ÇİN DENEYİ - 1: ‘Millet’in yeniden keşfi

Cin Deneyi, yeni bir aşamaya girmiştir. Bu deney, yalnızca dünyadaki güç dengeleri üstündeki etkisi ya da emperyalist sisteme karşı bir seçenek oluşturması açısından değil, Çin’e özgülüğü de dahil, bütün Ezilen Dünya’nın yararlanabileceği zengin tecrübeler içermesi bakımından da büyük önem taşımaktadır. Son dönemde Çin Komünist Partisi’nin (ÇKP) başlattığı sosyalizmin değerlerine sahip çıkma kampanyasının bu sürecin en önemli halkalarından birini oluşturduğuna kuşku yoktur. Ama sürecin başından bu yana geçirdiği bütün aşamaları ele almanın, bugün ulaşmış olduğu noktayı daha iyi anlamak açısından yararlı olacağı kanısındayız. Onun için bu yazı dizisini Çin Deneyi’nin başlangıcını oluşturan 1990’lardan başlatıyoruz.
SOVYETLER BİRLİĞİ’NİN ÇÖKÜŞÜNÜN ÇKP ÜSTÜNDEKİ ETKİSİ Sovyetler Birliği’nin çöküşünün, bu ülkede kapitalizme geri dönüşü çok önceden saptamış olmasına karşın, Çin Komünist Partisi üstünde sarsıcı bir etkisi oldu. Çöküş, ÇKP içinde Çin’in geleceği açısından yaşamsal önem taşıyan bir tartışmayı tetikledi. Tartışmanın odak noktası, sosyalist sistemin temellerine ilişkindi. Sorun o kadar kökten ele alınıyordu ki, ÇKP, geçici bir süre için, parti içinde açık kapitalizmin savunulmasına bile özgürlük tanıdı. Çin’de 1978’den itibaren özellikle tarım alanında ülkenin gıda gereksinimini karşılamayı amaçlayan bir dizi reform hareketi gerçekleştirilmişti. Reformlar, toprakların bir bölümünün köylülere dağıtılmasını içermekteydi. Saptama, komünler aracılığıyla gerçekleştirilen bir kolektif mülkiyetin, Çin’in üretici güçlerinin mevcut düzeyinin ilerisinde olduğu için, köylük bölgelerdeki üretim gücünün kendini bütünüyle açığa vurmasına izin vermediği yönündeydi. Çin’e özgü koşullar, tarım üretimini yeterli bir düzeye çıkarmak için, bu koşullarla uyumu sağlayacak bir geri çekilmeyi zorunlu kılmaktaydı.
REFORM VE DIŞA AÇILMA HAREKETİ1990’ların başında ÇKP içinde yürütülen tartışmada iki önemli sonuca varıldı. Birincisi, sosyalizmin kapitalizme olan üstünlüğü lâfta kaldığı sürece, sosyalizmin sürdürülmesine olanak yoktu. Onun için sosyalizmin ilk aşamasının hedefi orta halli bir refah toplumu yaratmak olmalıydı. Çin’deki üretici güçlerin mevcut durumu, Çin’in üretim gücünü mümkün olan en yüksek düzeyde açığa çıkarmak için, kapitalist piyasa mekanizmalarından yararlanmayı gerektirmekteydi. Kapitalist dünyaya alternatif yaratacak bir örnek, ancak ileri teknolojilerin kısa sürede edinilerek Çinlileştirilmesiyle olanaklıydı. Hızlı büyüme ve teknolojik gelişme, küreselleşmeden Çin’in lehine yararlanarak gerçekleştirilebilirdi. Bu çerçevede, Çin gelişmiş kapitalist ülkelerle “kazan-kazan” temelinde ilişki kurabilirdi. Bu sonuç, Çin’in Deng Şiao Ping önderliğinde “reform ve dışa açılma hareketi”ni başlatmasına neden olmuştur.
MUTLAK İLKE: KALKINMA1990’larda ÇKP açısından “kalkınma” mutlak ilke olmuştur. Çin’de sosyalizmin güvencesi ise, bu sürecin ÇKP’nin yönetim ve önderliğinde gerçekleştirilmesi olarak görülmüştür. Bu dönemde ideolojik düzlemde özendirilmesine özen gösterilen etken, “girişimcilik”tir. Başarının tek ölçütü, iktisadi büyümedir. Batı dünyasından temel fark, sürecin ÇKP’nin yönettiği devletin yönlendirici rolüdür. Milli devlet, ekonomiyi yönlendirecek merkezi iktisadi araçları elinde tutmaya özen göstermiştir. Çin Halk Cumhuriyeti’nin 1990’ların ikinci yarısında çıkan Uzakdoğu Krizinden etkilenmeyerek yüksek büyüme hızını sürdürmesi bu sayede olanaklı olmuştur.
İDEOLOJİK SAVUNMA SINIRLARININ GERİ ÇEKİLMESİ1990’ların başında yürütülen tartışmada varılan ikinci önemli sonuç ise, böyle bir “reform ve dışa açılma” hareketi yürütülürken, toplumu ideolojik düzlemde her türlü dış etkiye açık hale geleceği saptamasıdır. İktisadi başarı olmaksızın, sosyalizm olanaksız olacağına göre, bu etki katlanılması gereken bir durum olarak ele alınmıştır. İdeolojik savunma sınırı, partiye kadar geri çekilmiş, milletin savunulması yalnızca ÇKP’nin yönetimde olmasına bağlanmıştır. İktisadi başarıların olumlu etkisi de, kuşkusuz milletin bütünlüğünü korumada önemli bir rol oynamıştır. Emperyalizmin, Ezilen Dünya’nın milli devletlerini toptan ortadan kaldırmaya yönelik “küreselleşme saldırısı”nın en önemli sonucu, Ezilen Dünya’da “millet”in temel toplumsal güç olarak yeniden keşfedilmesidir. Ezilen milletler, bu saldırı karşısında öncesine göre daha geri bir mevziye düşmüş, ama bu sayede bağımsızlıklarını koruma ve gelişmelerini sağlamada önlerini açacak gücün farkına daha berrak biçimde varmışlardır. Çin de, bu sürecin dışında değildir. Çin’in diğer ülkelerden farkı, onun bu keşfi sosyalizm altında ve ÇKP önderliğinde yapmış olmasıdır.