Cumhuriyetin evreleri-(TAMAMI)
Şu sıralarda Atatürk ve Atatürk devriminin tartışması yapılıyor. Kimileri, Osmanlı’nın ıslahat devrimlerini, 2. Mahmut döneminin batılılaşma gayretlerini överek Atatürk’ü onunla ya da padişahların en müstebiti ve halkına güvenmediği için toplumun içine hafiyeler sokan Abdülhamit’le kıyaslıyor. Oysa Atatürk devrimleri çağın koşullarına uygun emperyalizme karşı milli bir direncin örgütlenmesi, kongreler yaparak Anadolu halkını ayağa kaldırma direncidir ve Sakarya zaferiyle sonuçlanmıştır. Mustafa Kemal’in Kurtuluş Savaşı’nın en bunalımlı günlerinde düşmanı Sakarya üzerinde durdurup kovaladığı zaman (23 Ağustos3 Eylül 1921) TBMM’nin ona Gazi ünvanı ve Mare şallık rütbesini vererek ödüllendirmesi unutulacak olay değildir. O nedenle Atatürkçüler Kemalistler Ondan söz ederken Gazi Paşa derler. Çünkü Gazilik 11. yüzyıldan beri Türkler için en kutlu ünvandır.
Aslında birinci aşamanın başladığı tarih, daha 2. Meşrutiyet bile ilan edilmeden 1907’de Selanik’te Karaferiye’de Atatürk’ün gencecik bir teğmenken kendisi gibi genç subay olan bir arkadaşına
“- Bu böyle gitmez. Meşrutiyet ilanı çare olamaz. Cemiyet (İttihat Terakki) bir siyasi parti haline gelerek hükümete geçmelidir. Meşrutiyet Türk çoğunluğun yaşadığı kısım üzerine oturmalıdır. Büyük devletler, imparatorluğu tasfiye etmeden ihtilal idaresi bir Türk devleti kurmalıdır.”
Karşısındaki silah arkadaşı kimdir bilir misiniz? Sonradan Paşa olan A. Fuat Cebesoy. Cebesoy hayretle yüzüne bakarken O yanıtı söyler:
“-Osmanlı’nın yarısı Türk olmamasına rağmen topraklarının savunulması Türklerin omuzlarına yüklenmiştir.” Bu yükün taşınmasına olanak kalmamıştı. İşte birinci aşamanın ana fikri buydu. Türklerden oluşan bir devlet kurmak. Sonra da bu topraklarda yaşayan ve kendisini Osmanlı olarak bilen herkesi bu çatı altında birleştirmek. Cebesoy, anılarında “İleriyi görmek istemeyenler, İmparatorluktan toprak fedakarlığı yapılmasını hoş karşılamayacaklardı. Bizi ihanetle itham edecekler olacaktı...” diyor. İşte Misak- ı Milli’nin düşüncesi o 1907 yılında böyle atılmıştır.
2. aşama. Sakarya’dan Lozan antlaşmasına kadar geçen süreçtir. Bu dönem Mustafa Kemal’in Yunan ordusuna karşı yaptığı hazırlıkları kapsıyor. (4-6 Şubat 1922) Artık o bir paşadır ve Büyük Taarruz ve Başkumandanlık Meydan Muharebesi’nin kazanıldığı (26-30 Ağustos) İzmir’in Yunan işgalinden kurtarıldığı ve düşmanın denize döküldüğü (9 Eylül)...
Bu arada dünyanın değiştiği, Rus imparatorluğu’nda 1917 Sovyet İhtilali’nin başarıya ulaştığını da unutmamak lazım. Atatürk 1. aşamada 1789 Fransız devriminin hayranıdır. 2. aşama ise dünya soluna damgasını vuran Sosyalist devrime sempati duyan, Marksizm ve Leninizm’e aşina olan Atatürk’ün yeni kuracağı devlette iki deneyimi ve iki hal direnişini örtüştüren yanları bulup çıkarmak ve kuracağı idarenin ne olacağına karar verme aşaması olacaktır...
Lozan’dan sonra...
3. aşama, Lozan Antlaşması’nın (24 Temmuz 1923) artık kurulacak devletin adının konduğu aşamadır. Cumhuriyetin ilanı (29 Ekim 1923) ve 5 ay sonra (3 Mart 1924) Hilafetin kaldırılmasına kadar geçen aşama. Diyorlar ki Atatürk bir diktatördü ve dünyada olup bitenleri izlemeden tepeden inmeci kararlarla devleti yönetti. Yalan! Büyük cehalet...
Mustafa Kemal Lozan görüşmeleri sırasında İsmet Paşa’dan aldığı bilgilerle Batı ekonomisinin geçirdiği süreçleri birbirinden ayrı ekonomik görüşleri bir potada eritmek isteyen sadece bir komutan değil, bir sosyolog, bir ekonomist ve bir din alimi kadar din konusunda bilgi sahibiydi. O kadar ki Hint aydınları, “Atatürk milli, seküler-laik- ve ilerici fikirleriyle bize ilham kaynağı olmuştur” demektedirler.
‘Günümüzü biçimleyen lider’
Ne yazık ki; biz Onu ne yeterince anlatabildik ne de sonraki kuşaklar olarak Cumhuriyeti ve laikliği topluma aktarabildik. Şunu genç kuşaklara anlatmamız gerekiyor. Laik okullarda yetişen Mustafa Kemal ve onunla beraber yürüyen aydın Türk subayları toplumda tartışılan fikirleri hayata geçirmek için Atatürk devriminin ön safında boşuna yer almadı. Onu bir katı diktatör değil, bir devrimci önder olarak kabul ettiler. Atatürk’te ve onun devrimlerinde modernleşme denilen kavram, topyekün bir devrimdir. O Batı’yı hayat felsefesi ile ve onun bütün sembolleri ve değer hükümleriyle benimsiyordu ama sömürgeciliği ve emperyalizmi asla.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu Mustafa Kemal’i bir dünya lideri diye nitelerken onun için şu tanımlamayı koymuştu “Günümüzün dünyasını biçimleyen bir lider.”
Böyle bir lidere nasıl olur da diktatör dersiniz. Yazık çok yazık...