Çiftçi buluşmasında konuşulanlar
Aydın'da Kuyucak Belediyesi'nin bize tahsis ettiği salonda çiftçilerimizle buluştuk. Ulusal Kanal'da yayınlanan Üreten Türkiye programında üreticilerimizle bölge tarımında yaşanan sorunları konuştuk ve elbette çözüm önerilerini de dinledik. Kuyucak Belediyesi'ne, bize çiftçilerimizle buluşma imkânı sunduğu için teşekkür ederiz.
7 Ocak tarihinde buluştuğumuz Kuyucak'lı çiftçilerimizle portakal özelinde tarımda yaşanan yüksek üretim maliyetlerini ve doğaldır ki pazarlamada yaşanan sıkıntıları ele aldık. Üzülerek öğrendik ki Kuyucak Bölgesi'nde de portakal ağaçları azımsanmayacak kadar fazla miktarda köklenmeye başlamış. Daha önce Mersin'den ve Hatay taraflarında rastladığımız, ülke tarımı ve ekonomisi için bir yıkım olan bu olayların burada da yaşanması gerçekten çok düşündürücü. 8-10 yılda ekonomik verime ulaşan bu ağaçların bir anda kesilmesi büyük emek ve masrafın çöpe atılması demek. Bunun gibi olayların yaşanması, ülke tarımının yap-boz tahtasına döndüğünün kanıtıdır. Devletçiliğin olmadığı yerde plansızlığın, verimsizliğin, kartelciliğin, fırsatçılığın, emek istismarının, mafyanın, rantın olduğunun göstergesidir. Kuyucak'ta portakal bahçeleri kesilip yerine zeytin dikilecek. Eğer böyle giderse bu kısır döngü devam eder ve bölgenin en önemli üç ürünü olan zeytin, incir ve narenciyede bir türlü düzen tutmaz, yıllar içerisinde biri yok edilip diğerine geçilir ama olan ülkenin yitip giden zamanına ve tarımına olur. Katılımcılar arasındaki Uzman Tarım Danışmanı Yücel Açıkgöz ise Mersin gibi bölgelerde narenciye ağaçlarının kesilmesinin çok büyük sorun teşkil etmeyeceğini çünkü o bölgede alternatif ürün üretme şansı olduğunu, Kuyucak'ta ise hayvancılık dolayısıyla sadece yonca üretilebileceğini, portakalın bölgede bitmesi durumunda meyveciliğin biteceğini belirtti. Çözüm olarak ise portakalda cins değişikliği yapmanın işe yarayabileceğini de ekledi.
ESKİ KALE: TARİŞ
Yazılarımdan da bildiğiniz gibi Ege Tarımı deyince TARİŞ'e değinmeden olmaz. Ege'de tarımsal üretimdeki sorunları konuşurken, bölge tarımının bugününün tarihsel köklerini incelerken yolunuz hep çiftçinin "eski" kalesi TARİŞ'e çıkar. Kuyucak'ta da eskiden tarımı yapılan pamuğun ve bu pamukla kalkınan çiftçiliğin geçmişini dinledik katılımcılardan. TARİŞ konusu açılınca emekli öğretmen Abdullah Kırkık sözü aldı ve bir anısını anlattı. Bölgede narenciye tarımı gelişim gösterince Abdullah Bey, zamanın TARİŞ Genel Müdürü ile görüşmeye gitmiş ve kendisine TARİŞ altında Narenciye Birliği kurulmasını önermiş. Aldığı cevap TARİŞ'in makus talihinin yansıması gibi olmuş: "Garip gurebayı almıyoruz!". Narenciye, pamuk, zeytin üreten çiftçiyi hor gören bir zihniyet… TARİŞ'in yok oluş hikâyesini çok net anlatan bir olay... Çiftçinin kalesinin yanlış komutanların eline geçişinin kanıtı... Aynı Türk Tarımı gibi. Abdullah Bey Kuyucak'ın zamanında portakal fidancılığının başkenti olduğunu ve hatta Mersin, Adana, Antakya'ya bile fidanın bölgelerinden gönderildiğini belirtti. Belki de TARİŞ'te birlik konusunda o adım atılsaydı bugün Kuyucak'ta fidancılık yapılıyor olacaktı.
PORTAKAL EKMEĞE KATIK OLMUŞ
Söz alan başka bir çiftçimiz İsmet Oğuz ise zamanında atalarının narenciye fidanı ürettiğini söyledi. İsmet Bey küçükken, büyük zorluklarla üretimi yapılan portakalın çalışmaya gelen işçiler tarafından ekmeğe katık yapılarak yendiğine bile şahit olmuş. Babasının sabanı yanlışlıkla portakal ağacına sürtüp yaraladığında büyükbabası görmesin diye babasının nasıl korkup ağacın yarasını hayvan dışkısıyla sıvadığını görmüş. Yani portakalın o kadar kıymeti varmış eskiden. Şimdi portakal, sokağa düştü diyor İsmet Bey. Yol kenarlarına dökülen portakalların ayak altında kalmasına üzülüyor belli ki. Bugün portakal ancak suluğa gidiyor. Bir yandan da Akdeniz Meyve Sineğinin vurduğu portakal, fırsatı ganimet bilen tüccarlar vasıtasıyla kamyon kasalarına dökülerek, çok ucuz fiyatlara meyve suyu fabrikalarının yolunu tutuyor. Aslında birkaç kuruşa çiftçinin emeğinin suyu sıkılıyor.
