‘CHP kurtulmadan ülke kurtulmaz’ diyenlere...

Bir demokraside iktidardan umut kesilmişse çare muhalefettir.Bizim ülkemizde ise en büyük sorun muhalefetten, özellikle de ana muhalefetten umudun kesilmiş olması...Kaset skandalıyla giden Baykal’ın yerine büyük umutlarla gelen Kılıçdaroğlu üst üste beş seçim kaybetti.Normal koşullarda, “Bana verdiğiniz şans için teşekkür ederim. Ben ana muhalefet partisinin lideriyim. Benim partim; iktidarın en güçlü alternatifi... Ancak ben bu fırsatı kullanamadım, iktidar olmayı başaramadım. CHP’ye oy ve gönül veren herkesten özür dilerim” diyerek istifa etmesi gerekirdi.Ancak o bu erdemi göstereceğine, binde birkaç puanlık artışı başarı gibi göstermeye kalkıştı.***Daha da kötüsü... Baykal’dan teslim aldığı partiyi, “geniş kesimlerden oy alma” bahanesiyle dincilere ve bölücülere emanet ederek, büyük bir kadro ve ideoloji erozyonuna uğrattı!CHP; artık Atatürk’ün partisi değil...Ne yazık ki kimliğini ve hatta kişiliğini kaybetti!İdeolojisi kalmadı.Programı aynı ama milletvekillerinin bile okuduğu yok... Çünkü umursayan yok!Tüzüğü, Atatürk’e hakaret eden dinci Mehmet Bekaroğlu’nun “kadın kotasından yönetici” yapıldığı günden beri yerlerde sürünüyor.Örgütü heyecanını kaybetmiş, il ve ilçe yönetimlerinin Kılıçdaroğlu’na yaranmaktan başka hedefi kalmamış!Söylemesi ayıp ama... Laikliğin kalesi olan bu partide üzeri şimdilik örtülen bir Alevi-Sünni gizli kavgası yaşanıyor!Partinin her kademesi, CHP’nin tarihini bilmeyen hatta geçmişte CHP’ye en sert muhalefeti yapan isimlerle dolduruldu. Gerçek CHP’liler yedek kulübesinden bile atılırken, bütün kritik koltuklar eski Adalet Partililere, DYP’lilere, ANAP’lılara, hatta AKP’lilere teslim edilmiş durumda!***Peki; iki hafta sonra toplanacak olan Kurultay, CHP için bir çözüm getirebilir mi?“Evet” demeyi çok isterdim ancak ne yazık ki bu konuda en küçük bir umut kırıntısına bile sahip değilim.***Toplumda genel bir kanı var; bunu geçenlerde Yılmaz Özdil de dile getirdi:“CHP kurtulmadan, ülke kurtulmaz...”Bu söz ilk bakışta doğru gibi görünse de aslında bizi umutsuzluğa itmekten başka bir işe yaramıyor...Oysa bu cümleye bir cümle daha eklemek gerekiyor:“CHP kurtulmazsa bizim ondan kurtulmamız gerekir!”***Gerçekten de CHP öyle bir hale geldi ki; hayatını bu partiye adamış Kemal Anadol gibi bir isim bile bugün kızakta...Suçu, parti yönetimini eleştirmek, “Kral Çıplak” demek...Oysa o, CHP’nin Meclis Grup Başkanlığı’nı en uzun süre üstlenen siyasetçi... Yani CHP’nin de Meclis’in de onun deneyimine fazlasıyla ihtiyacı var...Ancak kötü (!) huyu, sıkı bir Kemalist olması...Bu yüzden Y-CHP’nin Başkanı “Y-Kemal”, onu tasfiye yolunu seçti.Ancak Kemal Anadol, parlamentoda bulunmadığı bu dönemi yine CHP’ye adayarak geçirmeye ant içmiş olmalı ki; oturmuş 1950-1980 yılları arasındaki kişisel macerasıyla CHP’nin o yıllarını anlatan bir kitap yazmış...Adını da “Filmi Geriye Sarınca” koymuş...***Filmi geriye sarınca görülüyor ki; CHP’de gerçekten çok ciddi kavgalar yaşanmış...Ancak bu kavgaların hiçbiri, CHP’yi bugünkü kadar ilkelerinden koparmamış...***Eğer bugünkü CHP’nin neden “kurtulamaz nokta”ya geldiğini anlamak istiyorsanız; bu partinin 30 sancılı yılını anlatan bu kitabı mutlaka okumalısınız.
FİLMİ GERİYE SARINCATürü: AnıYazan: Kemal AnadolYayınlayan: Doğan Kitapİkinci Baskı tarihi: 2015, KasımSayfa sayısı: 508Etiket fiyatı: 28 lira

O baskı rakamları ne kadar doğru?Ulusal ölçekte yayın yapan gazetelerin çoğu size “tiraj” konusunda yalan söylüyor.Öyle gazeteler var ki; gerçek satışları 10 bin-15 bin!Ayrıca adım gibi eminim ki bir tane bile aboneleri yok... Ancak dağıtım şirketlerinin haftalık raporlarına bakacak olursanız, bu gazetelerin 100 bin-150 bin sattığı iddia ediliyor!Bu yalanın tek nedeni var: Gazetelerin, milyarlarca liralık reklam pastasından aldıkları payları kaybetmekten korkmaları!Bu açıdan bakarsanız; gazeteler gerçek tirajlarını abartmakla, sadece yalan söylemiyorlar; bir de haksız kazanç elde etmiş oluyorlar! ***Şimdi buna benzer bir yalanı, yayıncılık sektörü de söylüyor.Bazı yazarların kitapları 300 bin, 500 bin “ilk baskı” rakamıyla raflardaki yerini alıyor.İyi de bu bilgilerin doğruluğunu kim, nasıl denetliyor?Kim sayıyor, kim kontrol ediyor?İş, bakanlıktan bandrol almaksa; verirsiniz parasını alırsınız... Üç kuruşluk bandrol ücreti, milyonlarca lira değerindeki pazarlama ve tanıtıma olanak sağlıyorsa kim bunun hesabını yapar ki?***Keşke ülkemizde kitaplar gerçekten yüz binlerce, milyonlarca satılsa... Keşke milyonlarca kişi kitap okusa...Ancak bırakın kitabı; gazete okurlarının sayısının bile yüz binleri pek geçmediği düşünülürse... Bize bu konuda söylenen yalanı yutmamız için biraz saf olmamız gerekir!***Kitap yalan söylememeli...Kitabı yayınlayan da yalan söylememeli...Bu nedenle tüm yayınevlerini başka “pazarlama yöntemleri” bulmaya ve okuru yanıltmamaya davet ediyorum.