CHP Kurultay’ı


CHP’nin 5-6 Eylül’de gerçekleşen 18. Olağanüstü Kurultayı’nda yeni Parti Meclisi seçildi. Seçim sonuçları incelendiği zaman ortaya çok çarpıcı bir sonuç çıkıyor.
Seçilen Parti Meclisi üyelerinin oy ortalamasına bakarsanız delege desteği yüzde otuz beş civarındadır. Yani delegenin yüzde altmış beşinin bu Parti Meclisine desteği yoktur.
Parti Meclisi yasal mıdır? Elbette yasaldır.
Peki çoğunluğa dayanmayan bu Parti Meclisi meşru mudur? En azından şimdilik meşrudur ama partinin gerçek sahibi olan Kurultay’ın güvenine sahip midir?
O güvene sahip olmadığı da gerçektir.
Parti Meclisi’nin meşruiyeti, olaylar ve Kılıçdaroğlu ekibinin dayatmalarına, ya da Ekmeleddin İhsanoğlu’nun adaylığının belirlenmesinde olduğu gibi, karşı karşıya kalacağı oldu bittilere vereceği tepkiye göre belirlenecektir.
Kurultay delegelerinin bir bölümü üçünün desteği ile seçilmiş bulunan Parti Meclisi içinden atanan yeni MYK beklenildiği şekilde, açılımdan yana, daha net bir söylemle “Kürt açılımına” açıkça destek verenler ile ikbal peşinde koştukları için bu politikaya hiç ses çıkartmayanlardan oluşuyor.
Partiye, Kurultay’a bir hafta kala davet edilip MYK’ya taşınanlar, sağa açılım falan değildir.
YOL TEMİZLİĞİ
Kabul etmesek bile sağa açılım, kişilerle ilgili değil program ve projelerle ilgili olan başka şeydir, ülkenin bölünmesine giden yolda, CHP’yi etkisizleştirerek Atatürk’ün partisinde Kılıçdaroğlu’nun yaptığı gibi yol temizliği yapmak başka şeydir.
Kılıçdaroğlu, merkez sağdan bile gelmiş olsa “millici, ulusal bütünlükten yana olanlara” tahammül edememişken, adam devşirerek sağa açılmaktan söz edilemez.
Bu operasyon bir sağa açılma değil, tüm millicilerin en son kalıntılarının da tasfiyesi işlemi yani bölünmeye verilecek destek yolundaki son çakıl taşlarının temizlenmesidir.
Her kim yerel seçimlerden başlayarak, bölücü yerel yönetim adaylarına karşı çıkmış, açılım politikalarını eleştirmişse hepsi tasfiye edilmiştir.
DELEGE RAHATSIZ
Delege partideki bu eksen kaymasının farkındadır ve rahatsızdır.
Muharrem İnce’nin konuşmasında ve listesinde bu eksen kaymasına tepki oluşturacak ideolojik bir netlik olmamasına rağmen delege ona beklenenden fazla oy vermiştir.
Bu nedenledir ki, Muharrem İnce’nin aldığı dört yüz on beş oy, onun şahsına verilmiş oy değildir. Kılıçdaroğlu’nun partiyi ekseninden kaydırmasına sokakta duyulan tepkinin delegeye yansımasıdır.
Nitekim aynı delege, bir gün sonra Muharrem İnce’nin listesine, “partinin ana gövdesinin ihtiyaç duyduğu millici açılımı karşılamadığı” için destek vermemiştir.
18. Olağanüstü Kurultay’da CHP’de bugüne kadar yaşanmamış olaylar yaşanmıştır, bir hafta önce partiye kayıt olanlar, sanki partide adam yokmuşçasına bir hafta sonra partinin en üst kademesine getirilerek partili aşağılanmıştır.
Bu getirilenlere bir bakın bunların tamamı, “Kürt açılımını, özerkliği savunan” kişilerdir.
MYK’nın içinde bir tane millici var mıdır?
Gösteremezsiniz.
Millici olmayı, ulus devletten yana olmayı gericilik sayan bir grup entel.
Ya diğerleri, ikbal peşinde koştuğu için olup bitene sessiz kalmayı siyaset yapmak zanneden bir grup...
Bu kişilerin hepsi değişik gerekçelerle eleştirilebilir ama asıl, kişilik zafiyeti gösterdikleri için kınanması gerekenler, kısa yoldan, terlemeden milletvekili olur muyuz diye, inanmadıkları bir tüzüğü ve programı okuyup benimsediğini imzasıyla tasdik edenlerdir.
Bu kişiler CHP’ye üye olurken, partinin tüzük ve programını okudum, kabul ediyorum diyerek bir beyanname imzalarlar.
CHP’nin tüzük ve programı, üniter devlet ve ulusun tekliğine dayanır.
Açılımdan yana, özerklikten yana olmak demek, ülkenin bütünlüğünden, ulusal birliğinden yana olmamak demektir. O zaman nasıl oluyor da böyle bir beyannameyi hiç sıkılmadan imzalayabiliyorlar?
Peki, inanmadığı bir şeyin altına, çıkar uğruna imza atan bir kişiye inanılması, ona saygı duyulması istenebilir mi?