Dağa çıkıp ot yersiniz!
Amerika’da faizler kanat çırptığında uzak diyarlarda kasırgaların patladığı tuhaf bir dünyada yaşadığımızı kim inkâr edebilir?
Kriz girdabının içine sürüklendiğimiz andan itibaren her kafadan bir çözüm önerisi çıkıyor. CIA ajanı Brunson’ı ABD Konsolosluğu’nun önünde ipe çekerek üç gün boyunca meltem rüzgârlarında çiroz misali kurumaya bırakmak gibi frapan (göz alıcı, cazip) öneriler oldu. Nitekim ecdadımız, Mora isyanını destekleyen Ortodoks Ekümenik Patriği Grigorios’u 22 Nisan 1821 günü Fener Patrikhanesi’nin orta kapısına asarak, göğsünde yaftayla üç gün bekletmişti.
Diyanet Başkanlığı da bir çözüm önermiş. Rivayete göre, cuma namazını müteakiben cümle cami-i şerifte doların düşmesi için Tatavvu (nafile) namazının kılınmasını, bilhassa Felak ve Nas surelerinin okunmasını buyurmuşlar. “Sizin dolarınız varsa bizim de Allahımız var” deyû kıyam edip, dolara bir Osmanlı tokatı!...
İktisatçıların da önerileri var. Bazıları faizleri bir hamlede yüzde 60 oranında zıplatarak doları düşürebileceğini söyledi. TL’yi terk edip dolar kullanalım diyenler olduğu gibi, bütün dolarları meydanlara yığıp ateşe verelim diyenler de oldu. Bu arada Marksist teorik iktisatçı arkadaşım, “İzledikleri iktisat politikası onları doğruca IMF’ye götürecek” dediği için sosyal medyada neredeyse linç edildi. Üretim araçları üzerindeki özel mülkiyeti kaldırarak, bankaları kamulaştırıp birikmiş servete el koyarak, proletaryanın devrimci demokratik diktatörlüğü altında uygulanacak planlı ekonomiyle sosyalizme geçiş sürecini başlatmanın en makul yol olduğunu söyleseydi, muhtemelen alkışlanırdı. “Vay be” derlerdi, “ne devrimci adam!”
Benim önerim çok basit: Saray’ın önünde çadır kurup Kurucu Başkan’a hitaben günde beş vakit megafonla “Suriye’yle barış, NATO’dan çık, Amerikan üslerini kapat, bölge ülkeleriyle emperyalizme karşı birleş, planlı üretim ekonomisine geç, laik bilimsel eğitimi uygula!” diye yalvaralım. Saray’ın balkonuna çıkan Reis, “Başka sıkıntınız var mı?” diye sorarsa, hemen bir Heyet-i Nasiha kurup AKP’lileri ziyaret ederek nasihatlerde bulunalım: lütfen Esat’la el sıkışın, İran’a uygulanan yaptırımlardan uzak durun; siz zahmet etmeyin ekonomiyi biz planlarız, tarımı canlandırır, ülkeyi yönetiriz... Az öteye giderseniz direksiyonun bir ucunu da biz tutarız. Avrupa’dan Çin’e kadar bütün ülkeler aguşunu açmış sizi kucaklayıp bağrına basmak için bekliyor, yeter ki şu çirkin Amerikalının kucak sarmasından kalkıverin biraz...
Kurucu Başkan bence bu önerilerin hiçbirini dikkate almayacaktır. “Her işte bir hayır vardır” diye düşünecek, 15 Temmuz’daki sözlerini tekrarlayarak “Kriz bize Allah’ın bir lütfudur” diyecek; ve nihayet, “Ne yapsalar boş, göklerden gelen bir karar vardır!” diye kükreyecek. Zenginleştirdiği sınıfın çıkarlarını kollayacak, halkın cebinden aldığını korkak burjuvazinin cebine aktarmaya devam edecek, dış politikada win-win, al gülüm ver gülüm pazarlığını sürdürecek, medyayı kullanarak gerçekleri gizleyecek ve Goebbels tarzı ajitasyonu halk kitlelerinin üzerinden asla eksik etmeyecektir. Herkes onun her hareketini kendine göre tefsir edecektir.
Ne zamana kadar? Seçmenlerin yüzde 49’u, “demokrasi oyunu”nu düzeltmek için ayaklarıyla oy verene kadar. Bu ülkenin vatansever, bilinçli insanları kederde, kıvançta ve tasada ortak, bölünmez bir bütün hâlinde, millî şuur ve ülküler etrafında toplanarak kendi içinden bir Kurucu İrade çıkarana kadar. Kurucu Başkanlık oluyorsa, Kurucu İrade hatta Kurucu Meclis niye olmasın?
“Senin tuzun kuru” diyebilirsiniz. Doğrudur! Benim için ne çocuğun okul taksiti, ne banka kredisinin faizi, ne kredi kartı borcu, ne de arabanın benzini var. Kitap ve tütün konusunda biraz zorlanabilirim. Fakat ömrümün geri kalan kısmında fındık, yoğurt, mürdüm eriği yiyerek yaşayabilirmişim gibi geliyor bana. Nitekim Hasan Yalçın, bir keresinde, benim de içinde bulunduğum bir grup sosyaliste aynen şu sözlerle hitap etmişti: “Biraz milliyetçi olun, oğlum! Aç kalırsanız dağa çıkıp ot yersiniz, merak etmeyin ölmezsiniz!” Kendisini saygıyla anıyorum.