Çıkmaz yol

Çakma bir kapitalist düzende yaşıyoruz. Kapital sözcüğü sermaye, anamal anlamına gelmektedir. Kapitalist deyince sermaye sahibi kişi anlaşılır. Kapitalist düzen, adı üstünde sermayeden yana olan düzendir. Lâf aramızda bu düzen şıkır şıkır işliyor. Nereden belli derseniz çevrenize biraz dikkatli bakın lütfen.

Uzatmalı bayram tatillerinde Bodrum, Çeşme, Antalya gibi yerlerdeki lüks otellerde yer bulunmuyor. Oralarda bir lahmacunun 1500 lira olduğunu duyuyoruz. Lüks otomobiller neredeyse karaborsaya düşecek.

Diğer tarafta ise işsizler, işçiler, emekliler, hatta son zamanda çiftçiler bile eylem yapıyorlar. Esnaf işlerin kesatlığından söz ediyor. Tüketiciler başta besin maddeleri olmak üzere her şeyin pahalılığından yakınıyor. Vergi düzeni tepetakla olmuş, vasıtalı vergiler soygun gibi. Sigara, içki, akaryakıt, giyim-kuşam, ekmek, su, et, süt her şey vergiye tabi. Utanmasalar soluduğumuz havadan bile vergi alacaklar.

Durum tam Orhan Veli’nin dediği gibi:

“Kimi işinde gücünde / Kiminin donu yok kıçında”

NEDEN BÖYLE?

Bizi mahvetmek isteyen kapitalizm ve emperyalizme karşı Kurtuluş Savaşı vererek kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin temelleri aşındırıldı. Atatürk’ün ölümünden hemen sonra başlayan ve altı yıl süren II. Dünya Savaşı’na girmemekle birlikte ekonomik olarak hayli sarsıldık. Zaten teslim olmaya hazırlanan Japonya’ya atılan iki atom bombası ile dünyaya gözdağı veren ABD hegemonyasını pekiştirdi. Küçük Amerika heveslileri türedi ve tek parti döneminde Atlantik Sistemine yönelindi.

Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu, CHP iktidarının sonunu hazırladı. 1950-60 döneminde Demokrat Parti liberal ekonomiyi uygularken gericiliğe de kapı açtı. DP’nin Anayasayı hiçe sayan baskıcı tutumu 1960 İhtilali ile son buldu.

1961 Anayasa’sında temel ilkeleri belirleyen altı ok yer almadı. Halkçılığın yerini sosyal devlet aldı. Atatürk döneminin ivmesiyle karma ekonomi modeli 1975’lere kadar gelebildi. Tam bağımsızlığı savunan gençliğin sesi ve işçi sınıfının uyanışı, 12 Mart 1971 darbesiyle bastırıldı. 1949’da Türkiye küçük Amerika olacak diyen CHP’li Nihad Erim Başbakan oldu.

Gladyo operasyonları ile gençlerin birbirine kırdırıldığı, sayısız suikastın yaşandığı ve ekonomik krizin ve enflasyonun hüküm sürdüğü acılı dönemin sonunda 12 Eylül Darbesi yapıldı. Asıl amaç Turgut Özal tarafından açıklanan, neoliberal politikalara tam teslimiyet anlamına gelen 24 Ocak Kararları’nın cebren uygulanmasıydı. 1982 Anayasası bunu pekiştirdi.

ÖNEMLİ AYRINTILAR

TBMM’nin duvarında “Egemenlik Ulusundur!” yazarken egemenliğin Brüksel’e bırakılması anlamına gelen Avrupa Birliği’ne katılmaya kalkıştık. Adamların dürüst olanları “biz sizi aramıza almayız” dedikleri halde bu terane devam ediyor.

Çağdaş Düyun-u Umumiye demek olan IMF ve Dünya Bankası’na boyun eğdik. Ekonomiyi evrak çantasında 15 yasa ile gelen Dünya Bankasının has adamı Kemal Derviş’e emanet ettik. Hem de bu operasyon milletin büyük umut bağladığı Karaoğlan eliyle yapıldı.

Gümrük Birliği anlaşmasıyla silah zoruyla başımızdan def ettiğimiz Kapitülasyonları güncellemiş olduk. Aynı şekilde def edilen Reji idaresinin yerine kurulan Tekel İdaresi’ni özelleştirerek tütüncülüğü bitirdik.
Kooperatifçilik ihmal edildi. Tarıma destek akçaları kaldırıldı. Destekler küçük çiftçiye ulaşmıyor.

Süt Endüstrisi Kurumu, Et-Balık Kurumu, Zirai Donatım Kurumu, YEMTA, TOPRAK-SU, Devlet Üretme Çiftlikleri, Tarım Meslek Liseleri, Tarımsal Araştırma Enstitüleri kapatıldı.

Tariş, Fiskobirlik gibi Tarım Satış Kooperatif Birliklerine destekler kesildi bunların sanayi tesisleri özelleştirildi. Mali gücü olmayan bu birliklerin çoğu kapandı, kalanlar da piyasayı yönlendirecek güce sahip değil.

Ziraat Bankası’nın kontrollü ve projeli tarımsal kredi uygulamaları sona erdi. Tarım Kredi Kooperatifleri Birliği bir holdinge dönüştü. Çoğu yabancı sermayeli özel bankalar, tarım kredisi vermeye başladılar ve çiftçilerin taşınmaz mallarını ipotek altına aldılar.

KURUM KALMADI

Özetle devletin elinde tarım politikalarına yön verecek kurum kalmadı. Tahıl ve baklagiller konusunda uzmanlaşmış olan Toprak Mahsulleri Ofisi, çekirdeksiz üzüm veya fındık alıyor. Yeterli uzman personeli ve uygun deposu olmadığı için bocalıyor.

Tütün yabancı firmalara bırakıldı. Patates ve soğan özel sektöre emanet. Turunçgiller rezil oluyor. Üretilen mallar elde kalıp heder oluyor.

Bakanların siyasetle ve liyakatla ilgisi yok. Artık hükumetler Meclise hesap vermiyor. Meclisin gensoru ile bakanları ve hükumeti düşürmesi söz konusu değil.

Elbette bu kör çıkmazdan kurtulacağız.

(Devam edecek)