Damat, filozof ve İsrail

Siyasal veriler, Batı Asya’nın kapılarını ateş gücüyle aralayamayan Atlantik’in, diplomasi ağırlıklı yeni bir planı uygulamaya koyduğunu işaret ediyor.

Merkezinde İsrail’in yer aldığı yeni planı anlayabilmek için son 20 yıllık süreci ana hatlarıyla hatırlamakta yarar var.

BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ BAŞARILI OLDU MU?

11 Eylül saldırısının hemen ertesinde ABD yönetimi, Fas’tan Pakistan’a değin İslam coğrafyasının askeri ve renkli devrimler yoluyla yeniden şekillendirilmesini amaçlayan Büyük Ortadoğu Projesi(BOP)’ni ilan etti.

Proje dahilinde Afganistan ve Irak işgal edildi.

Libya’da Muammer Kaddafi yönetimi Fransa’nın başını çektiği NATO müdahalesiyle devrildi.

Mısır ve Tunus’ta, sosyal çelişkilerden kaynaklanan halk hareketleri, BOP’la uyumlu hareket eden Müslüman Kardeşler’in iktidara getirilmesi yoluyla yatağından saptırıldı.

Suriye’de iç savaş kışkırtılırken, IŞID ve YPG/PYD benzeri dini ve etnik terör grupları piyasaya sürüldü.

Projenin yıkım, kaos ve istikrarsızlık ayağı kısmi olarak başarılı olurken, siyasal iktidarlar inşası noktasında aynı başarı sağlanamadı. Şöyle ki;

Kuzey Afrika ülkelerinde toplumsal gerçekleri reddeden ve bürokrasiyle kavgaya girişen Siyasal İslamcı iktidarlar devrildiler.

Suriye’de Beşar Esad iktidarını korudu.

Lübnan’da Hizbullah, İsrail’in işgal girişimlerini püskürttü.

Türk Silahlı Kuvvetleri, Suriye’nin kuzeyinde emperyalizmin denetiminde bir devlet kurulması girişimlerini boşa çıkardı.

Barzani’nin bölünme referandumu bölge ülkelerinin ortak tavrıyla başarısız oldu.

Diğer yandan bölgenin güçlü ülkeleri Türkiye, İran ve Rusya arasında Astana benzeri işbirliği adımları sıklaştı.

Özetle BOP, yarı yolda kaldı. Ancak Washington-Paris ve Tel Aviv hattında atılan yeni adımlar, projenin evirilerek devam ettiğini işaret ediyor

BOP’UN YENİ SÜRÜMÜ: YÜZYILIN ANLAŞMASI

2020’nin ilk günlerinde ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, İsrail-Filistin anlaşmazlığına çözüm adı altında “Yüzyılın Anlaşması” projesini açıkladılar.

Projenin ilanından hemen sonra ABD ve kuyrukçusu bazı ülkeler Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıdıklarını ilan ettiler.

Paralel olarak Yüzyılın Anlaşması’nı reddeden Filistinli siyasetçi ve gruplara karşı uluslararası alanda itibarsızlaştırma kampanyası başlatıldı.

Diğer yandan Netanyahu yönetimi, ABD’nin desteğiyle Körfez, Afrika ve Balkan ülkelerine yönelik diplomatik atağa kalktı.

İsrail ve Birleşik Arap Emirlikleri(BAE) arasında kapsamlı anlaşmalar imzalanırken, Umman ve Bahreyn’in de Tel Aviv’in kapısında beklediği bilgisi basına sızdırıldı.

Afrika’da da Çad ve Sudan başta olmak üzere İsrail istihbarat yetkilileri ilişkileri düzeltme turuna çıktılar.

Sırbistan ve Kosova, İsrail’le ilişkileri normalleştirme/derinleştirme furyasına katılan diğer ülkeler oldu.

İsrail’in diplomatik açılım sürecinde, Washington’un, özellikle de Trump’ın damadı Jared Kushner ve yakın arkadaşı Avi Berkowitz’in (Trump’ın danışmanı) kritik rol oynadığı biliniyor.

