Charlie Hebdo saldırısı, Fransa’nın 11 Eylülü mü?

11 Eylül ile Charlie Hebdo katliamı arasında kuşkusuz hem benzerlikler, hem de benzersizlikler söz konusudur. Her terörist saldırı, toplumsal güçlerin mevzilenmesi üstünde belirli bir etki yaratmayı hedefler. Kimi süreçleri engellemek, başka bazı süreçleri tetiklemek, bu tür tertiplerin amaçları arasında yer alır. Terörist saldırıların yol açtığı anlık tepkiler, kuşkusuz saldırının ardındaki hedefin göstergelerinden biridir. Ama daha da önemlisi, olayın sıcaklığı geçtikten sonra ortaya çıkıp daha kalıcı bir nitelik taşıyacak olan mevzilenmedir.

HANGİ SALDIRI SÜRECİN NERESİNDE?

Charlie Hebdo saldırısını Fransa’nın 11 Eylülü olarak nitelemek, esas ağırlığın bu iki saldırıyla şekillendirilmesi hedeflenen “gelecek”lerin benzerliklerine yüklenmesi anlamına gelir. İçinde yaşadığımız dönemin tarihi yazıldığında, 11 Eylül de, Charlie Hebdo katliamı da, ABD’nin bütün dünyayı kendi egemenliği altında tek bir pazara dönüştürmeye çabaladığı sürecin iki değişik noktasında gerçekleşmiş tertipler olarak ele alınacaktır. Aynı süreç içinde yer almaları ve uygulama araçlarının aynı olması, bu iki saldırı arasındaki benzerliklerin kaynağıdır. Benzersizliklerinin nedeni ise, 11 Eylül bu sürecin yükseliş döneminin neredeyse zirvesinde cereyan ederken, Charlie Hebdo’nun sürecin hızla inişe geçmiş olduğu bir noktada gerçekleşmiş olmasıdır.

ABD FRANSA FARKI

11 Eylül, ABD’nin İkiz Kulelerine bir saldırıdır. Bu saldırının düzenlenmesinde ABD egemen çevrelerinin bir bölümünün doğrudan dahli olduğuna hiç kuşku yoktur. Oysa Charlie Hebdo saldırısında Fransa egemen çevrelerinin doğrudan dahline ilişkin herhangi bir belirti söz konusu değildir. Saldırının önlenememesini ve Fransız güvenlik güçlerinin gafil avlanmasını sağlamak, Fransa içindeki Gladyo’nun olanakları dahilindedir.

Bilindiği gibi, ABD içinde 11 Eylül öncesinde Clinton döneminden başlayarak Soros çizgisiyle Savaş Kliği arasında önemli bir bölünme yaşandı. 11 Eylül’le, Sorosgil yöntemler getirisiz hale gelene kadar açık savaşı erteleme çizgisi etkisizleştirildi. ABD hakim çevrelerinde de, kamuoyunda da savaş konusunda “birlik” sağlandı. Aynı metazori “birlik”, kısa bir süre için de olsa, bütün dünyaya dayatıldı. Bu birliği yeniden bozan etken, ABD’nin açık savaş çizgisinin başarısızlığı oldu.

BİRLİK Mİ, PARÇALANMA MI?

Charlie Hebdo saldırısı, Avrupa’da son dönemde etnik ve dinsel bir temelde hızla yükselen ırkçılıkla birlikte ele alındığında, Avrupa’nın içinden parçalanma sürecini derinleştirmeye yönelik bir “dış müdahale”dir. Bugün Avrupa’da geçici de olsa, içselleştirilmek yerine dışarıdan üstüne giydirilmiş bir “deli gömleği” aracılığıyla da olsa, ABD güdümünde bir “savaş birliği” sağlamanın olanağı yoktur. ABD’nin Avrupa siyaseti de artık Avrupa’yı bir bütün olarak kendi güdümü altında hareket eden bir güç haline getirme hedefini kapsamamaktadır.

TAKTİK MANEVRALARA ODAKLANMIŞ BİR ABD

Bugünün ABD’si, stratejik yenilgi sürecini yavaşlatmak, durdurmak ve giderek yeniden tersine çevirmek için taktik manevralara odaklanmış bir güç durumundadır. ABD, kendisi açısından olgulara dayanan “gerçekçi” bir yaklaşımla, emperyalist sistemin başarısızlıklarına karşın Avrasya’nın güç kazanmasının Avrupa’da yol açtığı merkezkaç kuvvetleriyle bütüncül bir biçimde başa çıkamayacağının farkındadır. O da, Avrupa’nın Avrasya’ya yönelişi de içeren bağımsızlaşma sürecine çomak sokmaya ve taktik düzlemde güç kazanmaya çalışmaktadır.

11 EYLÜL STRATEJİK, CHARLİE HEBDO TAKTİK BİR ADIMDIR

11 Eylül, stratejik bir adımdı. 11 Eylül’ün El Kaidesi, onlarca yıl sürecek bir Haçlı Savaşının stratejik düşmanı olarak ilan edilmişti. IŞİD de, El Kaide gibi biçkisi ABD tarafından yapılmış “ısmarlama” bir düşmandır. Ama IŞİD, Obama’nın kendi ifadesiyle, üç yıllık taktik bir düşmandır. Charlie Hebdo saldırısıyla IŞİD’e karşı oluşturulması hedeflenen mevzilenmenin taktik düzleme ait olmasına karşın, Avrupa’nın etnik ve dinsel temelde bir çatışmanın derinleştirilmesiyle içten parçalanma sürecine girmesinin sonuçları kuşkusuz stratejik nitelikte olacaktır.