CHP’de hanedan dönemi
CHP’yi tarihin köklerinden söküp bir saksıya dikmek isteyen parti üst yönetimindeki muhteremler başarısız oldukları halde koltuklarını işgale devam etmekte bir sakınca görmemektedir. Oysa batı demokrasilerinde siyasi partilerin başındakiler başarısız oldukları anda istifa ederler. Demokrasilerin sağlamlığı ve güzelliği bu siyasal etik ile çok yakından ilgilidir. CHP’nin üst yöneticileri hem başarısız hem de kifayetsiz oldukları halde demokrasinin ve CHP’nin yara alması pahasına siyasi ihtiraslarını tatmin etmeye devam etmektedirler.
CHP, örgütünün heyecanını yok etmiştir
İnsanlar iki nedenle siyaset yaparlar: İnançlarının, ideolojilerinin siyaseten egemen olması ve kişisel olarak iktidar olma umudu ve bir yerlere seçilebilmek tutkusu. Kişilerin bu beklentilerini sergileyebilecekleri ortam parti için demokrasinin var olması ile mümkündür. Parti üyeleri kendilerini kanıtlayarak, kendilerini topluma tanıtarak bir yerlere seçilmek ve çabalarını ödüllendirmek isterler. Bu olanak kendilerine tanınmaz ve partililer kurşundan dökülme sessiz askerler olarak algılanmaya başlarlarsa insanların parti ile olan bağları gevşer, siyaset yapma heyecanları söner ve eylemsizlik denizinde yok olurlar. CHP’nin son seçim başarısızlığı yok olan bu siyasal heyecanla çok yakından ilgilidir. CHP’liler siyasal heyecanlarını ve umutlarını yok eden CHP’ye sandık başlarında sahip çıkmamıştır. Kendilerini sahipsiz bırakanları onlar da sahipsiz bırakmışlardır.
Hanedanlık anlayışı CHP’ye yakışmaz
CHP’yi yönetenler son seçimlerde, seçmene sunacakları hiçbir seçenek olmadan, CHP’nin yüzde 30’un üstüne çıkacağı, AKP’nin yüzde 40’ın altına ineceği yanılgısına düştüler. CHP’nin hiçbir çaba göstermesine gerek kalmaksızın, AKP’nin inanılmaz yanlışlarının bu sonucu yaratacağına inandılar. Bu nedenle rehavet içinde hiçbir hazırlık yapıp seçmene hiçbir mesaj vermeden, gündemi belirleyen Başbakan’ın arkasına takılarak ona lâf yetiştirmeye çalıştılar ve fena halde tökezlediler. Bu yetmezmiş gibi, yıllarını CHP’ye vermiş CHP emekçileri ile alay eder gibi bazı illerde göz boyarcasına yapılan ve pek önemsenmeyen bir önseçim oyunu ile liste belirlemesine gittiler. Partililerin iradesini yansıtmayan aday listeleri CHP’nin çöküşünün ilk adımı oldu. Bu yetmezmiş gibi, kör parmağım kör gözüne diyerek, belki de ömürlerinde hiç CHP’li olmamış insanlar babalarının eski Bakan, eski milletvekili olmaları nedeni ile seçilecek yerlerden ve sıralardan aday yapıldı. Son milletvekili seçimlerinde olduğu gibi kendi kadrolarında adam yokmuş gibi CHP’ye ve ilkelerine ilgisiz insanların aday listelerinde boy göstermesi, laikliğe düşman bir cemaatin olmayan oylarından medet umulması yanlışlar zincirine eklendi. Bu yanılmalara seçimden sonra da devam edildi ve İş Bankası’nın yönetim kuruluna bir eski Bakan ve bir eski milletvekilinin oğlu atandı. Hak edenlerin hak ettikleri yerlere getirilmediği, akrabalık bağının öne çıkarıldığı, örgütün önemsenmediği siyasi partilerde işte CHP’nin yerel seçimlerde yaşadığı başarısızlık gibi sonuçlar kaçınılmazdır.
CHP emekçilere ve sendikalarına neden uzak duruyor?
CHP Atatürkçülüğü ve onun CHP’nin temeli olan altı ilkesini unutturmak yolunda hızla ilerliyor ama yerine de hiçbir yeni söylem, yeni model koyamıyor. Başarısızlığının bir temel nedeni de bu yanılgı. Bir başka temel sorun ise CHP’nin üst yönetimini oluşturan muhteremlerin henüz CHP’nin üstüne oturtulmak istendiği sosyal demokrat düşünce sisteminin ne olduğunu anlayamamış olmalarıdır. Sosyal demokrasi yoksulu koruyan, vahşi kapitalizmin ezmek istediği emekçileri kucaklayan bir düşüncedir. CHP’nin bu kesimlerle yakın ilişki kurması gerekirken bu kesimler dışlaması inanılmaz bir hatadır.
Bu satırları yazarken eski dostum İzzet Tanju aradı ve Namık Kemal’in bir dizesini okudu: “Sana senden gelir bir işde dâd (yardım) lâzımsa / Ümidin kes zaferden gayrıdan (başkalarından, yabancılardan) imdat lâzımsa
CHP’liler bu dizeyi genel merkezin kapısına altın harflerle yazıp assalar çok iyi ederler.