İki isimde İsrail’le sıkı ilişkilere sahip…

İsrail, Arap ülkelerinin yanı sıra Kosova ve Çad gibi Müslüman ülkelerle ilişkilerini derinleştirmek suretiyle şu hedeflere varmayı amaçlıyor:

1. Müslüman ülkeler nezdinde düşman ülke statüsünden çıkmak ve siyasi, ekonomik ve askeri alanda kuşatılmışlığı kırmak,

2. Filistin konusunda Müslüman ülkelerden gelen tepkiyi dizginlemek,

3. Yeni Osmanlıcılık üzerinden Türkiye, mezhep ayrılığı üzerinden İran’ı Arap halklarına yeni düşman olarak kabul ettirmek. (Bu konuda Körfez medyası ve akademisyenlerin kritik bir rol oynadığını ekleyelim). Bu süreçte MOSSAD Başkanı Yosi Kohen’in, Arap ülkelerindeki muhataplarına yönelik olarak sarf ettiği “Türkiye, İran’dan daha büyük tehdit” ifadelerini de not etmekte yarar var. Ayrıca İsrail devletine bağlı stratejik araştırma kuruluşlarının Mısır kamuoyuna yönelik olarak, “Türkiye, Mısır’ı üç bir taraftan kuşatıyor” başlıklı raporlar hazırladığını da biliyoruz.

4. Komşu Arap ülkeleri Suriye ve Lübnan’ın direncini kırmak.

MACRON, İSRAİL’İN YOLUNU AÇIYOR

ABD-İsrail yapımı açılıma dışarıdan destek ise Fransa’dan geliyor.

Her ne kadar Trump yönetimi ve Macron arasında ayrışma, hatta kimi noktalarda çatışma var gibi gözükse de bölgede İsrail’e alan açılması konusunda iki liderde cansiperane bir biçimde çalışıyor.

Macron, İsrail’i korumaya yönelik şu siyasetleri izliyor:

1. Filistin direniş örgütlerinin destekçisi ve İsrail’in istikrarlı düşmanı Beşar Esad yönetimini baskı altında tutmak,

2. Lübnan’daki etkisini kullanarak, İsrail’e karşı direnen Hizbullah’ı tecrit etmek

3. Suriye ve Lübnan üzerinden İran’ı izole etmek

4. Doğu Akdeniz başta olmak üzere bölgede İsrail’in rakibi olan Türkiye’ye yönelik askeri ve siyasi baskı uygulamak. Libya’da Serrac hükümetini bölmeye yönelik hamleler, Irak ve Suriye’de PKK/YPG/PYD’ye verilen destek ve Doğu Akdeniz’de Türk donanması karşıtı açıklama ve askeri faaliyetler, Macron’un bu siyasetine örnek teşkil ediyor.

Macron’un bölge siyasetini belirleyen isimlerin başında filozof Jacques Attali geliyor. Attali, François Mitterrand döneminden beri Fransa siyasetinde etkin ve tıpkı Trump’ın damadı Jared Kushner gibi İsrail’le sıkı ilişkilere sahip bir isim.

Attali, Netanyahu hükümetiyle anlaşamasa da İsrail’in çıkarlarının korunması konusunda bugüne kadar istikrarlı bir çizgi izledi.

Parçaları bir araya getirdiğimizde, ateş gücüne dayanan Büyük Ortadoğu Projesi’nin, diplomasi ağırlıklı Yüzyılın Anlaşması’yla devam ettiğini tespit ediyoruz.

ABD-FRANSA-İSRAİL HATTINA KARŞI CEVAP

ABD-Fransa-İsrail hattının faaliyetleri sadece tek bir devleti değil, bölge devletleri ve milletlerinin tamamını hedef alıyor.

Dolayısıyla bölge ülkeleriyle birlikte cevap verilmelidir.

İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin, İsrail ve BAE arasındaki işbirliğine karşı Türkiye ve İran’ın bir arada hareket etmesine yönelik çağrısı önem arz etmektedir.

Bu doğrultuda Türkiye’nin:

1. İran’la Lübnan ve Libya başta olmak üzere bölgede iş birliğini derinleştirmesi,

2. Suriye’yle bir an evvel ilişkileri normalleştirmesi,

3. Mısır’la anlaşarak, Arap dünyasının ABD-İsrail-Fransa hattının etkisi altına girmesini engellemesi,

4. Rusya’yla iş birliğini Doğu Akdeniz’e taşıması, karşımızdaki bloğa verilecek en iyi cevap olacaktır.

Aksi halde, Arap ülkelerinin Türkiye-İran karşıtı kampta yer alması, Suriye nedeniyle Türkiye-İran ve Türkiye-Rusya ilişkilerinin kışkırtmalara karşı kırılganlığının devam etmesi olasıdır.

Suriye ve Mısır’la çatışarak, Filistin’i özgürleştirmekte mümkün değildir.

Nihai çözüm Türkiye,İran ve Mısır’ın, kadim tarihlerine yakışır bir biçimde aynı masada oturma olgunluğunu göstermesinden geçmektedir.

Bölgeyi Trump’ın damadı, Macron’un filozofu ve Netanyahu’nun kanlı ellerine teslim eden liderlere değil, yeniden Nasırlara, Titolara, Nehrulara ve Atatürklere ihtiyacımız var.