Cinsiyet sürgünleri

“Cinsiyet sürgünleri”nden ilkin Neşter ve Madalya’da söz ettim. Eğitim tarihimizde büyük bir travma, çağ dışı bir olay, bir ilkellikti. 1950 yazında, Tevfik İleri’lerin, Menderes’lerin yönettiği, belden aşağı vura vura hazırlanmış bir ilkellik... Ben Köy Enstitülü değilim, ancak Bir Başka Şehir, Neşter ve Madalya gibi romanlarım dolayısıyla o dönemi epey araştırdım; Ahmetleri, Alileri, Refikleri, Ayşelerden, Eliflerden, Gültenlerden ayırdıkları günlerin tanıklarını dinledim.

ANILAR YASAK BÖLGEDE KALDI
1948 Londra Olimpiyatları’ndan şampiyondan da öte, birer kahraman gibi dönen Yaşar Doğu, Celal Atik gibi güreşçilerin ziyaret ettikleri yerler arasında Kızılçullu Köy Enstitüsü de vardı. 28 Ağustos 1948 günü gerçekleşen bu ziyareti bazı kaynaklar dışında, o günlerde Kızılçullu’da öğrenci olan Refik Kıran’dan da dinledim. Refik öğretmenim kendisi de sporcu, atlet, hiç unutmamış o günü. Şampiyonların üstlerinde mavi ceket, altlarında gri pantolon, sol göğüslerinde el büyüklüğünde Türk bayrağı. 1948 yılında Kızılçullu Köy Enstitüsü’nün gece maçları da yapacak olanakları var; 450 gencin katıldığı enstitüler arası yarışmalarda güreşler gece yapılır, şampiyonlar hakemlik de yaparlar. Sonra mikrofonu alıp Londra anılarını anlatırlar. Yaşar Doğu’nun bir anısı dinleyenleri çok etkiler, herkesin gözleri dolar. Tek kolunu Çanakkale’de kaybetmiş, Yaşar Doğu’ları, Celal Atik’leri alkışlamak isterken, tek koluyla güçlükler yaşayan, çevreden yardım isteyen bir İngiliz seyircinin, Çanakkale gazisi İngiliz’in davranışları Londra’da Türkleri çok duygulandırmıştır. Bu olayı Kızılçullu’da Yaşar Doğu’dan dinleyenlerin gözleri dolu dolu olur. Yaşar Doğu’yu dinleyen öğrenciler arasında Kulalı bir genç de vardır, adı Ahmet Bilek’tir. Onun da gözleri dolu dolu... Minderde birkaç aylık bir geçmişi var, aslında aklı biraz da atletizmdedir. Ahmet Bilek o gün Yaşar Doğu’yu dinledikten sonra şampiyon olma düşleri kurar. Şampiyon olacak, hatta gelip okulunda böyle anılarını anlatacaktır, düşleri arasında bu da var. Ahmet Bilek 1960 Roma Olimpiyatları’nda şampiyonluk kürsüsüne çıkar, spor tarihimizde bugün de aşılamamış o büyük başarının yedi kahramanından biri olur. Ulusal marşımızın tarihi Basilica’nın taş duvarlarında yedi kez çınlaması müthiş bir gurur tablosu idi, o sevinç sahnelerini yazmak bana ayrı bir heyecan verdi. Ahmet Bilek, işin zor tarafını başarır, şampiyon olur; ancak kolay olanı başaramaz, yani okulunda şampiyonluk anılarını anlatamaz. Çünkü Kızılçullu çoktan kapatılmış, bina NATO’ya devredilmiştir. Akordiyon, keman sesleri susmuş, güreşi öğrendiği spor salonu, anıları bir yasak bölge içinde kalmıştır.
Ahmet Bilek, spor yaşamında en büyük sorunla sözünü ettiğim cinsiyet sürgünlüğünün yaşandığı 1950 yazında, yani DP’nin iş başına geçtiği günlerde karşılaşır. Çünkü onun için Kızılçullu’dan uzaklaşmak demek, İzmir’deki kulübünden, minderden uzaklaşmak demektir. Cinsiyet sürgünlüğünün yaşandığı o sıkıntılı günleri Ahmet Bilek’in onlarca arkadaşından dinledim. Ayrıntılarını Neşter ve Madalya’da (Destek Y. 2015) yazdım. Yurdun her tarafında binlerce genç salt cinsiyetlerinden dolayı trenlerle, otobüslerle başka kentlere taşındılar.

DEMOKRAT PARTİ KAPATTI
Köy Enstitülerinin kapanışındaki bütün günahı CHP’ye yıkanlar yanılıyorlar. CHP’yi Köy Enstitüleri’ne âdeta kilit vurmuş gibi gösteren yazıları yazık ki kendi gazetemde de okudum. CHP döneminde bir tek Hasanoğlan’ın yüksek kısmı kapatıldı. Refik Kıran öğretmenimden dinledim. 1947’lerde, 1948’lerde de her sınıfta okunacak yapıtların listeleri eskisi gibi sınıflara asılır, Türkçe dersleri gene eskisi gibidir. Tarım derslerini gene okullarının biraz ötesindeki çiftlikte yaparlar; Giritli Ali Usta’nın yönlendirmesiyle fidan dikerler, ağaç budarlar, asma çelikleri hazırlarlar. Toprağı küçük bir traktörle sürerler. Yalnız demircilik, marangozluk gibi uygulamaya dayalı dersler ve bir de hayvan sayısı azaltılmıştır.
Bana göre Köy Enstitüleri, 1950 yazında DP iş başına geçtiğinde, kızlarla erkeklerin ayrı ayrı okullara sürüldüklerinde, Alilerle Ayşeleri ayırdıkları günlerde kapatılmıştır. Demokrat Parti, 1954 yılında da enstitüleri ağaların isteği doğrultusunda tümüyle yok etti. Yobazların yeterince karaladığı CHP tarihine bakarken, daha özenli olmalıyız. Ben eski CHP’lilere değil, bu gün Köy Enstitülerini ağızlarına almayan yeni CHP’lilere ve toprak ağalığı solcularına kızıyorum.
Not: 11 Mayıs Çarşamba günü saat 18.30’da Mülkiyeliler’de (Konur Sk. no:1 ) “Dil Hurafeleri” konulu söyleşiye katılacağım, Neşter ve Madalya ile diğer kitaplarımı imzalayacağım. Dil sevdalılarıyla görüşmek dileğiyle.