Dağ dediğin çiçekli olur çiçeğinde yüreği olur

Bu hafta sizi yakın tarihte bir bayram gününe götüreceğim. 2009 Eylül’ü. Her bayram hem Aydınlık’ta hem Ulusal Kanal’da sizlere ikramda bulunurdum. Şiir olur, türkü olur, renkli mutfağımızdan tatlı-tuzlu tarifler olur… O bayram 1978’de yitirdiğimiz şair Gani Bozarslan’ın şiirlerini ve Kürtçeden yaptığı çevirileri ikram etmişim. Filistin’le ilgili arşivime bakarken yazı önüme geldi. Dokuz Filistin şehidi arkadaşımızla ilgili şiiri de var. Sizlerle paylaşayım istedim.

Yazıya bir fıkra anlatarak şöyle başlamışız:

Diyarbakır’ın bir ilkokuluna yeni öğretmen atanır. Fıkra bu ya herhalde, ilk ders fiil çekimi. Öğretmenimiz bir öğrenciyi kaldırır.

-Bakmak fiilini çek çocuğum.

Dursun, Karadenizli bir başka öğretmenin çocuğu.

-Pakayrum, pakaysun...

-Otur, sıfır!

Başka bir öğrenciyi kaldırır öğretmenimiz. O Diyarbakır’ın yerlisi.

-Bahıyam, bahısan...

-Otur, sıfır!

Çocuklar şaşkın; yeşilli, siyahlı, mavişli kocaman açılmış meraklı gözleriyle öğretmenlerine bakarlar.

Doğrusunu söyleyecek, elbette.

Öğretmenimiz Egeli. Bütün haşmetiyle başlar saymaya:

-Bakıpdurum, bakıpdurun...

Hiç kuşkum yok, siz kim bilir kaç öğrenci daha katabilirsiniz sınıfa değişik değişik “bakan”. Bunun Trakyası var, İç Anadolu’nun çeşitli kentleri var, Doğu’nun Kars’ı, Van’ı…

İşte Türkiye bu! Güzelliğe bakar mısınız... Renk cümbüşü. İkinci derste kırmızı beyaz “bakıyorum, bakıyorsun”da buluşacaklar.

Bu hafta sonu pakayrum da bahıyam da bakıpdurum da bakıyorum da bayram yapacak birlikte. Ha, dördünün de içinde “bayram” yapanlar yapamayanlar; Kanarya Adaları’na gidenlerle evine, köyüne bile gidemeyenler var o ayrı.

Biz her yıl yaptığımız gibi size geleneksel ikramımızı yapalım.

Madem bu hafta da sayfamıza konuksunuz, yeriniz her zaman olduğu gibi başımızın üzerinde. Bir acı kahve, bir tatlı lokum yerine şiirimizi tatmadan bırakmayız.

TÜRK KÜRT KARDEŞLİĞİ

Gani Bozarslan arkadaşım çok özel bir yetenekti, çok özel bir bileşimdi. 1954 Diyarbakır, Lice doğumlu. 10 Mayıs 1978 günü çok erken yitirdik. Kısacık yaşamında Türkiye’nin kültür ve sanatına yaptığı katkılar o kadar çok ki... Kitaplar, çeviriler, yayınlar... Ama en çok başka bir açıdan eksikliğini çok hissediyorum. Keşke bugünlerde yanı başımızda olaydı. O devrimci birlik, bağımsızlık, kararlılık, cesaret ateşiyle ortalığı aydınlataydı...

Size bu bayram armağanımız Gani Bozarslan’ın şiirleri ve Kürtçeden yaptığı çevirileri. “Kınamız ne güne?” yıllarca Türkiye’nin bağımsızlığı, Türk ve Kürt kardeşliği için mücadele eden, 12 Eylül darbesiyle kapatılan ve yargılanan Türkiye İşçi Köylü Partisi’nin kurulduğu zaman yazdığı bir şiir.

“Ve Divan kuracak dağlar” da Filistin’de şehit düşen dokuz parti üyemizin ardından yazılmış.
Feki Teyran 16. yüzyılda yaşamış, ağaların beylerin zulüm ve baskısına başkaldıran bir Kürt halk şairi.

“Gelecek” adlı şiir Bozarslan’ın çevirisi. (Gani Bozarslan, Parti Günışığı Nardalı, Aydınlık Yayınları, Ocak 1979, s.58, s.53-55, s.73)

“Küçüklere” bir Ciğerhun şiiri, Bozarslan’ın çevirisiyle. Birbirine kırdırılanlara, emperyalist devletlerden medet arayanlara anlamlı bir gönderme. (Ciğerhun, Lenin Şafağı, Kürtçe-Türkçe, derleyen: Gani Bozarslan, birinci baskı, 1976)

KINAMIZ NE GÜNE?

