Darbe olursa, necip halkımız ne yapar?

AKP yıllardır “darbe edebiyatı” yapıyor... Kendileri dışında herkes darbeci!
Bu yüzden hiçbir suçu, günahı olmayan binlerce kişiyi cezaevine tıktılar.
Sonra onların cezaevine tıkılmasında kendilerine yardımcı olan kumpasçı Fethullah Gülen Terör Örgütü’nü darbe yapmakla suçladılar.
Onların hakimlerini, savcılarını, polislerini yakalayıp hapse attılar; başlarına bela olmasından korktuklarının kaçmasına göz yumdular!
Bu arada 28 Şubat’tan da... 12 Eylül’den de... 12 Mart’tan da... 27 Mayıs’tan da... 27 Nisan 2007’den de yararlanabilecekleri kadar yararlandılar.
***
Tüm bunları yaparken Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı en büyük darbeyi kendileri yaptılar.
Tarihte eşi benzeri az görülen bir “karşı devrim”e imza attılar.
Şimdi de bu karşı devrimin anayasasını yazmaya başlıyorlar!
Bu anayasayla 93 yıldır altını oydukları, “enkaz” dedikleri cumhuriyeti tarihe gömüp yeni bir “devlet” kuracaklar.
Mevcut anayasaya sadakat konusunda ettikleri yemini unutup kuracakları yeni devletin rejimine karar verecekler!
***
Takdir edersiniz ki bunu yapmak için yine “muhaliflerin” gücünü kırmak gerekiyor.
Çünkü tüm kurumlar çökertilse de... 93 yıllık cumhuriyetin yetiştirdiği nesiller “eşek başı” değil... Bu “gerçek darbe”ye canı pahasına “Dur” diyecek, onlarca milyon vatan evladı var bu ülkede!
İşte; bunu gören “proje sahipleri”, yine bildikleri tek silaha sarıldılar ve “darbe” masalını yeniden tedavüle sürdüler.
***
Bunun için de “dostları, müttefikleri ve patronları” ABD’nin iki eski Ankara Büyükelçisi’ne, “Erdoğan’a karşı darbe yapılacak” yazısı yazdırdılar.
Yaklaşık iki haftadır canlı bombaları, katledilen yüzlerce masum insanı, Suriye sınırında kurulan PKK’nın sözde devletini bile unuttuk, “Erdoğan’a darbe olacak mı, olmayacak mı?”yı tartışmaya başladık!
***
Darbe olur mu, olmaz mı bunu elbette bilemem.
Çünkü ABD ya da CIA Başkanı değilim. Yahudi lobisiyle en küçük bir temasım yok!
Sadece tek bir şeyden eminim:
Eğer kazara böyle bir şey olursa, bugün bu iktidarı destekleyen necip milletimiz, bir gecede dönüp kurulacak “darbe hükümeti”ni alkışlamaya başlar!
Bununla da kalmaz, “İdamı yeniden getirelim, yıllardır ülkemizi mahvedenleri asalım” diye miting bile yapar!
Nereden mi biliyorum?
12 Mart’tan, 12 Eylül’den!
Bizim halkımız, “her türlü yönetime biat” konusunda ve “kraldan çok kralcılık”ta aşırı yeteneklidir!
Maalesef bu “yetenek” de bizim en büyük şanssızlığımızdır!

PİŞMANLIK!
Japonya’da 11 Mart 2011’de yaşanan deprem ve tsunami felaketinin ardından, Fukuşima Nükleer Santrali’ndeki reaktörlerde çatlaklar meydana gelmiş ve radyoaktif sızıntı kilometrelerce alana yayılmıştı.
Yüz bin Japon, bu olayın ardından göç etmek zorunda kalmıştı.
Bu felaketten kendisini sorumlu tutan Japonya Başbakanı Naoto Kan da hiç tereddüt etmeden istifa etmişti.
İşte; bu arkadaş, Nükleer Zirvesi’nin ABD’de toplandığı şu günlerde bir açıklama yapmış ve “Güvenli nükleer santral yoktur. Yani nükleer santrallere sahip olmamak, en güvenilir enerji politikasıdır. Fukuşima kazasından önce dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’a Japon nükleer teknolojisini kullanmalarını tavsiye etmiştim. Şimdi anladım ki benim bu sözlerim tamamen hataymış. Bunun için pişmanım” demiş...
***
Umarım biz, Recep Tayyip Erdoğan’ın, “Nükleer santralleri yaptırdığım için ben de pişmanım” diyeceği felaketleri yaşamadan, bu büyük hatadan döneriz!

GÜNÜN SORUSU
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, Kanal İstanbul projesinin 10 milyar dolarlık rant oluşturacağına dair iddiaları yanıtlarken, “Kamu yararına olduğu sürece ranttan zarar gelmez” demiş... Sorum kendisine:
Bu “Kamu Bey ya da Hanım” kim, tanıyor muyuz? Partinize mi üye?

Yandaş vakıfların aymazlığı!
AKP yandaşı 150 vakıf, adı çocuk tecavüzlerine karışan vakfa destek olmak için bir araya gelmiş ve ortak bir bildiri yayınlayarak, “Bir şahsın işlediği suç nedeniyle bir kurumun karalanması asla kabul edilemez” demiş...
Peki; tecavüze uğrayan onlarca çocuğa kim sahip çıkacak?
Kim onlar için destek bildirgesi yayınlayacak?
Varsa yoksa, vakfın itibarı... Ya çocukların ve ailelerinin itibarı ne olacak?
***
Bir çocuğun beden ve ruh sağlığı, bin vakfınızdan çok daha önemlidir badem bıyıklı yağcı beyler!
Aynı olayın; çocuklarınızın ve torunlarınızın başına gelmeyeceğinden emin olduğunuz için bu kadar rahatsınız. Çünkü onları din sömürüsünün yapıldığı ve her türlü sapıklığın gizlenebildiği bu “ev”lere değil, dünyanın en pahalı kolejlerine, üniversitelerine gönderiyorsunuz...
Yoksulun çocuğu ölmüş, tecavüze uğramış; önemli mi?
***
Devletin kanını emen vakfınızı da...
Din sömürüsüne dayanan sözde eğitiminizi de alın, başınıza çalın!

156+276!
Abdullah Gül ‘e sormaya devam ediyoruz. Söz sırası Bursa’dan Ahmet Boyacı’da... Sizin de Abdullah Gül’e söyleyecekleriniz varsa mustafa0mutlu@gmail.com adresine gönderebilirsiniz:
“Abdullah Bey ...
Halka açık konferanslar vermeyi düşünüyor musunuz?
Bu konferansları bize de duyurur musunuz?
Çünkü nerede olursa olsun vereceğiniz ilk konferansa katılıp Mustafa Bey’in ve okurlarının bu sütunlarda 17 aydır sorduğu soruları, yüzünüze karşı sormak istiyorum.”

GÜNÜN İSYANI
İsyanım önceki gün Diyarbakır’da katledilen yedi polisimize ilişkin haberi bile son sıralara atıp Cumhurbaşkanı’nın ABD temaslarını ilk haber olarak yayınlayan yandaş ve iğrenç kanalların sözde genel yayın yönetmenlerine:
Salyalarınızda boğulun!