Cinsel istismarı nasıl önleyeceğiz?

Vatan Partisi, çocuk cinsel istismarına karşı mücadele toplantısı düzenledi. Ben de son oturumu, basın-yayın sorumluluğunu yöneteceğim. Toplantıya gitmeden önce tasarladığım yazıyı yazmak için oturdum. Tam o sırada telefonuma uzun bir mesaj geldi. Ben her zaman yakınmaktan, dertleşmekten değil; çözümden yanayımdır. Bir de elbette hukukun nesnelliğinden... Diyelim kadınlar için ayrı, erkekler için ayrı ceza yasası olamaz.
18 Nisan 1911’de hükümetin hazırladığı Kanun-i Cezanın Bazı Mevaddı Makamına Kaim Kanun Lahiyası’nın zinayla ilgili 201. maddesi Meclisi Mebusan’da görüşülmeye başlandı.
Kimi mebuslar kanunun eskiye göre daha ileri olduğunu, zina yapan erkeğe para cezası yerine hapis cezası getirdiğini, ancak öyle şarta bağladığını ki, cezanın uygulanmasını imkansız kıldığını; erkeğe sadece “evinde zina yapma; yanılır da bir kere yaparsan zararı yok, adet haline getirme; ama ille yapacaksan zina yaptığın kadınları değiştir” dendiğini; kadınları baştan çıkaranın esas erkekler olduğunu, burada hem savcı hem hâkim konumuna düştüklerini; zina yapan karısını katletme hakkını kocaya tanındığını, kadına hiçbir hak verilmediğini, çok kadınla evlenme hakkı olduğu halde bununla da yetinmeyip sınırı aşmasının kadına göre daha ağır cezayı gerektirdiği gibi bir dizi farklı fikir ileri sürdü.
EŞİTLİK İLKESİNİ ÇİĞNEMEYELİM
Hatta bir mebus “ya günün birinde şu Meclisi Mebusan kadınlardan oluşsa” diyecek oldu, “Allah o günü göstermesin!” diye tak tak masalara vuruldu, sesler yükseldi. Mebus devam etti: “Ya o zaman bu kanun maddelerinde ‘kadın’ geçen yerlere ‘erkek’ diye yazsa... Onun için kaideyi müsavatı ihlal etmeyelim!”
Öyle ya yasa maddelerinin iki tarafı da keskin olmalı. Ne olur ne olmaz!
Oysa kimi de maddenin mantığının Kuran ayetlerine uygun olduğunu, iffetini korumanın erkekten ziyade kadına düştüğünü, kadına daha fazla ceza vermenin uygun olduğunu söyledi.
Sonunda erkeğe de sadece para değil, hapis cezası da verilmesi kararlaştırıldı.
NASIL ENGEL OLACAĞIZ
Ben ise bu sabah masaya oturduğumda tam da suç işlenmeden müdahil olma üzerine yazmayı düşünüyordum. Koruyucu hekimlik gibi örneğin... Kapitalizmin insanları hasta edip ondan sonra da ilaç satma anlayışına karşı olduğum gibi örneğin... Erkek çocuklar da istismar ediliyor. Nasıl engel olacağız? Nasıl hasta olmayacağız gibi bir soru. Hasta olunca ne ilaç vereceğiz değil. Ayrıca bu eylemin, istismarın iki yanı var.
O da bir kurban. Eşi anası çocukları var.
Tıbbi yanı var. Toplumsal ve siyasi yanı var.
Alınması gereken önlemler. “Ön” diyoruz. Burada basına düşen görev nedir? Çarşaf çarşaf bu da yapılıyor... yapılabilir... mi???
Burada esas çözüm o insanı daha suç işlemeden, sistemin bir “kurbanı” olmadan eğitmektir. Suç işlemesine engel olmak, onun suç işlemesine yol açan nedenleri ortadan kaldırmak... “Sallandır üç tanesini...” çözümüne karşıt...
BALLANDIR, ÇOK SAT!
Basına düşen görev de tam burada başlıyor. Gazetecilik anlayışı. “Ballandır, çok sat, özendirmişsin ne gam!!” Bonzai haberleri yapılırken çok çırpındım. Basın yoluyla duyan duymayan kalmadı. “Ucuz... her mahallede erişilebilir... diğerlerine göre daha az zararlı...” güya karşı çıkıldı, ancak sorumsuzca “duyurusu” yapıldı.
Bir de bu taciz haberleri... Öyle yapılıyor ki, olağanlaştırılıyor. Öyle ballandırılıyor ki... flaş..! flaş..! Bu suçu işleyenin ve işleyecek olanların önüne geçilmediği gibi, etrafıyla birlikte, üstelik daha suçlu olup olmadığı “yasal” açıdan saptanmadan neredeyse linç ediliyor. Bu kişinin çocukları var, eşi, anası... yaşam alanı bırakılmıyor. Hep birlikte cezalandırılıyor.
HUKUKUN NESNELLİĞİ
İşte bu mesaj belki de biraz uç... az görülen cinsten, ama bu da bir gerçek. Kafamıza dan! dan! hukukun nesnelliğini, basın-yayın sorumluğunu bir kez daha vuruyor!
Gelin kulak verelim:
“Sayın Şule Hanım,
“Öncelikle saygı ve sevgilerimi sunarım. 3 Kasım’da yapacağınız Çocuk Cinsel İstismarı Çalıştayı’nda birçok soruna çözüm bulunacağını düşünüyorum. Özellikle sizin yöneteceğiniz bölüm olan medya ile ilgili olarak duygu ve düşüncelerimi sizinle paylaşmak istiyorum.
