Çin deyince

Çin’de en uzun süre çalışan Türk gazeteci olmak, mesleki kariyer açısından önemli bir unvana sahip bulunmak demektir ve göğse bir tür nişan takmak gibidir. 1990 yılında genç bir 2000’e Doğru muhabiriyken, Çin Uluslararası Radyosu Türkçe Servisi’ne gidiş sürecini yakından bildiğim kırk yıllık dostum Kamil Erdoğdu, yıllarca bu ülkede gazetecilik yaptı, Çin’i, dünyayı, Türkiye’yi çok az meslektaşına nasip olacak biçimde tam yerinden izledi ve sonunda bir de kitap yazdı: “Bilmediğimiz Çin” (Kırmızı Kedi Yay.)

Beijing’de gazetecilik yapmak, Washington, Brüksel, Londra ya da diğer Batı başkentlerinde yapmaktan çok farklıdır; dünyanın en renkli, en hareketli ve yükselen ülkesinde, cıvıl cıvıl bir halkın içinde bulunmanızın ötesinde, en azından yalan üretim merkezleriyle aranızda ciddi bir mesafe vardır ve yalanların etki alanının dışındasınızdır. Erdoğdu’nun kişisel anılarıyla zenginleştirdiği inceleme-deneme nitelikli kitabının başlıca özelliklerinden biri de Batı ve güdümündeki Türk medyasının Çin’le ilgili yalanlarına karşı gerçeklere vurgu yapmak.

ÇİN VE SOSYALİZM ALERJİSİ

Toplam 18 bölümde, Çin’e özgü sosyalizmden uluslararası ilişkilere, yakın Çin tarihindeki belli başlı dönüm noktalarından Türk basınındaki çarpık Çin algısına, yalan kampanyalarına, siyasi rant için gerçekleri ıskalayanlara, Uygur sorunundan Hong Kong olaylarına, Çin’de Atatürk’e verilen önemden futbola ve Covid-19’a kadar, son derece yalın bir dille gerçeği aktarıyor Erdoğdu. Birikim dergisinden Taraf gazetesine ya da Gazete Duvar sitesinden Karar’a ve Birgün’e açılan yelpazedeki Çin ve sosyalizm alerjisine karşı hoş kokulu bir yalansavar sprey işlevi gördüğü de söylenebilir 260 sayfalık “Bilmediğimiz Çin”in.

Aslında Erdoğdu “bilmediğiniz” diyerek biraz da kibarlık etmiş; kitabın bu boyutu için “Yalanlarınız ve Çin” ayrı bir başlık bile düşünebilirdi. “ABD’nin ‘Sol’ Eli”, “Filleri Bile Çatıştırdılar!”, “Çin Aşısına Üzülen Akademisyen” başlıklı makaleler bu kapsama giren birkaç küçük örnek. Örneğin Sözcü gazetesi, “Çin, Dünya Sağlık Örgütü’nü ülkeye sokmadı” gibisinden bir yalan haberi niye yapar? Yanıtı, kitapta.

88 ŞAİRİN YALAN DOLANI

“Bilmediğimiz Çin”i okumaya başladığım gün, belki tarihin ya da talihin cilvesi diyebiliriz, sosyal medyada “Türkiye’nin şairleri Doğu Türkistan İçin Ayakta… 88 şair Çin Halk Cumhuriyeti’nin zulmüne karşı çağrıda bulundu” diyen bir de metne rastladım. Doğrusu, “doktor” ayağıma gelmiş kadar oldu… Çıkış noktası Amerikancı-İslamcı Karar gazetesi olan metinde, “Uygur nüfusunu asimilasyona uğrattınız, yarım milyonu aşkın insanı öldürdünüz, ülkedeki dini kurumlara ve cami topraklarına el koydunuz, okullarda Uygurca eğitimi, kitapları ve müzikleri bile yasakladınız” gibisinden sıradan yalanlar sıralanıyordu.

Aklıma doğrudan doğruya Fuzuli’nin “Aldanma ki şair sözü elbette yalandır”ını getiren metne imza atan 88 şairin 78’inin adını ilk kez duymam, şöyle böyle tanıdığımı söyleyebileceğim 10’unun (Adnan Özer, Hidayet Karakuş, Süreyya Berfe, Gülseli İnal, Haydar Ergülen, Mustafa Köz vs.) adını ise uzun bir aradan sonra ilk kez duymam, kabul ediyorum ki benim kusurumdur. Ben duymamışken, muazzam güzellikte şiirlere imza atmış, kitapları binlerce okura ulaşmış, çok önemli tartışmalara katılmış, edebiyat dünyamıza çok önemli katkılarda bulunmuş olabilirler. Belleğimi zorlasam ve küçük bir araştırma yapsam, adlarına en son hangi bildirinin imzacıları arasında rastladığımı da çıkarabilirim belki ama dediğim gibi arada belki de çok şey kaçırmışımdır.

Çin’e ve Uygurlara dair bilgilerinin, araştırmalarının, meraklarının, ancak Papa’nın Rio Karnavalı’yla ilgisi kadar olduğuna emin bulunduğum bu şairlerin, “Bilmediğimiz Çin”in yeni basımında küçük de olsa bir yer kaplayacaklarını tahmin ediyorum. Ve yüksek müsaadeleriyle, içlerinde en kıdemlileri olduğunu tahmin ettiğim Veysel Çolak’ı yaşına hürmeten kendimce temsilci atayarak sormak istiyorum:

Sayın Çolak, sizler şair misiniz, yalancı mı?