Çiğnenen yeminler ve verilen sözler

Mustafa Kemal, Nisan 1906’da yapılan Vatan ve Hürriyet Cemiyeti Selanik şubesinin kuruluş toplantısında arkadaşlarına şöyle seslenir:

Arkadaşlar! Gerçi bizden evvel birçok teşebbüs yapılmıştır. Fakat onlar muvaffak olamadılar. Çünkü işe teşkilatsız başladılar. Biz kuracağımız teşkilat ile bir gün mutlaka ve ne olursa olsun muvaffak olacağız. Vatanı, milleti kurtaracağız.”(1)

Mustafa Kemal’in konuşmasının ardından Hüsrev Sami’nin tabancası masaya konur. “Sonra masaya konan tabancayı birer birer öperek onun üzerine yemin ettiler.”(2)

Elini kitabın üzerine koymak, silah ve namus üstüne yemin etmek, bayrağın üzerine ant içmek, arkadaşının gözlerinin içine bakarak söz vermek hepsi insanı insan yapan eylemlerdir. En büyük insan eylemi ise kitabın üzerine koyulan elin vefasıdır. Silah ve namus üstüne edilen yemine, and içilen bayrağa sadık kalmaktır. Arkadaşının gözlerinin içine bakarak verdiğin sözde durmak, en değerli insan eylemidir. İnsan bir kavle, bir karara bağlı kaldığı zaman insandır.

MİRAS KALAN YEMİNLER

İnsanlar ölür ama sözler, yeminler ölmez. Reddi mirasçılar ve miras yediler o yeminlerin ağırlığını taşıyamazlar. Miras kalan yemine sadakat ancak yürek marifetiyle yapılır. Yeminlerinden dönen insanlara “yüreksizler” denilmesinin manası budur.

Prens Sabahattin’lerden, Damat Ferit’in Hürriyet ve İtilaf Partisi’nden, İngiliz işbirlikçilerinden, Kuvvayı İnzibatiye’yi Mustafa Kemal Ankarası’nın üzerine sürenlerden, Yunan Ordularına “Bizim Ordularımız” diyenlerden, ABD’nin “Bizim oğlanlarından”, “Her biji Obama” diye slogan atanlardan bahsetmiyoruz. Dünyanın büyük zalimlerine yedi göbekten bağlı olanlardan söz etmiyoruz. Onlar düşmanlarımızdır.

Toplum, insan ve vatan için ettikleri yeminleri çiğneyenlerden, verdikleri sözleri unutanlardan, kavline bağlı, davasına sadık kalmayanlardan söz ediyoruz. Onlar bütün düşmanlarımızdan beterdir. Kalleşler onların içinden çıkar. Düşman sizi arkanızdan vuramaz, size çelme takamaz. İhanet ancak içeriden filizlenir.

EN BÜYÜK YEMİN

İnsanlığa sadakat, insan emeğine, fedakarlığına, çalışkanlığına sadakattir. Vatana sadakat de öyledir. Vatan, alın terimiz ve kanımızla suladığımız, emek verip ürettiğimiz topraktır. İnsan, üreterek yaşar. İnsanlığa, vatana, emeğe sadakat en büyük yemindir. Bu yeminin içinde elbirliği vardır, fedailik vardır. Bu yeminden ayrılanda düşkünlükten başka bir şey yoktur.

Biz de ettik bu yemini. Henüz genciz ancak bizim de verdiği sözden cayan, davadan kopan arkadaşlarımız olmuştur. Onlarla çarşılarda, meydanlarda, parklarda, siyaset kürsülerinde karşılaşırız. Gözlerimizle bakamazlar. Arkadaşının gözüne bakamamak, ne büyük utançtır. Gururlu bir insan bu utanca nasıl katlanır? Utanmayanlar da vardır elbet ama onlar da arkadaşlarının gözlerine bakamaz. Bakamasınlar da zaten çünkü o gözleri anlayamazlar. Ama sosyal medyadan laf atarlar. Bağlı kalacakları bir “söz” kalmayanların, laftan başka bir icraatları olamaz zaten.

