Cumhuriyet mi, Demokrasi mi? -(TAMAMI)

Halk yönetimi, halkın egemenliği bağlamında, cumhuriyet ile demokrasinin ayrı şeyler olduğunu sananlar var. Çağdaş devlette, cumhuriyet ile demokrasi arasındaki tek fark, devlet başkanlığı konusundadır: Cumhuriyette devlet başkanı halkın ya da parlamentodaki vekillerinin oyuyla seçilir. Demokraside böyle bir koşul yoktur. Devlet başkanı halk ya da vekili marifetiyle seçildiği gibi bir hanedanın tekelinde de olabilir. İngiltere, İspanya, Hollanda, İsveç ve Danimarka’da olduğu gibi.

İkisinde de parlamento vardır ve parlamento halkın seçimlerde oy vermesiyle oluşur.

Tanım ve anlam

Cumhuriyet anlamına gelen ve Avrupa dillerinde kullanılan sözcüğün kökeni Latincedir: Fransızca “Republique” sözcüğünün Latincesi “Res publicae”, “Kamusal Şey” (Halk çıkarları; devlet işleri, hükümet işleri) anlamına gelir; devlet, hükümet ve siyaseti işaret eder. Bir başka tanıma göre: “Halkın seçtiği temsilciler aracılığıyla yönetime katıldığı yönetim biçimi”dir (Felsefe Ansiklopedisi, Remzi Kitabevi)

Demokrasi ise eski Yunancadan gelir: Yunanca “Demokratia”, “Halkın egemenliği” anlamındadır ve “Dêmos” (Halk) + “Krátos” (egemenlik, iktidar) sözcüklerinden oluşmuştur. “Aralarında hiçbir ayrılık gözetmeksizin bütün vatandaşların katılacağı yönetim biçimi”dir. (Felsefe Ansiklopedisi, Remzi Kitabevi). Ancak, bütün vatandaşların yönetime katılacakları rejimi dile getiren demokrasi”nin, demokratik devletin başında bir kralın bulunması da tuhaf bir çelişkidir. Demokrasi de Cumhuriyet de Türkçe’de halkçılık anlamına gelir.

Türkiye’deki işler

Tarihte, demokrasisiz cumhuriyetler olduğu gibi demokrasisiz demokrasiler de olmuştur. Günümüzde de vardır. Bu bakımdan cumhuriyet mi iyidir, yoksa demokrasi mi iyidir tartışması gereksiz bir tartışmadır. Dünyada bu konuda bir tartışma hâlâ var mıdır bilmiyorum. Ama Türkiye’de var ve cumhuriyet düşmanı İslamcılar ve şeriatçılar ile cumhuriyet kırgını müflis solcular bu tartışmanın cazgırlığını yaparlar.

1923-1946 dönemi Türkiye Cumhuriyeti’nin “cumhursuz” (halksız) bir cumhuriyet olduğunu iddia edenler, cumhuriyet kılıklı bazı diktatörlüklerin (İran, Libya, Kuzey Kore falan) adını anarak, Cumhuriyet/Demokrasi maçında 1-0 öne geçerler. Geçsinler. Konumuz Türkiye Cumhuriyeti! Elbette cumhuriyetin 1923-1950 dönemi demokratik değil. Peki çok partili 1950-2012 dönemi Tek Partili demokrasiden ne kadar daha demokratik? Tek parti döneminde seçimlerin göstermelik olduğunu, milletvekillerini Atatürk ya da İnönü’nün seçtiğini söylerler. Peki günümüzde % 10 barajlı seçim göstermelik değil mi ve AKP milletvekillerini bizzat Recep Tayyip Erdoğan seçmiyor mu?

Tek parti dönemi ile günümüzü karşılaştıranlar, bu karşılaştırmadan galip çıkamazlar.

Bir başka soru: 1923-1945 dönemi Türkiye Cumhuriyeti’nin dünya demokratiklik sıralamasında kaçıncıydı, 2012 yılında kaçıncı?

Kötü ve olumsuz örnekleri bir yana bırakalım: Laik ve demokratik olmayan Cumhuriyet gerçek cumhuriyet değildir. Laik bir cumhuriyet olmayan demokrasi de (şeklen) kusurlu bir demokrasidir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin 1923-1938 ile 1938-1950 dönemlerinde demokratik olmadığını, diktatörlük olduğunu ileri sürenleri fazla üzmeyeceğim: O iki dönem demokratik değildi, tek partili bir rejimdi ama diktatörlük de değildi, otoriter bir rejim söz konusu idi. Ama unutulması ki dönemin Avrupa rejimleri de aşağı yukarı böyleydi: İtalya, İspanya, Portekiz, Almanya, Macaristan ve Polonya’daki rejimler daha iyi değildi. Belki Fransa bile.

Ya bugün? Pilav pişirmek için her şey var ama ortada demokrasi pilavı yok.

Devrimler yapılmasaydı (harf ve kıyafet devrimi), hukuk ve okullar laikleştirilmeseydi, hele hele halifelik kaldırılmasaydı, tekke ve zaviyeler kapatılmasaydı İslamcıların, şeriatçıların cumhuriyetle hiçbir sorunları olmazdı. Osmanlı saltanatının kaldırılmasına, ailesinin sürgüne gönderilmesine ses çıkartmazlardı. Atatürk’ün padişah olmasını bile alkışlarlardı.

İslamcı ve şeriatçıların demokrasi aşklarının gerçekle uzaktan yakından ilişkisi yoktur. Demokrasi onlar için Devrimci ve Laik Cumhuriyet’e düşmanlık etmek için bir fırsat. Eğer AKP toplumu İslamileştirme programlarını gerçekleştirebilirlerse cumhuriyeti de severler.

Türkiye, AKP ve Demokrasi

Hilafet adlı bir derginin 1417 Receb (Kasım 1996) sayısının başyazısından birkaç cümle aktaracağım:

“Cumhuriyet, toplum ve devlet hayatında Allah’ın iradesini-hükmünü değil de halkın ya da çoğunluğun iradesini-hükmünü esas almaktır. Bu ise İslâm’ın temel akidesine yani kelime-i tevhide tamamen terstir... Cumhuriyet bir küfür sistemidir ve madem ki özellikle Türkiye’de cumhuriyet bayramının özel anlamı vardır. O da Allah’ın şeriatının ve onun tatbik metodu olan Hilâfet’in hayattan uzaklaştırılıp yerine küfür sistemi olan ‘kafirlerin kelimesi’ olan cumhuriyetin ilânının bayramıdır.”

AKP’ye oy veren taban kitlenin yukarıdaki cümlelerin peşinden giderek hilafeti geri getirmek isteyeceklerini sanmıyorum. Ancak bu taban kitle, Arap harflerini öğrenmek zahmetine katlanmak istemez ama cumhuriyet devrimlerine kesinlikle karşıdır.

Bu da Türkiye’nin çok önemli bir gerçeği. Özetlemek gerekirse: 2012 yılında ve daha sonra “Cumhuriyet mi, Demokrasi mi?” tartışması yapmak budalalıktan başka bir şey değil. “Tek Parti dönemi demokratik değildi” iddiası da öyle.

Bırakın bu yararsız gevezelikleri, geçmişle yüzleşmeyi de bırakın, günümüzle yüzleşin yüreğiniz varsa! AKP örnek bir demokratik rejim getirmediği halde hâlâ neden iktidardadır?