Çatlakların derinleşmesi neyin göstergesi? -(TAMAMI)

Suriye konusunda, ABD’nin egemen güçleri arasındaki ayrışmayı derinleştiren ve Erdoğan-Cemaat çatışmasını keskinleştiren ana etken, Suriye’nin direnişidir. Suriye açısından Rusya, İran ve Çin’in desteği, kuşkusuz çok önemli bir dayanaktır. Ama bu desteğin ödünsüz sürmesini sağlayan, Beşar Esad yönetiminin halkın desteğini kazanarak kararlılıkla yürüttüğü vatan mücadelesidir.

‘Kolay başarı’ yanılgısı kimlere ait?

“Suriye’de kolay başarı” yanılgısı, yalnızca Erdoğan-Davutoğlu ikilisine ait değildir. Obama-Clinton ikilisi de, başta İngiltere ve Fransa olmak üzere Avrupa Birliği de başlangıçta aynı yanılgıyı paylaşmıştır. Erdoğan-Davutoğlu’nun diğerlerinden farkı, “görev” gereği öne atılıp kendilerini geri dönülemez bir konuma hapsetmiş olmalarındadır. Erdoğan’ın ABD’den “eli boş” dönmesi, patenti kendisine ait bir siyasete destek sağlayamamış olması anlamında değildir. Olay, kendisini bu mayınlı arazide öne sürenlerin, sert kayaya çarpınca, onu arazinin ortasında yalnız bırakmalarından ibarettir.

Suriye’de El Kaide ve benzeri terör örgütlerinin sözde muhalefet cephesi içindeki ağırlıklarını artırmaları da, yine “kolay başarı” beklentisinin boşa çıkmış olmasının bir sonucudur. Ancak bu durum, ABD planlarını daha da büyük bir çıkmaza sürüklemiştir. Obama’nın başkanlığının ikinci döneminde “Suriye düğmesine basacağı” beklentisinin boş olduğu, Erdoğan’ın ABD ziyaretiyle kesinlik kazanmıştır.

Erdoğan-Davutoğlu kimin siyasetini izliyor?

Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin izlediği siyaset, Obama’nın dikte ettiği siyasettir. Davutoğlu, Obama’nın yönetimi devralmasıyla birlikte Dışişleri Bakanlığına getirilmiştir. Erdoğan’ın “Filistin kahramanı” rolüne soyunması da, Suriye ile olan ilişkileri ortak hükümet toplantıları yapacak düzeye çıkarması da, Ön Asya’da ABD’ye kapalı olan kapıları ABD adına açacak ve İran’a rakip olacak bir “enstrüman”a duyulan gereksinimin sonucudur. Suriye’ye karşı açılan “kirli savaş” sürecinde, az sayıda da olsa, Suriye yönetiminden ve ordusundan ABD safına geçenlerin bu “alt oyma” döneminin eseri olduğunu söylemek abartı olmayacaktır. Aynı dönem içinde Erdoğan’ın kendisine biçilen rol gereği Suriye, İran ve Filistin konusunda takındığı tutumların, bugün Suriye’ye doğrudan askeri müdahaleyi savunan ABD çevrelerinde, AKP yönetimine karşı çok ciddi bir güvensizlik yaratmış olduğunu anımsamakta da yarar vardır.

Erdoğan-Cemaat çatışmasının keskinleşmesi neyin göstergesi?

Ülkemizde Erdoğan-Cemaat çatışmasını keskinleştiren çok önemli bir etken de, milletin mücadelesinin hızla yükselmesidir. Obama’nın Suriye konusunda geri planda kalarak kendisine sağladığı manevra alanının bir benzeri, Cemaat için de söz konusudur. ABD açısından, işlevini gördükten sonra “deliğe süpürülmesinde” bir sakınca olmayan, Erdoğan’dır. Cemaat, ABD için daha yapısal ve daha uzun erimli bir işleve sahiptir.

Bu iki iktidar ortağı arasındaki çatlakların derinleşmesi, milletin mücadelesinin başarısının bir göstergesidir. Bugün çatlakların kendisini sadece kapalı kapılar arkasındaki güç çekişmesinde değil, Suriye ve “İmralı açılımı”na ilişkin dile getirilen siyasetlerde göstermesi, bir telaşın ifadesidir. Bunun ardında, Erdoğan’ın yerine “Büyük Ortadoğu Projesi’ne karşı ve İmralı sürecinde milletin tepkisini yatıştırmaya yönelik çekinceleri olan” yeni bir “seçenek” oluşturulmasına duyulan ivedi gereksinim yatmaktadır.

Kendisine bağlı iki güç arasında eşgüdümü sağlayamamak, hatta denetimi toptan kaybetmemek için bunlardan birini feda etmek zorunda kalma olasılığı, ABD’nin içine düştüğü zorlukların bir yansımasıdır. Suriye’nin vatan için direnişi, ülkemizde de milletin mücadelesinin hızla yükselmesi, ABD’nin karşı karşıya bulunduğu zorlukları üstesinden gelinemez hale getirmektedir.