Cüneyt Özdemir ve imam hatipler

Şöhretli gazeteci Cüneyt Özdemir, katıldığı bir panelde konuşuyor:

“Basın İlan Kurumunun başında bir gazeteci olmalı. Basın İlan Kurumunun başında şu anda Sayın Cavit Erkılınç var, (küçümser bir eda ile) belki adını ilk kez duyuyorsunuz, ben hiç tanışmadım kendisi ile, 61 doğumlu, ortaöğrenimini İstanbul İmam Hatip Lisesinde yapıyor, lisans eğitimi Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi. (“Olur mu böyle anormallik” der gibi el kol hareketleri, jestler…)

Sunucu burada kıkırdayarak gülüyor “Allah kabul etsin” diyor. Salonda kahkahalar, alkışlar…

Cüneyt Özdemir’in asıl meramının gazetecilik mesleği üzerinden ülkedeki liyakat sorununa dikkat çekmek olduğunu anlıyoruz. Ancak, verdiği örnek hayli sorunlu.

Birincisi, Basın İlan Kurumu daha ziyade ekonomik görevleri olan bir kuruluş, gazetecilik mesleğinin kendisi ile doğrudan ilgisi yok. İkincisi, gazetecilik mesleği gazetecilik okullarının mezunlarına mahsus bir iş değil. Başka pek çok okuldan çıkan insan da gazetecilik yapabiliyor. Üçüncüsü ve en vahimi, bir insanın imam hatipte veya ilahiyat fakültesinde okumuş olması onu peşinen “yetersiz” veya “liyakatsiz” yapmıyor. Bu okullardan mezun olmak, başka iş kollarında çalışamayacağınız anlamına da gelmiyor.

Cüneyt Bey’in niyeti bir yana, zihin dünyasının şehirli “seçkinlere” ait bir önyargı ile malul olduğu anlaşılıyor. “Beyazların” liyakat sorununa dikkat çekmek için en sık başvurdukları yöntem imam hatip okullarından söz etmek. “İmam hatip mezunları sadece imam olmalıdır” ceberutluğunun doğal bir sonucu, herhangi bir yönetim kademesinde bir imam hatipli görünce “yeteneksiz, donanımsız, torpilli” diye etiketlemek oluyor.

Oysa imam hatiplerin, ülkenin diğer orta öğrenim kurumlarından hiçbir eksiği yok. Matematik, Türkçe, fen bilimleri, tarih, coğrafya gibi tüm temel dersleri eşit düzeyde alıyorlar, üstüne bir de “fazladan” din ile ilgili dersler okuyorlar. İlahiyat fakültesinin ders programı -gazetecilik de dahil- herhangi bir sözel bölümden çok daha yoğun.

Türkiye’de pek çok iş kolu farklı okullardan mezun olan insanlara açık. Devlet memurluğunun ise son derece net koşulları var. Hal böyle iken, bir kişinin liyakatini değerlendirirken mezun olduğu liseden söz etmek herhalde akla en son gelebilecek şey. Cavit Erkılınç örneğinde olduğu gibi, şayet üzerinden kırk yıl geçmiş ise aynı şey, üniversite eğitimi için de söylenebilir. İmam Hatip ve ilahiyatın her defasında bu şekilde gündeme getirilmesi, açıkça başka bir kasta hizmet ediyor.

O kasıt, İslam’ın ve Müslümanların aşağılanması, ötekileştirilmesidir. Cüneyt Özdemir’e ırkçı diyenler oldu, o da itiraz etti ya hani, işte konu İslam’a yönelik bu küçümseyici tavırla ilgilidir. Cüneyt Bey’in ırkçı olduğunu söylemek gerçekten haksızlık olur, ama yaklaşımı ile toplumda derin yansımaları olan çok çirkin bir ayrımcılığa hizmet etmiştir.

İmam hatipli kadrolardan şikayet edenlerin, bazı kolejlerin yabancı şirketlerdeki egemenliğinden, Fransız okullarının -bugün bile- dış işlerindeki ağırlığından, Amerika’da tahsil görmüş isimlerin hem devlette hem özel sektörde önlerinin sihirli bir el tarafından açılmasından şikayet etmemeleri ilginçtir.

Türkiye’de hala faal olan papaz okulları eğitim sistemimizin kanayan yarası. Eğitim sistemimizin tam ortasındaki Amerikan hançeri Fullbright yerli yerinde duruyor. Akademik açıdan çöp denebilecek sayısız AB projesi, kendi ülkesini küçümseyen insanlar yetiştirmekten başka bir işe yaramıyor. Kendi okullarımızdaki eğitim müfredatının milliliği bile tartışmalı. Sonunda hepsi liyakate etki eden sayısız problemle baş başayız. Bunları hiç görmeyip sürekli imam hatiplerden şikayet etmek iyi niyetli bir girişim olmasa gerek.