“Medyanın anlatım dili çok kötü bu olaylardan o kadar nemalanan insan var. Hatta bazı programcılar kendini hakim savcı polis yerine koyuyor. Farkında olmadan mağduru koruyalım derken ortaya YENİ MAĞDURLAR ÇIKIYOR. Biz de o mağdurlardanız. Kardeşim 10 yıl önce beraat ettiği davadan yıllar sonra doğru dürüst bir gerekçeli karar olmadan yargıtay tarafından bozulup 34 yıl hapse mahkum edildi. Elimizde sosyal hizmetler uzmanı ve adli tıp raporu olmasına ve raporda “CİNSEL İSTİSMAR YOKTUR” denmesine rağmen kardeşim 2.5 yıldır basit çocuk istismarından hapiste yatıyor.
“Suçu; kardeşim başarılı bir öğretmen sınıfta hastalanan çocukların ateşine bakması ve ailelerine haber vermesi, başarılı öğrencilerin başını okşaması, öğretmenler gününde elini öpenlerin yanaklarından öpmesi. Soruyorum size 10 yaşındaki çocuklara bir öğretmen sevgi ve şefkatiyle yaklaşmak ne kadar cinsel istismar olabilir? Ve kardeşim evli ve iki çocuk babası. Kardeşim batıda büyüdü. Kız ve erkeğin eşit olduğu ve ailesi tarafından sevgiyle büyütüldü. Eğitim fakültesinde Cumhuriyet eğitimi aldı. Herkes tarafından sevilen, kimseye kötülüğü olmayan bir karıncayı dahi incitmeyecek kadar hassas sevgi ve neşe dolu bir insan. Ne oldu? Geri kalmış Anadolu kasabasında öğrencilerine daha iyi eğitim vermek istediğinden çocukların Atatürkçü, laik eğitim alması için uğraşıp, dergaha götürülmelerine karşı çıktığından kötü oldu. Hiçbir öğrenci velisi ve öğrenci şikayetçi olmazken sıradan bir vatandaş gidip kardeşimi şikayet ediyor. Daha sonra da kamu davası şeklinde davası devam ediyor. İlk mahkemede beraat ama yargıtay ceza almasını istiyor ve kardeşim hiç hak etmediği cezayı alıyor. Şu anda Anayasa Mahkemesinde sıramızı bekliyoruz. Peki bu süreçte ne acılar yaşandı; annem kalp krizi geçirdi, öldü. Kardeşimin 23 yıllık öğretmenliği bitti. Yaşadıkları çok ağır geldi 2 defa intihar girişiminde bulundu. Karısı çalışmıyor ev hanımı ve 2 ergen erkek çocuk ortada kaldı. Devlet hiçbir şekilde çocuklarına ve karısına sahip çıkmadı. Malum yıllardır mahkeme kapılarında bir öğretmen maaşı ile yetemediğinden kredi çekmiş. Bir de bir sürü borç öde, hapisteki kardeşime ve çocuklarına bak en önemlisi ailesinin, ailemin HİÇ HAK ETMEDİĞİ yaşatılan utanç. Çocuklarımız perişan oldu hepimizin psikolojisi bozuldu. Biz bu ülkeye ne yaptık doğru düzgün vatandaş olmaktan başka. Masumum hiçbir suçum yok diyorsun ama sırf suçun adından dolayı yargılanıyorsun.
“Eğitimle her şeyin farklı olacağı söyleniyor. Zihniyetler değişmediği sürece, kadının kadın, çocuğun çocuk gibi görülmediği toplum nasıl değişir. Eğitimli bir sürü cahil insanla karsılaştım. Daha yaşadığım çok şey var. Birgün inşallah karşılıklı konuşuruz. Gerçi ben sizin yanınıza 2 defa geldim. Birincide misafirleriniz vardı. Bu numarayı o zaman siz verdiniz. İkincide cesaretimi toplayıp yanınıza gelemedim utandım. Üçüncüde siz gitmiştiniz.
“Sayın Şule Hanım iyi akşamlar diliyorum. Sabırla okuduğunuz için teşekkür ederim. Umarım her şey güzel olur.
“Sevgi ve saygıyla hoşça kalın.”
MARDİN’DE SİS
“Hangi şair bu fotoğrafın şiirini yazabilme cesaretini gösterebilir ki?
Sis bir şehre ancak bu kadar yakışırdı!” diyor Mardinliler. Haksızlar mı?

YENİ BİR UYGULAMA
“e-Devlet Kapısı üzerinden veya ‘Kütüphanem Cepte’ mobil uygulaması aracılığıyla e-Devlet portalına bağlanarak, istediğiniz halk kütüphanesine ‘e-üyelik’ yapabilir, anında ‘e-kitaplara’ erişebilir, katalog taraması yapabilir, ödünç aldığınız kitapların süresini uzatabilir, üyelik bilgilerinizi güncelleyebilir, kayıt yaptırdığınız halk kütüphanesini değiştirebilir ve bütün halk kütüphanelerinin hizmet bilgilerine erişebilirsiniz.”
ARDA TURAN’IN ORANTISIZ ARMAĞANI
“Arda Turan, eşi Aslıhan Doğan’a doğum hediyesi olarak 2 milyon TL değerinde zırhlı araç aldı.”
Bu duyurunun altına Sadık Can Perinçek şöyle yazmış: “Şu haberler, inanın bam telime basıyor. Orantısız kazanılan paralar, orantısız hediyeler... Hep aklıma üç kuruş için hayatını veren insanlar geliyor. Bu insanların Arda Turan’dan eksiği bir sağ ayak, fazlası ise başta ahlâk olmak üzere pek çok erdem...”