Çayı ‘Dem’ledim Beklerim(!)

Etnolojinin, tarihin sağlam payandalarından biri olan dil, toplumsal olguların belki de en uzun süreli yaşayanıdır. Dilin izinden giderek; sosyolojik yapıları, göç yollarını, sanat ve felsefe haritalarını çizebilir, antropolojik adımlamaları, medeniyet taramalarını yapabilirsiniz. İnsanlığın en kadim birikimi, en sağlam ipucu, en az yanılan dedektifidir dil. Maceracıdır, hafif serseri ruhlu, özgürlüğüne düşkün ve sürekli değişip dönüşerek yaşayan bir gezgindir.

Üzerine yapılan dönemsel müdahalelerle biraz sendelese de çok geçmeden toparlanıp yoluna devam eden bir inatçıdır. Kendi antikorunu üretmeye muktedir, gücünü insanın ve insanlığın cevherinden alan bir bilgedir adeta. Onun için dile yapılan yapay müdahaleleri hiç anlamamış ve ciddiye de almamışımdır.

Dil, bir toplumun yaşam biçiminin ifadesidir, özetidir… Toplum nasıl yaşıyorsa dili de odur, sen istediğin kadar sabahtan akşama dil icâd et nâfiledir. Ağaca sürekli aşı çözüm değildir, toprağın mineral değerleri değişmedikçe olmaaaz! Asl’olan toplumu dönüştürebilmektir.

Toplumun yaşam biçimi üzerine muazzam bir devrim hayâl et yeter. O kendi dilini oluşturur merak etme, yeter ki olanı biteni iyi izle, takip et. Direksiyona geçeceğim diye hayal kurma, direksiyondakinin yaşı en az 2000, fazlası da var ama neyse! Dedim ya dil inatçı, senden daha yaşlı ve biraz da ayrık otu gibidir(!) Nasıl mı?

‘Ayrık Otu’ Gücün ve Azmin Sembolüdür!

Çayır çimen işine merak sardığımdan beri ayrık otları ile didişiyorum. Tutturdum bir İngiliz çimi diye kaç yıldır canım çıktı. Bakımı para, ilacı para, biçmesi, gübresi, yorgunluğu cabası. Yahu! dedim ‘babanın bahçesinde İngiliz çiminde golf mü oynuyordun, nedir bu saçmalık? Doğayla didişiyorsun.’ Ayrık otları da halime gülerek bakıyorlar, hissediyorum. O kadar güvenliler ki, umurlarında değil, her tarafa kol atıp bir güzel kökleniyorlar. Onlar ki, burada yaşamak için bin yıllardır evrim geçirmişler, mücadele etmişler ve hala da ediyorlar. Ben de kalkmış, denenmiş sınanmış toprağın üzerinde bir torba İngiliz tohumu ile ahkâm kesiyorum. Hem de İngiliz(!) Sonunda ayrık otu ile el sıkıştık, artık her şey doğalında ve yemyeşil. Güçlü olan yaşıyor, kimi yerde çayır, kimi yerde çimen. Dil de biraz böyle bir şey, mesele toprakta otta değil.

Çay Vakti (!)

Bu yazıyı yazarken demlediğim çayın mis gibi kokusu geldi. – Evet ya! çay demlemiştim- diye düşündüm. Bir an; ‘’Dem’’, ‘’Demlemek’’, ‘’Demlenmek’’ gibi kelimeler telaşla aktı geçti. (!)

Dil o kadar katmanlı ki; zâhiri ve bâtınî anlam yüklemeleri ile yoluna devam eden bir derviş gibi. Hele ki Türk dili, o kadim hazinemiz. Diğer dillerle ilişkili ama teslim olmayan, yarattığı sağlam harmanla, her sınıfa farklı çiçeklerin mis gibi kokularını sunan dilimiz. Bir kelimeyle dahi birden fazla ironiyi, imâyı barındırma zenginliğinin, birtakım budalalar tarafından-Türkçe işte, nereye çeksen oraya gider-diye hafiften aşağılandığı talihsiz dilimiz. Anlam deryasının derinliklerini besleyen birçok kelimesinin, dünya dillerinde henüz karşılığı oluşmamış güzelim dilimiz.

Batı, Gönül Diyemiyor (!)

2016’da İspanya’da Elhamra Sarayı kompleksinde Hayyam Albümümün konser çalışmasındaydım. Konser sırasında sinevizyon perdesinde İngilizce sözler verilecekti ki ‘’Gönül’’ kelimesinin tam karşılığını bulamadık. Bir sürü sözcük var ama hiçbiri ‘Gönül’ü anlatamıyor. En sonunda Cezayirli bir sûfi şu yorumu yaptı; biz gönül üzerine şiirler yazarken, bu coğrafyalarda kadınlar cadı diye meydanlarda yakılıyordu(!)

Nereden bilsin bîçâreler gönülü? Dil biraz da böyle bir şey. Hangi kültürü yaratabildiysen dili de ona eş değer olacaktır. Türk dilinin zenginliği, çok katmanlılığı, ve tanıklığı aslında Türk tarihinin imbiğidir, hafızasıdır, demidir.

Hangi Dem?

Şimdi geleli benim çay ‘Dem’leme işine.

Önce bana izin verin; laf yetiştireceğim diye hâlâ içemediğim şu çayı bir koyayım…

---

Bizim Kültürümüzde:

‘Hadi çay demledim’ demek, çaya değil sohbete, muhabbete davet etmektir, mutlu eder insanı.

‘Pilav da iyi demlenmiş’ demekse iştahı arttırır, o da mutlu eder insanı.

‘Dün akşam biraz demlendik’ demek, yobaz değilseniz, yalnızca işretin değil, ağız tadının, ifadesidir ki, mutlu eder insanı.

‘Ne güzeldi o demler’ dediğinizde anılarınıza yolculuk eder, iç geçirir, mutlu olursunuz.

Nefes demektir dem, çekilen her bir soluğu anlatan kelimedir ki her alınan nefes hayattır, can verir insana.

Tasavvufta, özellikle Mevlevilikte “Dem Tutmak”; İlâhî Sevgiliye ulaşmanın, buluşmanın uzayıp giden mistik melodisidir, ritmidir. Derinlik açar gönüllerde.

Yine tasavvuf ritüellerinde dem; “Şah”, “Yâ Hak”, “Hû”, “Haydar Haydar”, ‘’ Allah Allah’’ gibi çağırma-anma sözcüklerini tek ya da toplu olarak söylemek”tir. İnanana huzur verir.

Türk Edebiyatı’nda özellikle şiirde kuşların uzun uzun ötüşüdür, güzel ezgiler sunmasıdır dem. Bülbülün dem çekişini dinlemek de mutlu eder insanı.

Bir diğer anlamı ise ürkütücüdür; kan demektir! Acıyı çağrıştırır, ayrılıkları, ölümü… İhaneti anlatır, vahşeti, kini nefreti. Barut kokusunu, evlat hasretini hatırlatır.
İşte ondan uzak durun(!)

Çayınıza, muhabbetinize, sofranıza kan bulaştırmayın ki, yaşanacak acı dolu değil güzel demleriniz olsun.
Ne yalan söyleyeyim benim çay harika demlenmiş, ikinci bardağı da doldurdum sizi de bir ara beklerim.