Çıldırmış bunlar!

AKP ile Fethullah Cemaati arasındaki tepişmeyle ilgili olarak, bir peçetenin üzerine "Haramilerin ganimet paylaşım kavgası!" diye yazmışım. Olanları, olmuş olanları şaşkınlık içinde izliyorum. Her gün bir rezillik, rezalet, pişkinlik, yüzsüzlük daha...

Hele, en yeni sistemin ilk merkezi ortak sınavında sorulan din kültürü ve ahlak bilgileri sorularını okuyunca, "Çıldırmış bunlar!" dedim kendi kendime, "Bunların, devletin altına imza attığı sözleşmelerden, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi'nden de mi haberleri yok? Hesabını veremeyecekleri suçlar işliyorlar."

***

Sınavda çocuklara "İhram nedir?", "Vakfe nedir?", "Sa'y nedir?", "Zekâtın farzları nedir?", "Zekât kimlere verilir?" gibi sorular sorulmuş ki aralarında AKP milletvekilleri de olmak üzere yetişkin Müslümanların %99'u cevap veremez.

Başka zırtapoz sorular da var:

Soru 15: "Dinimizde hac farz, umre sünnettir."

Böyle bir ilişki aşağıdaki hangi iki ibadetimizde vardır.

Zekât-Fidye; B) Zekât-Fitre; C) Zekât-Sadaka; D)Namaz-Oruç.

Soru 16: Aşağıdaki ibadetlerden hangisi hem mal hem de bedenle yapılır?

Oruç; B) Zekât; C) Hac; D) Kurban.

Soru 19: Hac ibadetine aşağıdaki ifadelerden hangisi uygun düşmez?

İhrama girmek; B)Kâbe'yi tavaf etmek; C) Senenin her ayında yapabilmek; D) Arafat'ta vakfeye durmak.

Vallahi çıldırmış bunlar

İnsanı çileden çıkartır bunlar! Bu ne yüzsüzlük, bu ne utanmazlık, insan haklarına, çocuk haklarına bu ne saygısızlık!

Alevi Bektaşi Kültür Tanıtım Derneği Başkanı Mustafa Aslan, sınavda çıkan din kültürü ve ahlak bilgisi sorularına tepki göstererek, "Bırakın Alevi inancını, diğer dinlerle ilgili soru da yok. Bunlar, ne ahlakla ne dinlerle ilgili. Sadece Sünni inancını çocuklara empoze etmeye yönelik sorular" demiş. (Cumhuriyet, 29.11.2013)

Laik bir ülkenin okullarında sadece sünni ya da alevi inancıyla ilgi sorular değil, hiçbir din ve mezheple ilgili sınav soruları sorulamaz. Çünkü din demokratik ve laik bir devletin kurucu kuralları arasında yer almaz.

Türkiye Cumhuriyeti'nin gerçekten laik olduğu dönemde Milli Eğitim Bakanlığı tarafından şöyle bir genelge yayınlanmıştı:

"Laik bir devlet olan Cumhuriyetimizin öğretim müesseselerinde hiçbir din ve mezhebe ait bilgilerin mecburi olarak öğretilmesi bahis konusu olamaz. Bu itibarla din derslerinin ihtiyari olması esastır. Hiçbir öğrenci ve öğretmen bu dersleri okumak ve okutmak konusunda zorlanmayacaktır. Din derslerinin sınıf geçme ile bir ilgisi olmayacaktır..." (Niçin Geri Kaldık? Kaynak Yayınları, S.195)

Fakat...

1982 Anayasasının, hem nalına hem mıhına vuran, din ve vicdan hürriyetiyle ilgili 24.maddesini okuyalım:

MADDE 24.- Herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir.

14'üncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dinî âyin ve törenler serbesttir.

Din ve ahlâk eğitim ve öğretimi Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlâk öğretimi ilk ve orta-öğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanunî temsilcisinin talebine bağlıdır.

***

Aslına bakarsanız, 24 maddenin "Din ve ahlâk eğitim ve öğretimi Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlâk öğretimi ilk ve orta-öğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır" bölümü, Anayasa'nın Başlangıç Bölümü ve "değiştirilemez" 2. maddesi ile çelişmektedir. Öte yandan ciddi bir anayasada hangi derslerin okutulacağı gibi ayrıntıların yer almaması gerekir.

Ancak, 1982 Anayasasının 24. Maddesi mi yoksa Başlangıç Bölümü ile 2 ve 4. maddeleri mi öncelikli ve daha güçlü buna anayasa hukukçuları karar vermelidir. Kuşkusuz, Anayasa tekniği üzerine sorduğum bu soru sorulabilir mi? Buna da anayasa hukukçuları karar verebilir. Dikkatli ve duyarlı şair mantığım beni böyle sorular sormaya zorluyor.

Bir de Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi'ne bakalım:

Madde 14:

1. Taraf Devletler, çocuğun düşünce, vicdan ve din özgürlükleri hakkına saygı gösterirler.

2. Taraf Devletler, anne-babanın ve gerekiyorsa yasal vasilerin; çocuğun yeteneklerinin gelişmesiyle bağdaşır biçimde haklarının kullanılmasında çocuğa yol gösterme konusundaki hak ve ödevlerine, saygı gösterirler.

Madde 18:

1.Taraf Devletler, çocuğun yetiştirilmesinde ve gelişmesinin sağlanmasında anne-babanın birlikte sorumluluk taşıdıkları ilkesinin tanınması için her türlü çabayı gösterirler. Çocuğun yetiştirilmesi ve geliştirilmesi sorumluluğu ilk önce anne-babaya ya da durum gerektiriyorsa yasal vasilere düşer. Bu kişiler her şeyden önce çocuğun yüksek yararını göz önünde tutarak hareket ederler.

Ancak...

Türkiye Cumhuriyeti laik bir devlettir. Bu laiklik niteliği, devletin okullarda din eğitimi ve öğretimi ile herhangi bir sınav yapmasına izin vermez.

Öte yandan Türkiye Cumhuriyeti'nin taraf olarak imzaladığı uluslararası sözleşmeler, kendi anayasasının ve yasalarının üzerindedir.

Bu memlekette canavar gibi hukukçular ve avukatlar var. Veliler, Okul-Aile Birlikleri bu uzmanlarla işbirliği yaparak şikâyetçi oldukları rezalete son verdirmek için ellerinden geleni mutlaka yapmalıdır.

Din eğitiminden geçerek robotlaşmış beyinlerin ve ruhların ülkemizi içine soktuğu ibretlik düşkün durum meydandadır.

Ey analar-babalar, ey veliler ve vasiler, korumak zorunda olduğunuz çocukların reşit olmasını beklemeyin. Önce siz reşit olun!

Din, kendini bile korumaktan aciz olduğu için, madrabazların, dolandırıcıların, üç kağıtçıların ve cahillerin eline düştü. Bu nedenle toplumsal kurtuluş için derman olamadı, tam tersine nifak tohumları saçtı. Kanlı bir tarih yazdı. Çekildiği bireysel alanda ise afyon etkisi yarattı. Din olmasa bütün madrabazlar, dolandırıcılar, üç kağıtçılar ve cahiller işsiz kalırdı.