İnsanlık için ettiği yemini, vatan için verdiği sözü çiğneyenin çiğneyemeyeceği değer yoktur. Arkadaşını ve davasını satanın satamayacağı hiçbir şey yoktur. Türk edebiyatı kalleşlere ve döneklere karşı meydan okumalarla doludur.

O sözler ki verdiğimiz büyük söze, ettiğimiz yemine bağlılığımızın nişanesi olur. Atilla İlhan’ın dediği gibi:

o sözler ki kalbimizin üstünde

dolu bir tabanca gibi

ölüp ölesiye taşırız

o sözler ki bir kere çıkmıştır ağzımızdan

uğrunda asılırız

Sözlerinden dönenler karınlarından konuşur, sayıklar, mırıldanır, kişiliklerini kaybeder. Fazıl Hüsnü Dağlarca onlara şöyle seslenir:

Eski adamlar

Yalan söylemezdi aydınlığa karşı

Dediklerinden dönmezlerdi

O yedi yıldıza karşı

Ağu içerlerdi eski adamlar

Baş eğmemek için

Gerçeği yaşatmak için

Nedir bu mırıldanma…

Düşman tarafına geçenlere karşı sözü kılıçtır Hüseyin Haydar’ın:

“Onlar namussuzlardır, onlar

Namları namsız, usları ussuzlar,

Hakları haksız, hukukları hukuksuzlardır…”

“Kanunları kanunsuz, yeminleri yeminsizler,

Onlar ahlaksızlardır…”

“Ataları atasız, töreleri töresizler,

Onlar vatansızlardır…”

“Onlar çürüyenlerdir, onlar

Düşman buyruğunda yürüyenler,

Vicdanları vicdansız, sütleri sütsüzlerdir…”

Köroğlu şöyle seslenir onlara:

“Mert dayanır namert kaçar,

Meydan gümbür gümbürlenir…”

Pir Sultan Abdal, evvel söz verip dönenleri istemez davasında:

“Kahrına küfrüne cümle dayandım,

Evvel söz verip de dönen gelmesin

Rengine hem boyasına boyandım

Bu renklere boyanmayan gelmesin.”

Dadaloğlu sözünden dönenlere şöyle seslenir:

“Gitti Cerit, gider Avşarlar

Gider oldu namusumuz arımız

Kavga kuruldu da kılıç çalındı

Hey ağalar nere vardı yarımız”

VERİLEN SÖZ MENZİLDEDİR

En kıdemli Aydınlıkçı Nazım Hikmet’in dediği gibi, Aydınlıkçı, “Kafasını kurtarıp nida ve sual işaretlerinden, bir büyük kavgada açık ve endişesiz girmiştir safına.” Bu saftan ayrılana gösterilen vefa en büyük vefasızlıktır. Onlara duyulan gönül borcu erdemlerin toprağa gömülmesidir. “Kavgada kendi kendini öldüren lanetli bir cenazedir. Ölüsüne ellerimiz dokunamaz. Arkasından matem marşı okunamaz.” Bu şiirler Aydınlık’tan ayrılanla, kavgadan kaçanla sarmaş dolaş olduğu halde bunu ikrar etmeyenlere gelsin. Kafasını kurtarıp nida ve sual işaretlerinde safına açık ve endişesiz girenlere de Seyyit Nezir’in şu şiiri armağan olsun:

Merhaba

Merhaba kan ter içinde yükselen hayat

Cümleten merhaba

Verilen söz menzilde

Söz menzildedir ve bizler yoldayız, yol erenleriyiz.

Menzildeki sözün yol eri olan arkadaşım Yıldırım Gençer Vatan Partisi Genel Sayman Vekili olarak yeminimizi tazeledi. Ona da selam olsun.