Çete savaşı ve Türkler
Her şey Türkiye’nin Avusturya’yı Avrupa Futbol Şampiyonası'nda yenmesiyle başladı. Viyana kentinin çeşitli merkezlerinde dev ekranlar konulmuş meydanlarda futbol maçları seyrediliyordu. Bu dev ekranlardan birisi de Ana Tren Garı önündeki meydana kurulmuştu. Çoğunluğu Türk olan seyirciler Türkiye’nin galibiyetine sevindiler ve onu kutlamaya çalıştılar. Türklerin bu sevincini istemeyen otuz kadar Suriyeli kargaşa çıkarmaya ve Türkleri rahatsız etmeye başladı. İşte bundan sonrası film senaryoları gibi yazılmaya başlandı.
Viyana’da çete savaşları başlamıştı. Bu çete savaşlarının merkezinde bir tarafta Çeçenler ile Türkler, diğer yanda ise Suriyelilerle Afganlılar bulunmakta olduğu gündeme getirilip oturtuldu. Atık Avusturya basınına bir konu bulunmuştu. Yorumlar, haberler, söyleşiler birbirini kovalamaya başlamıştı. Çatışmaların esas nedeni namus ve onuru korumak olarak ifade edildi. Gazetelere yansıyan haber ve yorumlara göre genç Suriyeliler Çeçen hanımlarını rahatsız ediyorlarmış. Buna karşı Çeçenler namuslarını ve onurlarını korumak için Suriyelilerle taşlı, sopalı, bıçaklı ve yumruklu kavgalara tutuşmuşlar.
“Düşmanımın düşmanı benim dostumdur” diyerek Türkler de Çeçenlere yardım ediyorlarmış. Avusturya'da yaşayan Suriyeli neden Viyanalı Türklerin düşmanı olabilir? Bunun açıklaması da Avusturya medyasına göre Kayseri'deki olaylarmış. Bu “düşmanlığın” teorik ve pratik alt yapısını da oluşturmak ve bir bilene danışmak gerekir. Bir sosyolog danışmana başvurmak gerekir tabi. Almanya’dan Avusturya’ya ithal edilen sosyoloğumuz çok çeşitli gazetelerde boy göstererek, bu düşmanlığın kökeninin “ataerkil toplumlardaki namus anlayışı ve erkeklerin maçoluğu olduğunu“ söyledi. İthal sosyoloğun, “Doğu Müslüman topluluklarında bu vardır ve namus koruma altında çatışmalara girilmektedir.” yorumlarını yapması dikkat çekti. Uzun süren mültecilik başvurunun bir karara bağlanmaması ve aylardır yıllardır çalışamama gibi ve çalışamamadan doğan ekonomik sorunlar hiç bahsedilmemektedir.
KONU GÜNDEME BİLEREK VE ABARTILARAK TAŞINDI
Viyana’nın bazı mahallelerinde öbek öbek oluşmuş grupların birbirleriyle zaman zaman çatışmaya, kavgalara girdiği görülmektedir. Bu kavga ve çatışmaları polisin istemesi halinde bitirebilecek durumdayken, konu gündeme bilerek abartılarak taşınmaktadır. Bu çatışmaların eylül ayında seçimi etkileyebileceği yorumları yapılmaktadır. Çatışmaların böyle gitmesi halinde Avusturya Özgürlükçü Partisi FPÖ için seçimde önemli bir konu olacaktır ve seçimde de oylarını artıracaktır yorumları da dikkat çekmektedir.
Peki Türkler gerçekten bu çatışmaların içinde midir? Viyana’da yayınlanan bir günlük bulvar gazetesine mahalli olaylarla ilgili haber yapan gazeteci bir arkadaşımı arayıp sordum. Türkler bu çatışmaların neresindedir? sorusuna cevabı beklediğim gibi oldu. “Çete çatışmaları vardır, doğrudur, müdahale edilmezse ciddi boyutlara ulaşabilir. Hatta çok da tehlikeli olabilir.” sözlerinden sonra Türklerin durumunu da anlattı: “Türkler bir iki kişi hariç olayların içinde değiller, basın abartıyor.” Sevgili arkadaşımın bu ifadesi aslında rahatlatıcı olmanın dışında beklentime de onay oldu.
Türk gençlerinin böyle bir çeteler savaşına katılması birçok açıdan mümkün değildir. Türk gençleri Suriyeliler gibi vatansız ve sahipsiz değildir. Gençlerimizin böylesi bir çatışma içinde olması halinde önce aileler, sonra var olan dernekler, daha sonra da konsolosluk ve büyükelçilik devreye girip, o gençleri olası çatışmalardan alıp çıkaracaktır. Başta konsolosluk ve büyükelçilik olmak üzere dernekler gençleri sahipsiz bırakmayacaktır.
İKİ TÜRK GENCİNE SALDIRI
Bu yazı kaleme alındıktan ve demlenmeye bırakıldıktan sonra medyada iki Türk gencine Viyana’nın bir mahallesinde saldırı haberi geldi. Bu haberden sonra Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçisi Ozan Ceyhun Salzburg’dan Viyana’ya geldiğinde konuyla ilgili Avusturya makamları ile yapmış olduğu görüşmeleri bizlerle paylaştı. Hem Büyükelçi Ozan Ceyhun hem de Viyana Başkonsolosu Cafer Mert Özmert Avusturya Federal İçişleri Bakanlığı yetkilileri ile görüştükten sonra, saldırıya uğrayan Türk gençlerini büyükelçilik binasında misafir edip, yalnız olmadıklarını ve onların yanlarında olduklarını ilettiler. Büyükelçi Ozan Ceyhun diğer işlerinin yanında, her an Türklerin sorunlarıyla haşır neşir olmaktadır. Bir etkinlikte Türk kökenli, tanınmış bir avukatın Ozan Ceyhun ile konuşmasına şahit olmuştum: “Sayın büyükelçim görev sürenizin dolması sonrasında Viyana’da kalmanız için ne yapabilirsek yapmaya hazırız” diyordu. Benim önerim bir komite oluşturmaktı. Türklerin başta anne babalarının, derneklerin ve Türk temsilciliklerinin sahiplenmesinden dolayı hiç kimse Türkleri artık çete savaşlarına katamaz, olsa olsa provokasyona getirmeye çalışırlar. Bu tür durumlara karşı daha dikkatli olunmalıdır.