CHP yönetiminin irade beyanı

CHP son aylarda KHK mağdurları söyleminde vites yükseltmiş görünüyor. Genel Başkan Kılıçdaroğlu "KHK’larla görevden alınan, işine son verilen, ekmeği elinden alınan herkesi görevine iade edeceğim. Yeter ki teröre bulaşmasın" dedi. İstanbul İl Başkanı Kaftancıoğlu, bu “herkes”in sayısını da veriyor: 130 bin!

CHP’lilerle konuştuğunuzda iki husus dikkat çekiyor. Bir taraftan FETÖ ve PKK’nın terör örgütü olduklarını, Cumhuriyet rejimi açısından meşru görülemez niteliklerini kabul ediyorlar. Öbür taraftan partilerinin “15 Temmuz’u bırak 20 Temmuz’a bak” diye özetlenebilecek stratejisinin etkisiyle, haklarında mahkeme kararı olmadan, adil yargılanmadan, KHK’larla yani salt siyasi tasarruflarla işinden edilmiş mağdurlara haklarının iadesinden yana duruyorlar. Oysa CHP yönetimi bu mağdurların sayısını 130 bin olarak telaffuz ediyor. Yani FETÖ ve PKK iltisakı konusunda hiçbir şüphe olmayanlar da dâhil bütün teşkilat!

CHP yönetimi içinde Gülizar Biçer Karaca gibi genel başkan yardımcıları, kendi tabanlarını ikna etmek için akademisyenleri öne çıkartıyor. Hatırlanacağı üzere, 2016 yılında bir grup öğretim elemanı özerklik ilan eden ve şehirlerde hendekler kazarak iç savaş çıkarmaya çalışan PKK’ya karşı Türk ordusunu silah bırakmaya çağırmıştı. Türk devletini PKK ile barışmaya çağıran bildiriye imza atan 10 öğretim elemanının bireysel başvurusunu görüşen AYM’de yapılan oylamada 8 üye hak ihlali olduğu, 8 üye olmadığı yönünde oy kullanmış, eşitliği Başkan Zühtü Arslan'ın oyu bozmuştu.

Akademisyenlerin hak ihlaline uğradığı tespitinden hareketle bütün FETÖ teşkilatının araya kaynatılarak “mağdur” ilan edilmesinin, kimilerinin sandığı gibi CHP’nin ne yaptığını bilemez olmasıyla ya da maksadını aşan açıklama yapmış olmakla ilgisi yok. Bu bir irade beyanıdır. Kılıçdaroğlu yönetimi kararlılık mesajı veriyor. Ama seçmene değil!

130 bin KHK’lı yakın çevrelerini de katıp ikiyle hatta üçle bile çarpsak, CHP gibi bir kitle partisi için % 1 oy bile etmiyor. Yani CHP’nin bu kitleye ilgisi taşıdıkları oy potansiyelinden kaynaklanmıyor. Her AK Partili ve MHP’linin bir KHK’lı komşusu var denilerek maşeri vicdanın harekete geçirilmesi de pek mümkün görünmüyor.

Üstelik olası bir CHP hükümetinin “haklarında kesinleşmiş mahkeme hükmü olsa dahi” yani terör örgütü iltisaklı oldukları mahkeme tarafından sabit görülmüş ve hükme bağlanmış olanları bile görevlerine iade edebilmesi mümkün değil. Nitekim Kılıçdaroğlu bütün mağdurları göreve iade edeceğiz derken bir açık kapı bırakıyor: yeter ki teröre bulaşmış olmasın! Bulaşmamış olan kaç kişi var, 130 bin mi?

Bugün Türkiye’de FETÖ ve PKK’nın terör örgütü olup olmadığını tartışmaya açacak bir güç yok. Yarın da olmayacak. Öte yandan olayların kargaşası içinde mağdur edilenler ya da durumu görece karmaşık olanlar yıllar içinde kamudaki görevlerine döndüler ve dönmeye devam ediyorlar. Bu durumda 130 bin mağdurun kamuya iadesini ima ederek, CHP yönetimi kendi tabanına yapamayacağı işler konusunda vaatlerde bulunarak yalan mı söylemiş oluyor? Hayır!

Buradaki amaç, ABD tarafından eğitilmiş dini cemaat görünümlü bir istihbarat örgütünün vatan haini eyleminin sonuçlarını en azından bir ölçüde telafi etme ve örgüte yeniden mevzi kazandırma çabası içinde olunacağının sözünü vermektir. Kime mi? Seçmenlere değil elbette. CHP o örgütlerin iplerini ellerinde tutan adreslere bir kararlılık mesajı veriyor, bir irade beyan ediyor. KHK’lıları göreve iade edip edemeyeceğinin hiçbir önemi yok. “Yeter ki teröre bulaşmış olmasın” açık kapısı bunun için bırakılıyor. Önemli olan yapmak değil, yapma iradesini göstermek. Önemli olan nerede durduğunu ilan etmek.

Nitekim bu olay Dursun Çiçek’in ısrarla HDP’lilere bakanlık vermek gerektiğinden bahsetmesiyle son derece tutarlı. Düşünün, Çiçek’in istediği hükümet öyle bir hükümet olacaktır ki, sözgelimi Kültür ve Turizm Bakanı “sayın Öcalan tahliye edilmelidir” diye demeç verip, Öcalan’ın gençlik yıllarını anlatan bir sinema filmine destek ödemesi yapacaktır vs. Peki bu yapılabilir mi?

İnsanın aklına ister istemez Marx’ın “bütün tarihsel büyük olaylar ve kişiler hemen hemen iki kez yinelenir. Ancak ilkinde trajedi, ikincisinde komedi olarak” sözü geliyor. Türkiye hem FETÖ hem de açılım filmini gördü. Trajediler yaşandı ve o perde kapandı. Şimdilerde CHP komedi versiyonunun fragmanını oynatıyor.