Darbe senaryoları üstüne

Michael Rubin, “American Enterprise Institute”ta yayımlanan bir makalesinde, Türk ordusu darbe yaptığı takdirde, Obama yönetiminin darbecileri “azarlamakla yetineceğinin” “garantisini vermiş”. Türkiye’de darbe senaryolarının yeniden gündeme getirilmesi, ABD’nin Türkiye’ye biçtiği iktidar formüllerinde uğradığı başarısızlıkların sonucudur. Ülkemizde PKK ve Fethullah Gülen örgütlerine karşı yürütülen kararlı mücadele, milletin desteğini kazanmış; bu süreç içinde ABD’nin oluşturmaya çalıştığı Gül-Gülen-Kılıçdaroğlu-HDP/PKK cephesi, bırakalım iktidara aday olmayı, hızla güç kaybetmiştir.

FORMÜL VE AÇILIM BOLLUĞU
ABD “düşünce kuruluşları”nın Türkiye için geliştirdikleri senaryolar “formül ve açılım bolluğu”yla malûldür. Onların zorluğu, bu formül ve açılımların yaşama geçirilmesindedir. “Çözüm süreci”, önceki “bölücü ve gerici anayasa girişimi”, Henri Barkey’in deyişiyle “Türk ordusunun kafese kapatılma” operasyonu, bunların hepsi bugüne kadar milletin direnişi sayesinde geri püskürtülmüştür. Bölge ülkelerinin direnişi, ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’nin başlıca “uygulama aracı” olan “Müslüman Kardeşler”i ıskartaya çıkarmış, hatta bu akım ABD tarafından terör örgütü listesine alınmıştır. Buna koşut olarak IŞİD’in Amerika tarafından bir “model düşman” olarak tasarımlanması, ABD’nin ülkemiz ve bölgemizde, “bölücülüğü ayakta tutabilmek” için sözde “İslami gericiliğe” karşı mücadeleye sarıldığını göstermektedir.
Madalyonun diğer yüzünde, Türkiye’yi zaafa uğratmak ve bir kaos ortamı yaratmak amacıyla düzenlenen katliamlar yer almaktadır. Bugün patlayan bir canlı bombanın, ister PKK, ister IŞİD tarafından düzenlenmiş olsun, ülkemiz üstündeki etkisinin aynı olması, son derece öğreticidir. Amerika, IŞİD’den hem kendisini ve yandaşlarını meşrulaştırıcı “model düşman”, hem de terörün koçbaşı olarak yararlanmaktadır.

ALTERNATİF BİR İKTİDAR FORMÜLÜ MÜ?
Bugün yeniden gündeme getirilen “darbe senaryoları”, ABD açısından alternatif bir iktidar formülü olmaktan çok, merkezinde bölücülüğün yer aldığı iktidar formüllerinin önünü açmak içindir. Bu açıdan söz konusu plan, 1980’ler öncesinde gerçekleştirilen darbelerden farklı olarak “postmodern” bir içeriğe sahiptir. Burada ABD gericiliğinin doğası gereği kaçınılmaz olarak içine düştüğü temel bir yanılgı söz konusudur. Amerika, kurduğu denklemlere Ezilen Dünya’nın milletlerinin gücünü hiçbir zaman doğru katsayıyla yerleştirememektedir.
PKK, açılım sürecinde nasıl kurulduğundan bu yana en çok güçlendiği dönemi yaşadıysa, 24 Temmuz’da başlayan harekâtla da, kitle desteğini en büyük hızla yitirdiği bir döneme girmiştir. Çünkü PKK’ya ağır darbeler indiren bu süreç, bütün milletin özlemine karşılık gelmektedir. Katliamlar ve şehitler, “çözüm süreci”ne geri dönmeyi değil, PKK’ya karşı daha etkili mücadele azmini bilemektedir. Bugün Türkiye’de bu süreci tersine çevirme gücüne sahip herhangi bir iktidar formülü mevcut değildir. Bölücülüğü ayakta tutmaya çırpınan Amerikan formüllerinin, olsa olsa geçici bir ara rejim oluşturmanın ötesine geçme potansiyeli yoktur.

MÜCADELENİN GÜVENCESİ
ABD’nin mevcut senaryoları, AKP iktidarının zaafları üstüne kurulu, milleti hesaba katmayan kurgulardır. AKP’nin her seferinde milleti başka bir doğrultuda bölen “yüzde 50”ciliği ve Atatürk Devrimi düşmanlığı, bu senaryoların uygulanması için uygun bir ortam yaratmaktadır. AKP’nin yeni bölücü ve gerici anayasa girişimi, bu bölücülüğün en güncel örneğidir. Daha önce olduğu gibi, bu kez de bu girişim, bütün Türkiye’de hızlı bir biçimde bütün milleti birleştirip seferber eden ve bu süreci dün Ankara’da düzenlediği görkemli kurultayla taçlandıran Milli Anayasa Hareketi tarafından geri püskürtülecektir. Merkezinde Vatan Partisi’nin yer aldığı Türkiye’nin milli güçlerinin Amerika’nın “Kemalist Devrim yerine Ilımlı İslam” formülünü boşa çıkarmış olan mücadelesi, bugün de ülkemizin bölücülüğe ve gericiliğe karşı mücadelesinin güvencesidir.
Milli devlet, milletin örgütlenmiş biçimidir. Atatürk Cumhuriyeti, bütün milletin kaynaşmış bir kitle olarak birleştirilip seferber edilmesini olanaklı kılacak biricik çerçevedir. O zaman ülkeyi ABD’nin kışkırtma ve tertiplerine kapatacak, bölücü teröre karşı mücadeleyi kalıcı sonuçlarla güvence altına alacak, bu amaçla ülkemizi yeniden Atatürk Devrimi yoluna sokacak bir Milli Hükümetin oluşturulması, her zamankinden daha yakıcı bir görev olarak önümüzde durmaktadır.