meğerse onlar, arkeolojinin alfabesi değil de, Başbakanın dediği gibi sıradan birer çanak- çömleklermiş...
Elbette ki işin acı ve tedirgin edici tarafı, çanak-çömleklerin yalnızca bir değer olup olmadığı üzerinde yoğunlaşmıyor. İşin korkutucu yanı Anadolu’da prehistorik çağlardan günümüze dek yaşayan onca medeniyetin günümüzdeki ayrımından, bizden olanla olmayan gibi hiçbir zaman kabul görmeyecek benimsemesinden kaynaklanıyor. Bir zamanlar bir padişahın “alt tarafı mermer parçası verin gitsin” deyip, müze müdürü Osman Hamdi’nin müzenin kapısına yatarak bu eser ancak ben öldükten sonra buradan çıkar demesine neden olan zihniyete dek uzayıp gidiyor. Çok değil, yakın zaman da bir bakan, bize Osmanlı eserleri yeter, gerisi ne olursa olsun dememiş miydi? Benzer düşüncenin günümüzde de, üstelik en üst düzeydeki kişilerle yinelenip gündeme getirilmesi biraz üzücü, dahası tarihi eserlerin geleceği açısından biraz korkutucu değil mi?
Hal böyle olunca peki niye Kültür ve Turizm bakanları dışardaki çanak -çömlek parçalarını müzelerimize geri getirmek için onca çaba harcayıp, bu olaydan kendilerine pay çıkarıyorlar. Alt tarafı çanak çömlek değil mi bunlar, bu kadar çabaya ve övünmeye ne gerek var.
Bir başbakanın arkeolojinin temel eserleriyle ilgili böyle bir söz söylemesi sanırım en çok tarihi eser kaçakçılarıyla, ülkemizden bu eserleri asırlar boyu kaçırarak müzelerine koyanları sevindirecek.
Onlar kaçıra dursunlar, biz Taksim’e Topçu kışlasının görünümünde AVM ve de rezidans yapalım. Geçmişin değerini başbakandan daha iyi siz mi bileceksiniz?