CHP’nin çöküşü

“Cumhuriyete ihanet, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (1924) ve Serbest Cumhuriyet Fırkası (1930) ile başlamıştı ama 1 Aralık 1947 tarihindeki CHP Büyük Kurultay’ında bir başka evre ve ivme kazandı.”

Aktardığım satırlar Karşı Devrimin İlk Zaferi başlıklı bir yazıdan kısa bir bölüm. Yazı, kendi ifadesiyle, “Zola ve Sartre geleneğinden gelen bir aydın”a, Özdemir İnce’ye ait. 16 Ocak 2011’de Hürriyet gazetesinde yayımlanmış.

Ben yazıyı Özdemir İnce’nin son kitabı Ters(ine) Yazılardan aktardım. Karşı devrimin tarihinden kesitler okumak isteyenler kitabı mutlaka kütüphanesinde bulundurmalı.

CHP’nin 1 Aralık 1947 Kurultayı gerçekten cumhuriyet tarihinde başka bir aşamanın başlangıcı. İnce’nin, AKP’ye uzanan karşı devrimin başlangıcını bu kurultaya dayandırması boşuna değil. Atatürk Devrimlerinin suçlanması, laiklikten tavizler verilmesi, ekonominin burjuvazi lehine işlemesi vs. bu tarihten sonra başladı.

Gelinen aşama ise cumhurbaşkanı adayı olarak CHP kulislerinde Abdullah Gül’ün tartışılmasıdır. Gül muhtemelen aday olmayacak. Zaten mesele bu değil. Mesele CHP’de Gül’ün ciddiyetle konuşulması. Yani karşı devrim AKP’yi hem hükûmete hem de CHP’ye getirdi. CHP o yüzden uzun zamandır AKP’den AKP ile kurtulmaya çalışıyor.

CHP’nin bugününü anlamak, CHP tarihine, onunla iç içe olan Türkiye tarihine bütünsel bakmayı gerektiriyor. Teori dergisi Eylül 2017’de CHP ve Sosyal Demokrasinin Çöküşü başlıklı bir kapak dosyasıyla çıkmıştı. Yazıları tekrar okudum. Bugünün işaretleri ve nedenleri oldukça nesnel anlatılmış. Bu süreçte tekrar okunmasında yarar var, öneriyorum.

Dergide yer alan yazımdan bazı bölümleri paylaşmak istiyorum:

“CHP’nin, Cumhuriyet tarihinin ilk onlu yıllarında üstlendiği kuruculuğun ve devrimin oluşmasında omuzladığı ağırlığın yarattığı kolektif bilinç, beraberinde, doğru cepheden aşılması hayli sorunlu bir hassasiyet de doğurmuştur. (…)

“Cumhuriyetçi ve laik kitlelerdeki CHP hassasiyeti CHP’nin güncel kimliğiyle ve siyasî rotasıyla uyumlu değil. Son tahlilde bir CHP kimliği üzerinden CHP’li kimliği de oluşmuş durumda. CHP’ye hâkim kimlikle CHP’li kimliği arasında epeydir yükselen uçurum gözler önündedir.

“CHP’nin Kemalizm’den sosyal demokrasiye, sosyal demokrasiden liberal demokrasiye kayan ideolojik çizgisi, CHP liderlerinin beyanatlarının ötesinde yaptığı işlerin de toplamı ve sonucudur.

“Türkiye’nin devrim ve karşı devrim tarihi bütünlüklü bir CHP tarihidir. 20. yüzyılın başında emperyalizme karşı silahla vatanı savunan ve devrimleri yaratan mücadelenin siyasî ve ideolojik karargâhı olan CHP, Türkiye’nin emperyalist sistemin parçası haline geldiği sürecin de zaman zaman karargâhı zaman zaman ise rıza merkezi olmuştur. Türkiye’nin gerici dönüşümü ile CHP’nin gerici dönüşümü arasında bir paralellik, bir uyum ve gönüllü bir kabulleniş mevcuttur.

“Aydınlanmayla birlikte insanlar fikirlerin kökenlerinin, oluştuğu ortamların, değişim nedenlerinin vb. bilinebileceğini kavradı. Ancak bütün çürüyen veçheleriyle çarpıştığımız Yeni Orta Çağ, Aydınlanma öncesine dönüş demekti. Bu süreç fikirsel düzlemde dogmatizmi yeniden canlandırdı: Toplumsal gerçekliğin çarpıtılması, bu çarpıtmanın başka bir toplumsal gerçeklikle sonuçlanması, bunun emperyalizmin hâkimiyetini daha fazla yaratmaya yaraması, emperyalizm ve ulus devlet çelişmesinin doğallaştırılması ve çözümlerin CHP gibi sisteme bütünlenmiş kuvvetlerce maskelenmesi ve suni muhalefet aygıtlarınca toplumun tamamına nüfuz eden sorunların Batı lehine sönümlendirilmesi bu sürecin ideolojik kodları arasındadır.

“CHP’nin ara ara direnç göstermesine rağmen 1945’ten bu yana içerisine girdiği sürecin ideolojik altyapısını oluşturan ortam Batı sistemine bağlılıktır. Bu bağlılık Adalet Yürüyüşüyle birlikte seviye atladı. Batı’ya çağrılar ve Batı’dan beklentiler CHP’nin yalnızca bugünkü siyasal konumlanmasının sonucu değil, tarihi geçmişe dayanan iktidar stratejisinin sonucudur. Ancak bugün bu stratejinin, artık dönüşü zor görünen bir varlık-yokluk, süreklilik meselesi haline geldiği anlaşılıyor.

“CHP iktidar stratejisini Batı sisteminin yapısal sınırları içerisinde kurgulamakta ve emperyalizmin azamî sömürüsünün önünü açan siyasal programa bağlamaktadır. İttifak yaptığı kuvvetlerden retoriğine, eylem çizgisinden kadro birikimine kadar bütün taktikleri ve uzuvları Türkiye’nin emperyalist sistem içerisinde sürdürülebilirliğine göre hayat bulmaktadır.”

8 ay önce yazmışız bunlar. Eksiği var fazlası yok!