Cumhurbaşkanlığı seçiminde doğru tutum nedir?
Cumhurbaşkanlığı Seçimi'nde sistem ile sistem dışı arasındaki sınır nereden geçiyor? Sistem, emperyalizme bağımlı Yeni Ortaçağ; sistem dışı da, ülkeyi yeniden Atatürk Devrimi yoluna sokmaktır. 3 Temmuz'a kadar olan dönemde bu sınır çok belirgindi. Bir tarafta Cumhuriyet'in adayını çıkarmak için mücadele edenler, diğer tarafta da milleti seçeneksiz bırakmaya çalışanlar vardı. Herkesin aldığı tutum, kendisini sınırın hangi tarafına konuşlandırdığının açık bir göstergesiydi.
SİSTEM İLE SİSTEM DIŞINI
AYIRAN SINIR
Oysa sistemin içini dışından ayıran sınır, bugün "sandığı bütünüyle gericiliğin ve bölücülüğün merkezlerine bırakmama kaygısıyla oy vermeyi önerenlerle" "boykotu savunanların" arasından geçmemektedir. Çünkü "sandığa gidelim" diyenler arasında, seçim ertesinde son derece sert mücadelelere hazır geniş kesimler olduğu gibi, "sandığa gitmeyecekler" arasında mücadele azmini yitirmiş olanlar da mevcuttur. İzlenecek siyasete temel alınması gereken olgu budur.
Kuşkusuz sistem dışını sistemden ayıran sınırın kendisi de mücadeleyle oluşturulur. Ama bugün milli güçlerin tümünü, ne boykot, ne de Erdoğan'a bir fiske olsun vurmak için İhsanoğlu'na oy verme siyaseti etrafında birleştirmek nesnel olarak olanaklı değildir.
KUMPASIN ÜÇLÜ AMACI
Cumhurbaşkanlığı Seçimi'nde milleti seçeneksiz bırakma kumpasının üçlü bir amacı vardır: 1- Erdoğan'ın seçilmesini güvence altına almak. 2- Demirtaş'a olan desteği arttırarak bölücülüğü güçlendirmek. 3- Milli güçleri bölmek. Gericiliğin ve bölücülüğün birlikte güçlendirilmesi, ülkemizi bölme planlarını uygulamanın önkoşuludur. Ama bu yetmez. Çünkü Erdoğan istediği kadar Çankaya'yı işgal etsin, bölücülük oylarını yüzde şu kadar arttırsın, ülkemizin milli güçleri emperyalizmin planlarını boşa çıkarıp iktidara yürüme gizilgücüne sahiptir.
Onun için kumpasın amacı aynı zamanda milli cepheyi bölmektir. Sandığa gidenleri sistem içi, gitmeyenleri sistem dışı ilan edip, seçim ertesinde mücadelenin temel gücünü oluşturacak kitleyi peşinen bölmek, bu kumpasın başarı hanesine yazılacaktır. Aynı şekilde, "Cumhuriyet'in adayı yoksa oy da yok" diyerek sandığa gitmeyenleri, "Erdoğan'ın kuyruğuna takılanlar" olarak ilan etmek, gericiliğin hedeflediği bölünmeyi derinleştirmekten başka bir işe yaramayacaktır. Doğru tutum, kitlenin seçim ertesinde mücadele bütünlüğünü sağlayacak olan tutumdur. Atatürk'te birleşenleri sandığa gitme-gitmeme temelinde bölen her tutum, gericiliğin ve bölücülüğün işine yarar.
EN ETKİN TUTUM TUZAĞI
BOŞA ÇIKARMAKTIR
Bir tutumun etkin mi, edilgin mi olduğu, dünyayı değiştirmede yarattığı etkiyle ölçülür. Sonucu peşinen belli olan bu seçimde, milli güçleri ayrıştırıp zaafa uğratmayı hedefleyen tuzakları boşa çıkarmak en etkin tutumdur. Cumhurbaşkanlığı mevzii, aday belirleme sürecinde yitirilmiştir. Milli güçler bir açmazla karşı karşıya bırakılmıştır. Seçim sürecinde bu açmazın üstesinden gelmemizi sağlayacak herhangi bir tutum mevcut değildir. Bu açmazı açacak olan seçim sonrasında ülkemizin gireceği badireli dönemde verilecek mücadeledir. Onun için bugünden odaklanılması gereken o mücadelenin güçlü biçimde verilmesini sağlayacak koşulların yaratılmasıdır.
Bu tutum, nasıl formüle edilebilir? Biz yurttaşlarımızı gericiliğin ve bölücülüğün iktidar mevzilerindeki adayları olan Erdoğan ve Demirtaş'a oy vermemeye çağırıyoruz. Bu seçimde Cumhuriyet'in adayı olmadığı için, oy verilecek bir aday da yoktur. İhsanoğlu'na oy verilmesini isteyen dostlarımız, bu çabalarının boşunalığını kendi deneyimleri içinde göreceklerdir. Aslında Cumhurbaşkanlığı Seçimi'nin en önemli kazanımı, bütün milli güçler açısından "örgütlü bir millet" yaratma yolunda çıkartılacak dersler olacaktır.