CHP vizyon toplantısı
Cumhuriyet Halk Partisi 3 Aralık 2022 günü “İkinci Yüzyıla çağrı” başlığı altında “Vizyon Belgesini” İstanbul’da yaptığı bir toplantı ile açıkladı. Vizyon belgesinden anlaşılması gereken; CHP olaylara hangi açıdan bakıyor, sorunlara hangi bakış açısı ile yaklaşıyor, sorunların çözümünü nasıl ele alıyor. Vizyon belgesinden beklenen buydu. CHP herkesin de beklediği gibi yukarıdaki sorulara çok açık cevaplar verdi.
Seçimlerin genel karakteri gereği, toplum kesimlerinden oy almak için tüm partilerin en fazla öne çıkardıkları konu ekonomidir. CHP’de bu beklentiyi bozmadan, tüm programı ekonomik sorunları ele alış açısından gerçekleştirdi.
DEVLETÇİLİKTEN YOKSUN
Programda sunum yapan tüm konuk ve CHP yöneticileri ekonomi ile ilgili taraflardı. Toplantının özetini “neoliberalizm” olarak yapabiliriz. Tabanını ya da izleyenleri kandırma amacı bile olmadan “Altı Ok” ve “Devletçilik İlkesi” toplantıda yoktu. Belki anımsatan bir iki bahis ise; CHP Sözcüsü Faik Öztrak’ın “Strateji ve Planlama Teşkilatı” kuracakları. Bu sanki DPT gibi sunulmaya çalışıldı. Bir de CHP Genel Sekreteri Selin Sayek Böke, “Dünya yeni bir üretim devriminin eşiğinde, bu devrim; bilgiye, veriye bilginin ürettiği yeşil ve yeni teknolojilere dayanıyor. Kamu olarak biz tüm toplum kesimlerinin bu teknoloji ile buluşmasını sağlayacağız. Belli teknolojilerde liderliği, hatta orada gerekiyorsa kamunun üretici rolünü hedefleyeceğiz.” diyerek, kamunun üretim içindeki yerinin de ne kadar olduğunu açıkça ifade etmişlerdir. Kalkınma modeli ve özellikle “Devletçilik” adına bu kavramlara yakın bir belirleme, program yoktu. Aslında, bunların da “Devletçilik” ile bir bağlantısı yok, ancak yazıyı okuyanların biraz daha CHP’nin artık emperyalist Atlantik sistemine ne kadar eklendiğini anlamaları için bu kadar anlattım.
ANLAŞILMAZ TEORİK SUNUMLAR
Bir de belirtmeden geçemeyeceğim. Selin Sayek Böke, böyle bir toplantıda neden böyle bir açıklama yapma ihtiyacı duydu, oy oranlarını ve tüm toplumda ne kadar geniş bir kesime hitap ediyordu bilmiyorum. Aynı zamanda ne kadar çok acil bir durumu ifade ediyordu; “Moto kuryelerin sosyal güvencesi sağlanacak.” dedi. Elbette her parti, tüm çalışanlarla birlikte, tüm toplum kesimlerinin gelecek güvencelerini sağlamayı hedeflemelidir.
Ekonomistler açısından; rakamlar, grafikler ve tablolarla konuya ne kadar hâkim olduğunu göstermek çok basittir. Meslek dışı kesimlerin, belli bir süre sonra verilen rakam ve tablolara yoğunlaşmaları mümkün değildir. Bu toplantıda, toplantıya imzasını atan ekonomistlerin maalesef yaptıkları da buydu. CHP, toplantının sonucunu tam hesaplamamış olacak ki, toplantı sonrasında bu toplantı aslında dar bir kesime hitap etmek için tasarlanmıştı diyerek, yapılan “anlaşılamaz teorik açıklamalara” kılıf uydurmak zorunda kaldı.
ALTI OK'TAN ESER YOK
CHP’nin bir zamanlar Mustafa Kemal’in anayasaya koymak zorunda hissettiği, kurduğu partinin bayrağına sembol olarak yerleştirdiği Altı Ok ise ekonomik olarak tamamen yoktu. Halkçılık, Devletçilik, Devrimcilik. Bunlar CHP defterinden tamamen silinmiş.
Toplantıda en çok kullanılan kelimeler; “Temiz, Yeşil, İklim, Verim, Teknoloji” kelimeleri oldu. Siyasi olarak NATO’cu, IMF’ci, Neoliberal, LGBT dayatmacısı kesimlerin en çok kullandıkları siyasi kelimeler; “insan hakları, kadın hakları, özgürlük, hak, hukuk” kelimeleridir. Toplum çok iyi bilir ki bu sözcüklerin içi boşaltılmıştır. Toplumu yanıltmak için kullanılırlar. Kuzu postuna kurdu büründürmektir amaçlanan. Toplumu emperyalizmin pençesine kurban etmektir amaç. İşte bu toplantıda en çok kullanılan yukarıdaki beş kelimede ekonomik olarak aynı amaca hizmet etmektedir.
YEŞİL BADANA TUTAR MI?
