Çocuklara verdiğimiz gizli mesajlar

Çocuklarımızı büyütürken, onları yetiştirirken her şeyi onlara anlatarak sözlerle mesajlar vermeyiz. Birçok zaman yaşam şeklimiz, bakışımız, duruşumuz ile onlara gizli mesajlar veririz. Sonuçta o minnacık çocuklarımız bu mesajları alarak koşullanır ve yaşam boyu o koşullanma içinde yaşar. Bu nedenle onları yetiştirirken söylediklerimiz kadar söylemediklerimize de dikkat etmeliyiz.
Örneğin, çocuğunuz bir bardak suyu düşürdü, bardak kırıldı ve sular çevreye saçıldı. Siz bu konuda çocuğa hiçbir şey söylemeseniz de o kırık camları, suyu nasıl temizlediğiniz çocuğa hata yapma, hata yaptığında nasıl hissetme konusunda gizli bir mesaj verecektir. Güler yüzle, hiçbir şey olmamış, genel temizlik yapar gibi bir edayla temizlediğiniz, bu temizliğe çocuğunuzu da kattığınız, birlikte yaptığınız takdirde çocuk bir hata yaptığında kendini suçlu hissetmemeyi, hatayı telafinin her zaman mümkün olduğu, hataların yapılabildiğini, hatalara toleransla, “ziyanı yok” şeklinde bakmayı bak düşünerek büyüyecektir.
O çocuk hem kendi hatalarına hem de başkalarının hatalarına toleransla bakacak, sakin, anlamsız hırsların kölesi olmayan, özgüvenli, kendisiyle barışık, sakin bir çocuk olacaktır. Bardağı kırdığında kendini kötü hisseden çocuk ise yetişkin yaşamda diğerlerinin ve kendisinin hatalarına tolerans göstermeyen, çevresine ve kendine doğrudan veya dolaylı olarak baskı yapan mutsuz yetişkin olacaktır.
Siz kırılan bardağa sinirlenip yüzünüzü astığınızda, mutsuzlukla ve gerginlikle temizliği yaptığınızda ise çocuğunuz da gerilecektir ve hata yapmanın kötü, utanılacak bir şey olduğunu, hiç hata yapmaması, mükemmel olması gerektiği düşünecektir. Yaşamı boyu sizin onayınızı almak için, yani sizin tarafınızdan sevildiğini ve kabul edildiğini hissedebilmek için mükemmeli kovalayıp, çok çalışıp kendini size sevdirmeye çalışacaktır.

NESNEYE YÜKLENEN ANLAM VE DEĞERLER

Kırılan bardağa, dökülen suya sinirlenip bağırıp çağırdığınızda, çocuğunuzu dikkatsizlikle, sakarlıkla suçladığınızda, ceza verdiğinizde ise özgüvensiz, içinde gizli öfkeler biriktiren, ürkek, gergin bir çocuk ve yetişkin olacaktır. Hata yapma korkusuyla birçok şeyi denemeye bile korkan, cesaret edemeyen birisi olacaktır.
Oysa kırılan yenisi alınabilecek bir madde, bir bardaktır. Temizlik işi yapılabilecek, aşırı zor olmayan bir iştir. O zaman o nesneye anlamlar ve değerler yükleyen yalnızca bizleriz. Tek başına kırılan o bardak ve içindeki anlam içermeyen bir nesnedir.
İşte buna benzer, nesillerden nesillere aktarılan tutum ve değerler yüzyıllar içinde birikerek bizlerin aldığı ve verdiği gizli mesajlar, yaşama bakış açımız, tutumlarımız, kişiliğimiz, karakterimiz olur. Ben bunu ufak bir örnekle somutlaştırdım ama tabii ki koşullanma dediğimiz şey tek bir defada kırılan bir bardakla olmaz. Bu koşullanma tamamlanana kadar bin bir tane ufak gizli mesaj bir araya gelir. Örneğin sekiz aylık konuşamayan bebek belki ilk kırılan bardağı ve anne-babasının verdiği gizli mesajı kendisinde değil, abla, ağabeyinde sessizce gözlemler.
Çevresinde diğerlerinin deneyimlerini gözlemler ve kendi deneyimlerini buna katar. İyi kötü tüm gizli mesajları hatta anne babasının olumlu veya olumsuz enerjisini, tutumlarını alır, karakteri ona göre şekillenir. Bu gizli mesajlar kuşaktan kuşağa aktarılır, zinciri kırmak olası ama zordur. Çocuklarımızı yetiştirirken tüm bu dile getirilmeyen gizli mesajları fark etmeliyiz.
En, en önemlisi sevgimizi, bazen çocuğumuzun saçını okşama şeklinde, onu kucağımıza alıp bağrımıza basma, içten öpme şeklinde, sıkıntısını görüp onu koruyup kollama şeklinde, toleransımızı ise kırılan bardaktaki gibi çocuklarımızdan esirgemeden, onlara saldırmadan onları yetişkin yaşamına katmamız olumlu ilişkiler açısından çok önemlidir.
Unutmayın, su yukarıdan aşağıya akar. Yukarıda olan biz anne-babalar aşağıda olan çocuklarımıza doğru akmalı, çocuklarımızı her daim koruyup, kollamalı, verdiğimiz gizli mesajlar öfke değil sevgi ve tolerans olmalıdır. Kuşaktan kuşağa aktarılan gizli ve olumsuz mesajları kırmalıyız…