İTHALAT ÇÖKÜŞÜ HIZLANDIRDI
Bir diğer çiftçimiz Ahmet Günay ise söze çiftçinin hakkını arayacak ve halinden anlayacak bir örgüt olması gerektiğinden başladı ve ekledi:
"Türkiye'de tarım politikası yok!". Ahmet Bey haklı olarak ürününü kaça üreteceğini ve kaça satacağını bilmesinin gerektiğini ama bilmediğini belirtti. Gerçekten de düşünün ki bir üretim kolunda maliyet ve satış rakamlarının bilinememesi durumu ne kadar mantıklıdır? Böyle bir üretim devam edebilir mi? Hayır! Ama ülkemizde tarımsal üretim devam ediyor. İşte Türk Çiftçisinin dirayeti! Ahmet Bey bu sene portakalı toplamamış, dalda bırakmış. Bir kadın işçi yevmiyesinin 650 TL olduğu ve bir işçinin günde ortalama 300 kg topladığında portakalın sadece işçilik maliyetinin ortalama 2,5 TL/kg olduğu bir ortamda ürünü dalda bırakmak daha akıllıca gelmiş Ahmet Bey'e. Ahmet Bey'in tek geçimi portakal değil. O yapabilir fakat tek geçim kaynağı portakal olan nasıl yapsın bunu? İşte mesele de zaten küçük aile işletmesi dediğimiz bu çiftçiler. Abdullah Bey'in çözümü bu konuda narenciyede devletin ağaç başı destekleme yapılması gerektiği noktasında. Ağaç başı yapılacak bir desteklemenin ürün alınamadığı sene için de çiftçiye destek olması gerçeği açısından doğru bir çözüm önerisi. Ahmet Günay 2 sene Ziraat Odası'nda görev de almış. %51'i devlete ait olan ve yetkisi olmayan bir kurumun çözüm üretemeyeceğini söylüyor. Yetkileri artırılsa bile devletin bir tarım politikası olması gerekir diyor. Üretici İrfan Ülkü ise tarımda bir çöküşün olduğunu, tarımda gençlerin olmadığını ve bütün sorunların yanında yapılan ithalatın da tarımdaki çöküşü hızlandırdığını ekledi.
SULAMA SORUNU DA LİSTE BAŞI
Diğer yandan Abdullah Kırkık'ın önemle üzerinde durduğu tarım arazilerinin toplulaştırılması ülke genelini ilgilendiren önemli bir konu ve ne yazık ki bu konuda Türkiye kaplumbağa hızıyla ilerliyor. Abdullah Bey'in önemsediği diğer bir önemli konu ise portakal gibi narenciye ürünlerine katma değer katılması gerektiği konusu. Bu konu gerçekten de çok önemli. Çünkü yapılan hesaplamalara göre portakal ya da limon çiçeği kurusu (çayı yapılıyor), kabuk kurusu, turunç reçeli, kurutulmuş portakal dilimleri gibi birçok üründen elde edilecek yan ürünler en az narenciyenin kendisi kadar gelir getirebiliyor. Yani yerlere dökülüp çürümeye bırakılan her bir narenciye aslında çiftçi için bir servet değerinde. Ama bunu çiftçi kendisi yalnız başına yapamaz. Kurutma, ayıklama, işleme, paketleme için tesis, tesis için de örgütlü bir çiftçi ve nihayetinde çiftçinin bunları pazarlayabilmesi için de kooperatif lazım. Abdullah Bey'in üzerinde durduğu, aslında bütün ülkeyi ilgilendiren bir konu olan "sulama" konusu ise belki de yapılacaklar listesinin en başına konulması gereken konudur bence. Abdullah Bey'e göre Menderes'in suyu arıtıldıktan sonra basınçlı sistemle bütün o bölgeye verilebilir ve böylece halen yapılmakta olan vahşi sulamada kullanılan suyun altıda biri (1/6) kadar bir suyla sulama gerçekleştirilebilir. Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz; sulama sorunu halledilmiş, planlı bir tarım politikası ile üreten, örgütlü bir çiftçi toplumu üretmeye devam eder. Çiftçi ürettikçe ve zenginleştikçe de ülke zenginleşir. Aslında denklem çok basittir, bir ülkenin üreticisi, emekçisi mutluysa o ülkede refah vardır. Bolca üretilen ve hakça paylaşılan günlere ulaşmak bugün AK Parti’nin sürdürmeye çalıştığı çürümüş sistemle değil Vatan Partisi'nin devletçi, halkçı politikalarıyla, üreticinin iktidar olduğu bir iktidarla mümkündür.