Çevre düzenleme ustası -(TAMAMI)

Mustafa Kemal’in Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın programıyla ilgili sözlerini anımsayalım: “...’Parti, dinî düşünce ve inançlara saygılıdır’ ilkesini bayrak olarak eline alan kimselerden iyi niyet beklenebilir miydi? Bu bayrak, yüzyıllardan beri cahilleri, bağnazları ve hurafelere inananları kandırarak özel çıkarlar sağlamaya kalkmış olanların taşıdıkları bayrak değil miydi?” (Atatürk Araştırma Merkesi, Nutuk, S.601-602)

Atatürk, ardından, Şeyh Said isyanıyla ilgili olarak şunları söyler: “Ne oldu Efendiler? Hükümet ve Meclis olağanüstü tedbirler almayı gerekli gördü. Takrîr-i Sükûn Kanunu’nu çıkardı. İstiklâl Mahkemeleri’ni kurdu.” (S.604)

İkebana ustası

Taha Akyol’un Milliyet gazetesinde yayınlandığı yazılarda da tarihsel çevre düzenlemesine meraklı olduğu görülür. Örneğin, 16.9.2003 tarihinde yayınlanan “Cumhuriyet ‘cumhur’u Tanımalı” başlıklı yazısında gene “en hain dimağlar”ı sofraya getirir ve “1946’ya gelip de daha soğukkanlı değerlendirme” yaptığı iddiasıyla İsmet Paşa’yı tanık gösterir:

“Terakkiperver Fırkası’nı bizim arkadaşlarımız kurdular. Şeyh Sait isyanı bizi korkuttuğu için, yeni inkilabı koruma endişesiyle bu fırkayı kapatmak iyi bir şey olmamıştır. Hata ettik... Kapatmasaydık demokrasi geleneği yerleşmiş olurdu.”

Taha Akyol bu sözlerin kaynağı hakkında bilgi vermiyor.

İsmet İnönü bu cümleyi TBMM’de mi, CHP Kurultayı’nda mı, parti meclisinde mi söylemiş? Bu konuda başka belge ve kanıt yok!

Ama bu sözde kaynağın adresini biz verelim: Faik Ahmet Barutçu’nun üç ciltlik Siyasi Hatıralar (21.Yüzyıl Yayınları, 2001, s.285) adlı kitabı. Söz konusu kitap köydeki kitaplığımda olduğu için ne yazık ki sayfa numarasını kontrol edemeyeceğim.. Ama en azından kaynağın adresi belli. Ancak, bu sözleri onaylayabilecek bir başka tanık ve kaynak yok. O halde yok hükmündedir.

Şeyh Sait isyanı

İnönü’nün Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası hakkında söylediklerini gerçek ve doğru da kabul edebiliriz. Ancak bu sözleri Taha Akyol gibi okumamız mümkün değil. Çünkü Şeyh Said isyanı tırıvırı bir ayaklanma değildi. Taha Akyol, İnönü’nün sözlerini “Şeyh Said İsyanı’nı abarttık” anlamında yorumluyor. Ayrıca TCF ile isyancılar arasındaki ilişkiyi görmezden geliyor. Parti programında yer alan “...’Parti, dinî düşünce ve inançlara saygılıdır’ ilkesinin devrim karşıtlarını kışkırttığı gerçeğini (haydi isterseniz “ihtimalini” diyelim) ciddiye almıyor. Kuzu postuna gizlenen kurt!

Döneminde (Şubat-Nisan 1925) “Genc Hâdisesi” olarak adlandırılan Şeyh Said İsyanı sıradan bir çapulcu ayaklanması değildir. İşin içinde Kürt İstiklal Komitesi, Kürt Teali Cemiyeti vardır. Başlangıçta, Halifeliğin kaldırılması ve Osmanlı Hanedanı’nın Türkiye Cumhuriyeti sınırları dışına çıkartılmasıyla (3 Mart 1924 tarihli yasa), kısacası “İslâm şeriatının yeniden tesisi” amacıyla başlatılmış olan ayaklanma kısa bir süre sonra “Kürt İstiklâl hareketi”ne dönüşmüştür.

