CHP kurtulmadan Türkiye kurtulabilir mi?

Klişeleşmiş hadiselerle geçen bir Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) kurultayı daha geride kaldı. Gençlik kollarından ilçe ve il kurultaylarına oradan genel kurultaya kadar bol kavgalı, ayak kaydırmalı, apolitik, anti demokratik ve kişisel reklama dayanan bir süreç yaşandı bitti saygısızca…

Bütün çekişmelerin sorumsuz ve saygısızca yaşandığı sosyal medyada bizzat taraflarca duyuruldu. İzleyenlerin aktarımları da bunu doğruladı. Örneğin; bir ilçe gençlik kolları seçimini kazanan aday, önceki dönemin başkanı diğer adayı kastederek “sandığa gömmek, statükocu zihniyeti devirmek” vb. ifalederle seçilmişliğini kutluyordu…

Gençlik kolu seçimleri ve il-ilçe seçimleri de, genel başkanlık ve parti meclisi seçimleri de adayların birbirinin üzerine basarak kendilerini var etme girişimleriyle; fikirsiz ve projesiz gerçekleşti.

Partililer, milletvekilleri, adaylar ve bazı gazeteciler samimiyetsizce kurultayı bir demokrasi şöleni olarak tanımlasalar da aslında olan bir insan panayırıydı.

Birinci tekil şahısla başlayıp birinci tekil şahısla son bulan cümleler ve tanıtım bildirileri bir demokrasi şöleni olmadığını gösterdi. Kurultaylarda yalnızca “ben merkezli” bireysel yarışlar vardı. İdeolojik ve kültürel çürüme vardı.

Nasıl mı?

Bir harekette genç kadrolar bile örgütün gücünü toparlamak ve birliğini sağlamak yerine kariyerizme, nezaketsizliğe ve adamcılığa özeniyorsa orada kültürel çürüme vardır. Binlerce sivilin, askerin ve polisin katili; emperyalizmin maşası bir bölücü terör örgütüne “terör örgütü” diyemeyen neoliberaller “solculuk” iddiasıyla çıkıp en yüksek oyu alıyorsa ideolojik çürüme vardır.

Bu çürümeyi gören ve değişim yaratmak isteyen iyi niyetli partililer ve bu durumdan de rant devşirmek isteyen bazı Kılıçdaroğlu muhalifleri ise kurultay süreci boyunca “CHP kurtulmadan Türkiye kurtulmaz” sloganını gündeme getirdiler. Fakat bu önerme de ideolojik ve kültürel bozulmanın tezahürü. Çünkü “CHP kurtulmadan Türkiye kurtulmaz” sözü dar grupçu ve gerçek üstüdür.

Dar grupçudur; CHP’nin çıkarlarını ülkenin ve halkın çıkarlarının önüne koymaktadır. Şart koşmaktadır.

Gerçek üstüdür; vatanı kurtarmak görevini bir çevreyle sınırlamaktadır. Tarihe ve felsefeye aykırıdır. Mesela son zamanlarda Türkiye’de CHP’ye rağmen olan birçok olumlu gelişme vardır. Memleketin vatanseverlik ve devrimcilik birikimi CHP’nin temsil ettiğinin çok daha fazlasıdır.

Üstelik CHP’ye liderlik iddiasıyla ortaya çıkan hiçbir aday Türkiye’nin ana sorunlarına dair bir strateji ortaya koyamamıştır. Muharrem İnce’nin Kılıçdaroğlu’na en büyük ve tek siyasi eleştirisi bölücü terör örgütü PKK’nın yan kolu “HDP’yle yan yana gelmekten korkmak” olmuştur. Nitekim İnce kurultayın hemen ardından ilk iş olarak ulusalcı olmadığını ispatlamaya girişmiştir.

İdeolojik ve kültürel çürüme, o çürümeyi kesip atmak için uğraşanları da her açıdan etkilemiştir. Mesele, delegeleri ve ağalarını mazeret sunup geçiştirilecek kadar basit değildir. Kanser geniş bir alana yayılmıştır.

Düzen içi siyaset bataklığının CHP’yi dibe çekişi “Adalet ve Cesaret Kurultayı” adı verilen son kurultayla iyice görülmüştür. Alınan oy ve kitlesellik kurtarmayacaktır. Atatürk’ün siyasal programı esasları itibariyle güncelliğini korumaktadır fakat biçimsel özdeşim tarihsel misyonla örtüşmemektedir ve artık örtüşmesi de zor görünmektedir.

Kurtuluşu sağlayacak kuruluş ise Vatan Partisi’dir. Çünkü Türk devrimciliğinin geleneği ve programı Vatan Partisi’ndedir. Türkiye’yi bütünlüklü, güvenli, huzurlu, çağdaş, barışçıl ve kalkınmış bir seviyeye ulaştırmak için dayanak vardır; teşkilat hazırdır.

Atatürk’ün teşkilatlı yaşamının özeti, örgütsel kibrin reddedilmesi ve tıkanıklıkların açılması için yeni seçeneklerin yaratılmasıdır. Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’nden Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’ne, oradan İttihat ve Terakki’ye ve Ayyıldız Cemiyeti’ne; oradan da Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ve Cumhuriyet Halk Fırkası’na uzanan hayat bunun kanıtıdır.

CHP kurtulmadan Türkiye kurtulur ama idare-i maslahatçılar Türkiye’nin problemlerini çözemezler. İdare-i maslahatçılar esaslı devrim yapamazlar.

Yunus Nadi, Fethi Okyar, Ahmet Ağaoğlu gibi isimler Cumhuriyet Halk Fırkası’nın merkez ve yerel omurgasını İttihat ve Terakki Cemiyeti kadrolarının oluşturduğunu söylerler. Atatürk de 1923’te Anadolu Ajansı’na verdiği bir demeçte aynı şeyleri ifade eder. Kurtuluş Savaşı’nda İttihat ve Terakki kadroları arasından Atatürk’ün yarattığı yeni seçeneğe doğal ve yoğun bir akış olmuştur. Geleneğin ve haklı programın temsil edildiği yerde toplanmak böylesi süreçlerin doğal sonucudur. Parti fark etmeksizin bütün vatanseverler ve devrimciler er ya da geç Vatan Partisi’ne yönelecekler. Amerikan emperyalizmine ve işbirlikçiliğine, PKK’ya ve yandaşlığına, Fethullahçı Terör Örgütüne (FETÖ) karşı çıkan; gerçek Atatürkçü bir yaklaşım geliştiren kim varsa “Perinçekçi” diye kodlanması bundandır.