Çok tehlikeli bir oyun

Demokrasilerde iktidara gelmek isteyen bir partinin belli gruplara vaatlerde bulunması normaldir. Fakat bu vaatler hiçbir zaman devletin iç ve dış siyasi çıkarlarının, sosyal yapısının ve ekonomisinin, bir kelime ile devletin ve milletin uzun vadeli menfaatlerinin aleyhine popülist vaatler olmamalıdır.Onun için siyasi partiler söylemlerinde ulusal bütünlüğü tartıştıracak, toplumu ayrıştırmaya götürecek söylemlerden özenle uzak durmalıdırlar.Çağdaş demokrasilerde, devlet vatandaşlarına, onlara etnik, dinsel, kültürel kimliklerinden bağımsız olarak eşit bir biçimde davranır. Nitekim, bizim anayasamızın 10. maddesinin 1. fıkrası da aynen bu düşünceyle kaleme alınmıştır. Nitekim madde aynen “Herkes, dil, ırk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir” demektedir.Burada herhangi bir ayrımcılık yapıldığını söylemek mümkün olmadığı gibi, maddenin son, yani 4. fıkrasında da “Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar” diyerek çağdaş bir devletin söylemesi gerekeni söylemiştir.Şimdi durum böyle iken, yeni bir anayasa yapıp, ilk üç maddeyi kaldırıp eşit vatandaşlık ilkesini getireceğiz demekten, sanki bugünkü anayasamızda eşit vatandaşlık yokmuş gibi bir anlam çıktığı gibi, terör örgütünün ülkeyi sürüklemek istediği siyasi iklimin yaratılmasına yardımcı olunmaktadır.Anayasa’nın 10. maddesine rağmen, “eşit vatandaşlığın” telaffuz edilmesi, etnik temelde bir vatandaşlık tarifinin yapılacağını ve Türk milleti adının anayasadan çıkarılacağını ortaya koymaktadır.“Türk milleti” kavramı bir etnisiteyi tarif etmemektedir. Bu kavram, Misak-ı Milli sınırları içinde yaşayan, uzun bir tarihi geçmişten gelen, çeşitli etnik gruplar, yüzyıllar boyu süren bir tarihi beraberlik konusunda ortak bir Anadolu-Türk Kültürünü yaratmış onun kapsamında birleşmiş bir Türk milletini oluşturmuşlardır. “Türk milleti” kavramı yalnızca, tarihsel kültürel ya da siyasal değil, ama anayasal değeri olan bir hukuksal kavramdır. Anayasa Türk ulusunun bölünmez bütünlüğüne ve tüm Türk milletinin ortak ve bölünmez vatanına dayanmaktadır. Türkiye’de hiçbir etnik azınlık, siyasal hakları ve bireysel kültürel hakları kullanmaktan yoksun değildir. Bütün bunları reddederek etnik temele dayalı bir vatandaşlık tanımı yapmak, silahlı terör örgütünün ve onun siyasi uzantısının, siyasi projesidir. İstenen, milleti ve devleti etnik temelde ayrıştırmaktır.Bu amaçla, Milli Eğitim bünyesinde üniversitelerden başlamak üzere etnik dil eğitiminin seçmeli ders olarak hayata geçirilmesi ilk aşamayı oluşturmuş, şimdi de, “Ana dili Türkçe olmayan yurttaşlarımızın kamu hizmetlerinden kendi ana dillerinden eksiksiz olarak yararlanabilmesi söylemi bu ayrıştırmayı iyice hızlandıracaktır.Bu vahim duruma tuz biber ekercesine “Seçimlerde ve siyasette dil yasaklarına son vereceğiz” demek, TBMM’de de bir milletvekili ben etnik olarak Arnavut’um, Boşnak’ım, Kürt’üm deyip o dilde konuşma yapabilecek demektir.
BÖLÜCÜ TERÖRE DESTEKBir başka tehlikeli söylem, ise Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Şartı’na Türkiye’nin koyduğu çekinceleri kaldıracakları anlamına gelen, “Yerel yönetimlerin idari ve mali özerkliklerini sınırlayan düzenlemeleri kaldıracağız” vaadidir.Ayrıştırıcı bir başka söylem ise “Kürt yurttaşlarımız” tanımının yer almasıdır. Bu ülkeye vatandaşlık bağıyla bağlı insanları etnik kökenlerine göre bir defa tarif etmeye başlarsak, “Arap yurttaşlarımız”, “Boşnak yurttaşlarımız”,”Gürcü yurttaşlarımız”,”Arnavut yurttaşlarımız” gibi tanımlar ve bunların kollektif kültürel hak talepleri de peşlerinden gelecektir. Aslında bu söylenen sözler, PKK terör örgütünün ve onun siyasi uzantısının söylemlerini, bu iki bölücü unsurun dışındaki bazı partilerin dile getirmesidir.Diğer bir deyişle bölücü terör örgütüne ve onun siyasi uzantısına destek olunurken, devletin ve milletin uzun vadeli menfaatlerine aykırı davranılmaktadır.