-TİKP’nin kuruluşu için-

Otuz yedi kartal kalkar
Yalçın kayaların havası
Deli çayların köpüğünde
Yunmuş kanatları, kızıl kınalı
Yeni Anadolu’yu taşırlar
Öksüz Anadolu’nun kucağına
Bir katar kartal
Bir katarı izler
Katarlar, katarları…
Milyon katar olacaklar
Söküp kör yuvalardan kurtları
Doğrayacak,
yetmiş iki bin dilime
Kuvayı Milliye bıçağı, tırnakları.

Yalçın kayaların havasında
Deli çayların köpüğünde
Yunmuş kanatları, kartal olaydık
Kanadımıza kızıl kına yakaydık
Çekeydik göğümüzde
Anadolu’nun tüm halaylarını
Çoban yıldızı altında
Ne güne kınamız, halkım hey
Ne güne iktidar kınası?

KÜÇÜKLERE

Aslanla kaplan yolda giderlerken
Bir ayar peynir buldular
Birazını o yedi, birazını öbürü
Derken kavgaya tutuştular
Sopalarına davranarak

Sonunda biri,
Parlak bir öneri getirdi
Haydi gidelim tilkiye
Yabanıl hayvanların o üstadına
O uzlaştırır ikimizi

Derviş gibi, sofu gibi
Uysallaştılar, haşmetlerini dindirip
Yollara koyuldular
Vardılar nihayet tilkiye
Davalarını anlattılar
Gönlünü ciğerini yakan
kavuran sözlerle
Tilki kalkın tez dedi
Getirin bana teraziyi
Önüne teraziyi koydular çabucak
O bir kefeye kocaman,
öbürüne daha küçük
Birer dilim peynir koyunca
Denge bozuldu
Eşit olsun diye sözümona
Kocamanından iri bir lokma
Koparıp attı ağzına
Öbür kefeye kaydı bu kez ağırlık
Ondan da bir parça
Ağırlıklar yine değişti
Kâh şundan kâh bundan
bir lokma derken
Peynir torbasından gayrı
Bir şeycik kalmadı arkada
(Divan, 1945)

VE DİVAN KURACAK DAĞLAR

-Yitik dokuz yoldaşa-

Sonra, bahara geldik
Yetmiyor, kızıl mendil
Anadolu’nun yası varmış
Hem de gözlerinden
Dağlar hey,
Yiğidin başı sis-boran olur
Alacak hesabımız var
Nemrud yolmuş dokuz çiçeğimizi.

Dağ dediğin çiçekli olur
Çiçeğinde yüreği olur
Anadolu çiçeksiz mi olur
Çiçeği arısız mı olur
Arısı balsız mı olur
Çiçeksiz mi oluruz
Bora’sız, Cafer’siz,
Kerim’siz, Kiraz’sız mı
Ve diğerleri…

Ağrı, saçın başın yolar
Neler etti ki, kötü özlü hayduda
Yoldu dokuz papatya çiçeğini
Yaslı kıldı yeşil eğnini
Yasını mendilli kıldı
Anadolu görkemli dağ
Yiğidin kahrı biter
Haydudun kahrı sürer
Bolşevik divanlarıyla
Şen kılarız yüzünü
Ak kılarız yüzünü
Gül kılarız yüzünü
Anadolu yiğidinin…

Kuş uçsun, kervan geçsin
Anadolu’nun yası varmış
Hem de gözlerinden
Beri bakın dağ kardeşler
Yüz akımız, müfrezeler
Boğazlar:
Ziganalar, Külek
Anadolu’nun yası varmış
Bir divan kurun ister
Çarpsın Partimiz bayrağı
Eğninize eğninize
Eğer vurun
Boranınıza
Kılıç kuşanın
Kar’ınıza
Bir yürüyüş olsun
Nemrud kalasına
Hesabı sorulsun
Kaçıncı çiçeği bu
Anadolu yaslıdır
Bir daha gelmeyecek mi bahar?

GELECEK

Bir gün gelecek güvençli günler
Uyanacak naçarlar, sefiller
Zalim beylere meydan okuyacaklar
Tahtlarını başlarına yıkacaklar

Hey zalim beyler, bilin ki
Gün gelir, gitsem de bu dünyadan
Şu altın gibi şiirlerim
Düşmeyecek hiç dudaklardan

Gürleyecek, şakırdayacaklar
Gökyüzündeki yıldırımlar
Yeryüzündeki mavi kılıçlar gibi
Yüreğinizi paralayacaklar