‘Civil’ olsun ne demek?

On yıldır etrafımızda çın çın çınlayan bir ses var: Anayasa “sivil” olsun! Burada sözü edilen “sivil” Türkçe bir sözcük değil. Latinceden geliyor; bizdeki gibi okunuyor ama yazılışı farklı, “civil” diye yazılıyor. Bu, 1500’lü yıllarda ortaçağ Avrupasında kullanılmaya başlanmış bir sözcük. Avrupalı dillerde civil rights medeni haklar anlamına gelirken, civil servant yurttaşların işlerini gören kişi anlamıyla devlet memuru, civil war bir ülkenin yurttaşları arasındaki savaş anlamına geliyor.Sözcüğün ortaya çıktığı yere -Avrupa’ya ve zamana -16. yüzyıl sonrasına bakarsak, tanımlamaya soyunduğu alanın, kilise dünyasının ve feodal ayrıcalıklar sisteminin dışında uç vermiş olan tüccarlıkla sanayiciliğin nefes alanı olduğunu görüyoruz. O zamanlarda iktisadi olarak ayrıcalıkların prangalarından kurtulup serbestlik arayan piyasa dünyasını var hale getiriyor. Siyasi olarak da monarşileri sınırlandırıp iktidarda kendine yer açmaya çalışan burjuvazinin sesini ete kemiğe büründürüyor. Yani bu civil’in karşıt anlamlısı “asker” değil, “siyasal”. Örneğin sivil toplum terimi, toplumun siyasal olmayan, siyasetle yönetimin kısaca devletin dışında kalan bölümünü anlatmak için kullanılıyor. Ya da örneğin “non-governmental organisations” teriminin Türkçedeki karşılığı olarak sivil toplum örgütü, devlete ait olmayan kuruluş anlamına geliyor. İstenen şey, kurulu siyasetin ve yönetim dünyasının dışından anayasa!... Ama bizde şimdiki durumda bu nasıl mümkün olabilir? AKP her yönüyle “bir siyasal toplum” unsuru değil mi? Yeni Anayasa’yı ülkenin gündeminde birinci sıraya yerleştiren AKP yalnızca bir siyasal parti de değil; 13 yıldan bu yana iktidardaki parti. Yani hükümet, yani devletin yönetici iradesi! Böyle bir yapı nasıl “sivil toplum” unsuru sayılacak ki, yapacağı anayasa ‘sivil anayasa’ olacak? Aynı şey CHP, MHP, HDP için de geçerli. Bunlar, adları üzerinde “siyasal parti”; muhalefet partileri olarak “siyasal toplum”un en tepesindeki yasama organında oturuyorlar. Bunların “sivil toplum” oldukları söylenebilir mi? Haklarını yemeyelim, Yeni Anayasacılar bu açmazın farkındalar. Anayasayı “mevcut siyasal eller”le yapacaklar yapmasına ama, civil arayışına da adeta baş koydular. Bu berbat açmazdan kurtulmak için platformlar kurdular. Derneklerden, vakıflardan, meslek odalarından, yüksek fikirli kimselerden görüşler almak için çok uğraştılar. Bilinen ve bilinmeyen ‘sivil toplum kuruluşları’nın anayasa toplantıları yapmalarını teşvik edip, yapmak istedikleri şeyi civil hale getirmek için çok güdümlü işler gördüler. Böylece “civil anayasa”yı siyasal toplumun dürtüklediği çeşitli kuruluşlardan görüş toplanan anayasaya indirgediler. Olmadı! Başaramadıklarını, kendileri hazırladıkları bazı raporlarda itiraf ettiler.Bu yetmezmiş gibi bugünlerde gazeteler, ABD’nin ülkemizdeki büyükelçisinin Yeni Anayasa yapılması için büyük bir gayrete düştüğünü yazıyorlar. Herhalde ABD Büyükelçiliğinin bir “sivil toplum örgütü” olduğunu söyleyecek hiçkimse yoktur. Üstelik bu kuruluştaki görevliler Türk vatandaşı da değiller. Oysa civil denen kavram bize açıkça, faaliyetin sahibi hangi ülke ise, o ülkenin yurttaşlarıyla sınırlı bir çember çiziyor. Yeni Anayasacılar içeride civil’i bir türlü bulamamışken, şimdi bir de “dış mihraklar”ın açık gölgesi altında ezilecekler. ‘Civil toplum’ bu işe ne kadar katıl(t)ılır bilinmez. Bilinen şey, Türk Ulusu’nun bu Yeni Anayasa işinden pek hazzetmediğidir. Anayasa Üzerine Müzakere Yok!Başka Türkiye yok!