Sadece “yeşil” kelimesi ile son bir yılda nasıl sahte timsah gözyaşı döktükleri çok açıkça belli oldu. Rusya’ya ABD baskısı ile enerji malları ithal ambargosu uygulamak zorunda kalan Almanya, İngiltere, Hollanda, İsveç, Norveç vs. gibi Atlantikçi ülkeler, yaygara kopardıkları “iklim elden gidiyor”, “fosil yakıt kullanandan karbon vergisi alacağız” sözlerini unutup, kendi ülkelerindeki kömür ve fosil yakıt rezervlerini sonuna kadar kullanmaya başladılar. Sadece “yeşil” kelimesi dahi ne kadar ikiyüzlü ve gerçek niyetlerini ele veren bir durumda kaldıklarını ayan beyan ortaya sermektedir. CHP’nin de, makyajı güzel, ama içeriği, sadece Atlantik tarafından bölünme ve parçalanma sonucunu getiren bu kelimelerin sıkça kullanılmasının sebebini ve programın niyetini göstermesi açısından ibret vericidir.
ATATÜRK NE DİYOR?
Mustafa Kemal ve arkadaşlarının, bugün CHP’nin uygulamaya çalıştığı liberal politikalar hakkında neler söylediğini ayrıca görmek gerekiyor.
“Türkiye’nin uyguladığı devletçilik sistemi, 19. asırdan beri sosyalizm kuramcılarının ileri sürdüğü fikirlerden alınarak tercüme edilmiş sistem değildir. Bu, Türkiye’nin ihtiyaçlarından doğmuş, Türkiye’ye has bir sistemdir. Devletçiliğin bizde anlamı şudur: 'Fertlerin hususi teşebbüslerini esas tutmak, fakat büyük bir milletin ve geniş bir memleketin bütün ihtiyaçlarını ve birçok şeylerin yapılmadığını göz önünde tutarak, memleket iktisadiyatını devletin eline alması.' Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Türkiye vatanında asırlardan beri kendi teşebbüsleri ile yapılmamış olan şeyleri bir an evvel yapmak istedi. Ve görüldüğü gibi, kısa bir zamanda yapmayı başardı. Bizim takip ettiğimiz bu yol liberalizmden başka bir sistemdir.”
Sözler Atatürk’ündür, tarih 1935’in Ağustosu'dur. Yer, İzmir Fuarı’nın açılışıdır. Sözler Atatürk’ün olmakla birlikte, söyleyen kendisi değildir. Atatürk, bunları söylemek üzere, günün İktisat Vekili Bayar’ı görevlendirmiştir.
GAZİ'NİN İKTİSAT VEKİLİ
Bayar’ın oradaki deyişiyle; “Atatürk İnkılabının dayandığı temel, Türkiye’nin siyasal ve ekonomik bütünlüğüdür. Türkiye Cumhuriyeti’nin tatbik etmekte olduğu devletçilik prensibi, memleketi en kısa yoldan ve en ileri hızla bu amaca vardırmaktır. Büyük yaratıcı önderimizin ekonomide bu ana ilkemiz hakkında bana verdiği emir ve direktiflerini size kelime kelime, olduğu gibi okuyorum.”
İktisat vekili Celal Bayar, 1936’da; “Bizler değişme devri geçiriyoruz. Liberalizmi –dilim dahi dönmüyor, bu kelime bana o kadar yabancı geliyor- yıkaraktan, memleketimizde güdümlü bir ekonominin esaslarını kurmak istiyoruz.”
ÜRETİM DEVRİMİ GEÇERLİDİR
1937 yılı Şubat ayında Recep Peker, “Milliyetçiliğin çelişkisi olan beynelmilelcilik ve halkçılığın karşıtı olan imtiyazcılık veya sınıfçılık, devletçiliğin karşıtı olan liberallik, laikliğin karşıtı olan klerikallik ve devrimciliğin karşıtı olan irtica lehinde hiçbir faaliyet yapılamayacaktır. Bugün liberalizm her yerde ya çökmüş, tarihe intikal etmiş veyahut da sarsıntı nöbetleri içinde can çekişmektedir. Hayatta yeni doğmuş olan Türkiye Devleti’nin hayatı için liberalizm, çok fena ve çok zararlı bir unsurdur. Bugün liberalizm demek, hukuk bakımından bir anarşi, ekonomi bakımından da bir kısım yurttaşları diğer yurttaşlara istismar ettirmeye açık bir kapı demektir. Bu sadece yeni ve nizamlı bir devlet kurup işletmek yolunda olan bizler için değil, asırlık devletler için bile bir afettir. Eğer biz sadece kopya edilmiş liberal fikirlerle dolu bir cumhuriyetçi olmakla yetinseydik, güç ve çetin zamanlarımızda yurt dışından içeriye dökülen zehirlerle memleketi alt üst etmek isteyenlere karşı durabilir miydik?” (Prof. Dr. Bilsay Kuruç Mustafa Kemal Döneminde Türkiye sh. 396-400)
Çağ değişti, bunlar 30’ların programları diyenler için. Emperyalizm çağı artık sona yaklaştı ama henüz sonlanmadı. “Devletçilik” halen gelişmekte olan ülkeler için tek ve vazgeçilmez ekonomik programdır. Devletçiliğin bugün adı “Üretim Devrimidir” onunda uygulayıcısı Vatan Partisi'dir.