Çanakkale’de Atatürk ve Türk komutanlar
Atatürk’ün dediği gibi Osmanlı istese bile Birinci Dünya Savaşı dışında kalamazdı! Çünkü savaş Osmanlı topraklarını yağmalamak için çıkarılmıştı... Osmanlı, vatan savunmasını esas alan ve Türk topraklarını korumayı hedefleyen bir savaş konsepti belirleseydi, belki de yıkım bu kadar ağır olmazdı! Kaynaklar ve insan gücü zaten sınırlıydı. Bilimsel ve teknolojik açıdan geri kalmıştık. Her bir nefer ve tek bir kurşun bile doğru yer ve zamanda kullanılmalıydı... Maalesef, Almanların kendi çıkarlarını gözeten askeri taleplerine yeşil ışık yakıldı! Mustafa Kemal ve diğer bazı komutanların tarihi uyarıları göz ardı edildi...
EMPERYALİSTLERİN PLANI NEYDİ?
Çanakkale Cephesi bu yönü ile ilginç ve dikkat çekici olaylara sahne olmuştur. Düşman dünyanın o güne kadar görmüş olduğu en büyük ve en güçlü donanma ile Çanakkale Boğazı’nı geçemedi! Tüm ümitleri 18 Mart 1915 günü, Nusret’in dökmüş olduğu elde kalan son 26 mayın ile son buldu...
İtilaf devletleri, özellikle İngilizler bu kez karadan hedefine ulaşmak istedi. Bir çıkarma harekâtı ile kıyıya çıkacak ve Çanakkale Boğazı’ndaki başta sahil bataryaları olmak üzere askeri mevzilerimizi ele geçirecekti. Böylece savunmasız kalan Boğaz’dan düşman donanması kolaylıkla geçecekti. Diğer bir ifade ile kara harekâtının hedefi, Çanakkale Boğazını kontrol eden araziyi ele geçirmekti...
ÇANAKKALE’DE ASKERİ COĞRAFYA ANALİZİ
Fazla deneyimi olmayan bir askeri uzman bile Boğaz girişinde çıkarma yapılabilecek bölgeleri kolaylıkla saptayabilirdi! Çanakkale Boğazı kıyı hattını temizlemek için yapılacak bir harekâtta başlangıçta iki bölge kritik önem arz ediyordu: Kilitbahir düzlüğü (platosu) ve Kocaçimen tepe!
Bu iki yerde denetim sağlanabildiği takdirde, harekât Çanakkale Boğazı’nı kapsayacak şekilde kolaylıkla genişletilebilirdi. Bu nedenle çıkarma yapılacak kıyı kesimleri, bu iki hedefe en kolay ve en kısa yoldan ulaşabilecek şekilde seçilmeliydi. Matematik bilimi gibi sonuç belliydi: Seddülbahir ve Kabatepe.
Yarbay Mustafa Kemal dâhil, bölgedeki Osmanlı komutanları da bu analizi yapmıştı! Ama Ordu Komutanı Mareşal Liman von Sanders çıkarmanın Saros bölgesine yapılacağını düşünüyordu... Peki, o zaman niçin kıyı bölgelerinde kuvvetli birlikler bulundurmaktan kaçındı ve esas birliklerini geri bölgelerde tertipledi! Düşman Saros’a çıksaydı, dar bir arazi kesiminde kuzeydeki (Trakya) ve güneydeki (Gelibolu) Türk birlikleri arasında sıkışıp kalacaktı!
ASKERLİKTE ALMAN EKOLÜ!
O dönemde askeri eğitimin belki de en ileri düzeyde olduğu ülke Almanya idi. Alman ordusunda zirveye çıkan bir komutanın temel askeri coğrafya kurallarını bilmemesi oldukça düşündürücüydü!
Kaldı ki bir amfibi (çıkarma) harekâtta denizden gelen kuvvetin en zayıf olduğu an çıkarma anıdır. Sıfır zamanı olarak kabul edilen bu anda askeri yetenekler en düşük seviyededir. Zamanın geçmesi ile doğru orantılı olarak bu yetenekler artar...
Bu nedenle savunan taraf, düşmanın en zayıf anı olan sıfır zamanında tüm gücü ile saldırır. Eğer düşmanın bu en hassas ve kırılgan anında hücum etmiyorsanız, bu hareket tarzı askeri olarak izah edilemez!
Acaba Alman Komutan niçin düşmanın sahile çıkmasına izin verdi? Asıl birlikleri geri bölgelerdeki hâkim arazilerde konuşlandırmıştı. Doğal bir denge ortaya çıkacağından, savaşın uzun bir cephe ve yıpratma savaşına dönüşeceği aşikârdı. Düşmanın teknolojik üstünlüğüne karşılık, hâkim arazide tertiplenen Osmanlı ordusu coğrafi üstünlüğe sahipti. Böylece Batı’daki Alman ordularının üzerindeki büyük ve ağır baskı dolaylı olarak ortadan kalkmış oldu! Mareşal Sanders, eğer Türk komutanları dinleseydi, İngilizler muhtemelen kısa sürede kıyıdan sökülüp atılır, belki de kıyıya bile çıkamazdı!
VE ÇIKARMA ANI...
Düşmanlar çıkarmayı Türk komutanların beklediği kıyı şeridine yaptı. Sadece, attıkları markalama şamandırasının sürüklenmesi nedeniyle Kabatepe yerine, yakınındaki daha elverişsiz bir plaj olan Arıburnu’na çıktılar. Çünkü çıkarma öncesinde Kabatepe açıklarında denizde küçük bir şamandıra fark eden Bigalı Mehmet Çavuş, bunun bir işaret olduğunu anlamış, yüzerek şamandıraya ulaşmış ve zincirlerini fora ederek serbest bırakmıştı. Arıburnu’na sürüklenen şamandıra düşmanı yanıltmıştı! Düşmanlar, 25 Nisan 1915 sabahı cılız mukabele nedeniyle neredeyse ellerini kollarını sallayarak sahile çıktılar.
Mustafa Kemal’in, 3 Mayıs 1915 günü cepheden Harbiye Nazırı ve Başkomutan Vekili Enver Paşa’ya gönderdiği mektup, şifreyi çözen bir “dekoder”e benziyordu: “Liman von Sanders Paşa... sadece ihraç (çıkarma) noktalarını tamamıyla açık bırakarak tertibat almış ve düşmanın karaya çıkmasını kolaylaştırmıştır. Başta Liman von Sanders olmak üzere bütün Almanların fikri gücüne de itimat buyurmamanızı kesin olarak temin ederim.”
O Mustafa Kemal, O askeri bir deha, O “fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür” bir Türk subayı! O Başkomutan’a bile fikrini açıkça söyleyebilen mert bir insan! O Alman Mareşal’i yetersiz bulan bir Türk beyni! O Allah’ın Türk milletine lütfu!
Biz Türkler Çanakkale’de sadece yedi düveli değil, içimizdeki İrlandalıları da yendik. Bugün de hem yedi düveli hem de içimizdeki hainleri perişan edeceğiz... TÜRK, ÖĞÜN, ÇALIŞ, GÜVEN!
NOT: 19 Mayıs günü Vatan Partisi Konak/İzmir, 20 Mayıs günü Avcılar/İstanbul ve Bahçelievler/İstanbul örgütlerinin toplantısına katılarak bir konuşma yapacak ve kitaplarımı imzalayacağım.