Çokkültürcülük adlı yeni-ırkçılık

İngiltere´de kurulan bir komisyon 2000 yılında “Çok-Etnikli Britanya´nın Geleceği” adlı bir rapor hazırlamıştı. Rapor, insan hakları söylemi çerçevesinde hazırlandığını, mevcut toplumsal ve iktisadi eşitsizlikleri azaltmak amacı güttüğünü iddia ediyordu. Önerisi, siyasal rejimin topluluklar ve bireyler topluluğu olarak yeniden yapılanmasıidi.

Rapora göre “ırkçılık biçimleri çok”tu;”yeni ırkçılık biçimleri doğmuş”tu; bunların saptanması ve ortadan kaldırılması gerekiyordu.

***

Raporun sahiplerinden biri olan Tarıq Modood, Çokkültürcülük -Bir Yurttaşlık Tasarımı başlıklı kitabında raporu şöyle savunuyor:

“[Rapor] Liberal bir yurttaşlık anlayışının ötesine geçilmesi gerektiğini ve tüm yurttaşlarda ülkeye aidiyet hissi uyandırmanın daha yüce bir amaç olduğunu savunmuştur. Britanyalı olmanın 21. yüzyılda ne anlama geldiğini belirlemeye yönelik sürdürülebilir bir tartışma olmadan bu amaca ulaşılamayacağını ileri sürmüştür.”

Peki ne olmalıydı? Yine yazarın söylediğine göre Rapor’da ulusal kimliğin yeniden şekillendirilmesi gerekiyordu.

“... Önerilen şey aslında bir ülkenin kendi hakkında kendisine anlattığı hikayenin, yani ulusal kimliğin; aracılığıyla varlığını sürdürdüğü, insanların ulusal aidiyet hissini kazanıp tazeledikleri söylemlerin, simgelerin, imgelerin; kamuya açık tartışmalar aracılığıyla tekrar değerlendirilip ülkenin geçmişteki etnik dokusunun yanı sıra şimdiki ve gelecekteki etnik dokusunu da yansıtacak biçimde yeniden şekillendirmesiydi.”

Tüm ‘söylemler, simgeler, imgeler’in tartışmaya açılması... Bizde bol miktarda yapıldığını bildiğimiz işler. Türklüğe hakaretin suç sayılmaması, okullardan Andımız’ın kaldırılması, ulusal kurtuluş günlerinin ve ulusal bayramların kaldırılmak üzere sınırlandırılması, ilk ve ortaöğretimde temel amacın “milli eğitim” değil “küresel rekabet” esasına kaydırılması gibi sonuçlar yaratan tartışmalar...

***

Rapor’da somut olarak söylenen şey, ulus ve ulusun yurttaşları bireylerşeklindeki kuruluşun ortadan kaldırılmasıydı. Bunun yerine toprak - ülke ile bağları vurgulayan, ama bunu yalnızca bireyler üzerinden değil aynı zamanda ülkedeki etnik ve dinsel topluluklar temelinde kuran bir sistemin daha iyi olurdu.

***

Rapor karşısında yazarın ‘düşmanca’ diye niteliği en temel tepki şuydu:

“... Basın yayın organlarında bu madde, yanlış bir şekilde, başka şeylerin yanında, komisyonun yeterince yurtsever olmadığını ve etnik azınlıkların mensuplarının çoğunun Britanyalı olmaktan rahatsız olduklarını ima ettiğini veya “Britanyalı” teriminin beyaz anlamına geldiği gerekçesiyle ülkenin adının değiştirilmesini önerdiğini ileri süren düşmanca başlıklarla gündeme oturmuştu.”

Sizce de ilginç değil mi? Bize “Türk vatandaşı demeyin, Türkiyeli deyin, vatandaşlık herkesi kucaklasın”önerisinde bulunan çokkültürcüler, demek ki bu noktada durmayacaklar. Baksanıza, bu fikir sahipleri dünyanın başka bir köşesinde, vatandaşlığı ulusa değil ülkeye atfen “Britanyalı” diye adlandırmış olmayı da sorunlu bulabiliyorlar. Bu sefer sözcüğü değil, sözcüğün yüklendiği anlamı ileri sürüp “tartışalım” diyorlar.

Bu önemli bir nokta. Çünkü konunun yalnızca bir “ad verme” işi değil, toplumsal - siyasal kuruluş kavgası olduğunu gösteriyor.

***

Çokkültürcülerin siyasal çoğulculuk dediklerinde kast ettikleri şey, ulusu bireyler toplumu olmaktan çıkarıp “topluluklar topluluğu” haline getirmekten ibaret. Bu önerilerin dünyayı bir tür yeni-derebeylik çağına götürdüğünü söyleyenler iyimser davranmışlar. Ortaya çıkan şey daha çok kabile (kon)federasyonları manzarası.

İngiltere´de bu raporun kaleme alındığı 2000’li yıllarda ve hemen sonrasında yükselen başka değerlendirmeler de vardı. Bunlardan biri Irk Eşitliği Komisyonu üyelerinden olan Kenan Malik adlı bir araştırmacının dile getirdiği yargıydı. Yine İngiltere’de çokkültürcü politika uygulamalarını özellikle belediye düzeyinde irdelemişlerdi. Sonuçta diyordu ki “çokkültürcülük toplumları ayrıştırma konusunda ırkçılıktan çok daha etkili olmuştur.”

Doğru saptama.