Konumuz Şeyh Said İsyanı değil. Ama düşünün ki isyancılar Darahani’yi basarak valiyi ve öteki devlet görevlerini esir almış. Mart başında Şeyh Said 10 bin kişilik bir kuvvetle Diyarbakır’a saldırmış ve kuşatma altına almış. Olayı isyan olarak tanımlamayan ve basit bir sıkıyönetimle durduracağına sanan Başvekil Ali Fethi Okyar ve hükümeti olan-biteni değerlendirmekten aciz. Mustafa Kemal Paşa, rahatsızlığı nedeniyle Heybeliada’da dinlenen İnönü’yü acilen Ankara’ya çağırıyor, bununla yetinmeyip karşılamak üzere bizzat Ankara Garı’na gidiyor. Çankaya’da “Doğuda din elden gidiyor bahanesiyle İngiliz destekli ciddi bir ayaklanmanın başladığını” söylüyor. “Musul Meselesi” elbette işin içinde.

Rauf Orbay

“Halk Çocuğu” Mustafa Kemal’in yakın çevresinin (Rauf Orbay, Ali Fuat Cebesoy, Kazım Karabekir) neredeyse tamamı “Paşa Çocuğu”dur. Belki iyi yetişmiş askerdirler ama Mustafa Kemal ile aralarında büyük “çap” farkı vardır..

Kazım Karabekir’in kurduğu Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’na (17 Kasım 1924) katılan Rauf Orbay’ı anlamak için, daha yakından incelemek gerekir. Rauf Bey’in birden fazla travması vardır: Çerkeslik bilinci; Mondros Mütarekesi’ni imzalamış olmanın yarattığı derin aşağılık duygusu; Lausanne Konferansı’na giden delegasyonun başında olmayı çok istemesine karşın bu görevin İsmet Paşa’ya verilmesi; Cumhuriyet’in ilanı; Hilafet ve Saltanat’ın kaldırılması ve üstüne üstlük kendisinin Mustafa Kemal’den daha iyi olduğunu sanmasına yol açan vehimleri...

Taha Akyol, Rauf Bey’in 29 Ekim 1923 tarihinden önceki bir ayını iyice incelemelidir. Cumhuriyet’in Ankara’da uzak olduğu bir günde ilan edildiğini iddia edecek kadar megalomani içindedir. Zaten 1 Kasım 1923 günü İstanbul’un muhalif gazetelerinde yayınlanan demecini de unutmamak gerekir: “Cumhuriyetin bir günde verilen bir kararla ilân edilmesinin halkta, sorumsuz birtakım zatlar tarafından tertip edilen bu şeklin emrivaki halinde ihdas edildiği fikri ve endişesini hasıl etti.” (Ahmet Yeşil, Terakki Perverver Cumhuriyet Fırkası, Cedit Neşriyat, S.124) Mustafa Kemal meğer sorumsuzmuş...

Rauf Bey’in İzmir Suikastı’ndan haberi vardı. Bir hastalık bahanesiyle, suikastten bir süre önce Viyana’ya sıvıştı ve “Ankara Suikasti”ndeki rolü dolayısıyla gıyabında 10 yıl hapse mahkûm edildi. Bu nedenle, (İsmet Paşa’ya sığınarak) öncesi ve sonrasıyla gerçekleri es geçip, TCF’nın kapatılmasının, demokrasiyi engelleyen büyük bir hata olduğunu iddia etmek büyük bir saptırmadır.

Gazete yazarının nesnesi “bugün”dür: Önemli olan, artık, Mustafa Kemal’in değil R. T. Erdoğan’ın demokrat olup-olmadığıdır.

(Devamı yarın).