Darbe mi devrim mi? -(TAMAMI)

Mısır’da yaşanan son olaylardan, nedense, en çok etkilenen ve tepki gösteren AKP’nin milli ve ebedi şefi olan Sayın Başbakanımız oldu. Müslüman Kardeşler örgütünün Cumhurbaşkanı seçtirdiği Mursi demokratik yoldan, bizim Başbakanımızın dediği gibi demokrasiyi bir tramvay olarak kullanarak, işbaşına gelmiş ama demokratik uygulamaları bir yana iterek kendisini yasaların üzerinde, kararları yargı tarafından denetlenemez bir konuma getirmek istemiştir. Müslüman Kardeşler’in militanlarını devlet bürokrasisini ele geçirmek için atamış, demokrasiyle bağdaşmayacak tek adam sultası yaratmaya soyunmuş, ekonomiyi ihmal etmiş ve bir Arap Baharı yaşamış Mısır halkının demokratik özgürlüklerin tadına vardığı gerçeğini unutmuştur. Halkın yaşadığı ekonomik sıkıntıları umursamadan, halka rağmen tek başına ülkeyi yönetmeye kalkması halkı sokağa dökmüştür. Mısır ordusu durumdan vazife çıkararak demokrasiyi korumak amacı ile, Mısır halkına dinin gölgesinde değil demokrasinin gölgesinde bir sosyo-ekonomik düzen kurmak için yönetime el koymuştur.

Bu durum dünyada hiçbir Başbakanı değil ama bizim Başbakanımızı fevkalâde rahatsız etmiş, tatilini bırakıp kurmayları ile toplantı üzerine toplantı yapıp Mısır ordusunun müdahalesinin demokrasiyle bağdaşır yanı olmadığını defalarca dillendirmiştir. Başbakanımızın numaralı yalakaları özgürlüğünü üç kuruşa satmış işadamlarının gazetelerinde aldıkları emri yerine getirmek için Mısır’ın yeni düzenine saçma sapan suçlamalar sıralamaya başlamışlardır. Neymiş önceki Cumhurbaşkanı Mübarek’e karşı yapılan müdahale devrim ama Mursi’ye karşı yapılan eylem darbeymiş. Her iki eyleminde de Mısır ordusu demokrasiyi yeniden yaşama geçirmek için müdahale etmişken Mübarek’in tek adam yönetimini sonlandırmak için demokrasi adına yapılan müdahaleye devrim ama bir Islam Cumhuriyeti kurmak için demokratik kurum ve kuralları yok etmeye soyunan dinci ve gerici Mursi’ye yapılana darbe diyebilmek için özel eğitim almış olmak gerek.

Demokrasi kendi kozası içinde gelişmelidir. Demokrasi hem iç hem de dış kaynaklardan beslenen bir rejimdir. Eğer halkı soluksuz bırakarak köşeye sıkıştırırsanız o halk bir gün kendini mutlak savunur. Eğer dış dünyayı karşınıza alırsanız birbirine dayalı (interdependent) ilişkilerin yoğunlaştığı uluslararası dünyada yapayalnız kalırsınız.

Türkiye işte bu süreci yaşamaktadır. İslam devleti kurmak amacı ile demokrasiyi tramvay olarak kullanmış bir RTE halkın özel yaşamına o kadar çok dayatmalarda bulundu ki, halkın duyarlı olduğu ülke bütünlüğü gibi konularda o kadar çok ödün verdi ki toplumun önemli bir kesimi, gençlerin öncülüğünde, demokratik hakları için ayağa kalktı.

Ortadoğu’da bir Kürt devleti kurulması gündeme geldiğinden beri dünya düzenini kurma sevdasında ki Amerika İslami esaslara dayalı siyasi rejimlere sırtını dönmeye başladı. Mısır olayını ateşleyen kıvılcım budur. Gezi olayları sonrasında RTE’ye Amerika’nın sahip çıkmaması bu nedenledir.

Türk siyasetinde bundan sonra ne olacak? RTE’nin istihbaratçılarla ilgili hamlesi bu konuda bir fikir verebilir. RTE Fethullah Gülen’den korkmaktadır. İstihbarat birimleri onu yandaşlarının elindeydi. Şimdi RTE bu birimleri Fethullahçılardan temizlemekte yerine MHP’lileri getirmektedir. Çok yakında AKP 1950’li yıllarda CHP’nin yaşadığı olayları yaşayacak ve içinden yeni bir veya iki partinin doğumuna tanık olacaktır. Bu kopmalar AKP’nin sonunu hazırlayacak ve 2014 yılı Türk siyasetine çok ilginç sürprizlerle gelecektir. Fethullah Gülen Amerika’da kaldığı yıllarda Shakespeare’i ve onun Othello’sunu iyi okumuş olmalı çünkü intikamı muhteşem olacaktır.