David Hearst: Ortadoğu'daki geleneksel düzen yıkılıyor

Mustafa Birol Güger – Turan Salcı

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi'nin (TASAM) 1-3 Kasım tarihleri arasında düzenlediği 'İstanbul Güvenlik Konferansı', dünyanın dört bir yanından gelen tanınmış bürokrat, gazeteci ve akademisyenlerin çarpıcı sunumlarıyla sona erdi.

2 Kasım'da, konferans kapsamında düzenlenen, 'Türkiye-Körfez Savunma ve Güvenlik Forumu' özel oturumunda bir sunum gerçekleştiren, İngiltere merkezli Middle East Eye yayın grubunun baş editörü David Hearst, birbirinden önemli saptamalarda bulundu.

Körfez İşbirliği Konseyi'nin (KİK) fonksiyonunu kaybetmek üzere olduğunu belirten Hearst, halkçılık ve ulusalcılığın dünya çapında ivme kazandığını ancak, siyasete olan güvenin kademeli olarak gerilediğini vurguladı.

Körfez krizinin, Rusya açısından bir tahlilini de sunan Hearst ayrıca, Putin'in Suriye'de, riskli olmasına rağmen Batı'nın tekelini kırmayı test ettiğini ve başarılı olduğunu kaydetti. Hearst konuşmasında ABD'yi, 'vadesi dolmuş bir süper güç' olarak tarif ederken; "Ortadoğu'nun kaderini süper güçler değil Ortadoğu ülkeleri belirleyecek" dedi.

Aydınlık, konferans sonrası tanınmış gazeteci David Hearst'le çarpıcı bir röportaj gerçekleştirdi. İşte, o röportaj ve Hearst'ün Aydınlık'a çok özel açıklamaları:

SAVAŞ BAŞKA BİR AŞAMAYA TAŞINIYOR

Suriye'deki mevcut durum ve tesis edilen yeni bölgesel ittifaklar hakkında ne düşünüyorsunuz?

Şuna kesinlikle inanıyorum ki, bütün bölge değişiyor; insanlar ve ittifaklar değişiyor. Örneğin, Türkiye ile Rusya arasında, PYD'nin hakimiyeti altına girmesi muhtemel alanlarda Türk birliklerinin konuşlandırılmasına ilişkin gizli bir pakt olduğu görülüyor. Türkiye bu pakta uyarak, askerlerini bölgede konuşlandırması karşılığında, Idlib bölgesinin, çeşitli kuvvetler tarafından kontrol edilen kısımlarını hedef alan Rus ve Suriye ordularının askeri eylemlerine itirazda bulunmuyor. Ancak, bu gruplardan bir kısmı da Suriyeli muhaliflerle birlikte hareket ediyor. Dolayısıyla bu son derece pragmatik, faustiyen bir pakt.

Konferansta da dile getirdiğimiz gibi savaş başka bir aşamaya taşınıyor. Bu konuda çeşitli senaryolar mevcut. Örneğin, bir Lübnan gibi olabilir. Herkes olduğu yerde kalır ve bu durumda çok zayıf bir üniter devlet ortaya çıkar. Ya da Esad tüm riski üzerine alır ve hepsiyle birden çarpışır. Bunun olup olmayacağına emin değilim zira, Esad'ın bu denli büyük bir askeri gücü olup olmadığını bilmiyorum. Rusya ise bugün, Esad'ın iktidarını da koruyarak bir ara bulucu pozisyonunda olmak istiyor. Bunu tam olarak, Esad'ın iktidarını koruyarak gerçekleştirmek istiyor.

'SOVYETLER HARCADI, RUSYA KAZANMAK İSTİYOR'

Astana görüşmelerinden çıkan sonuç bildirgesine göre, garantör devletler Türkiye, Rusya ve İran, Rusya'nın, 'ulusal diyalog kongresi' toplanması yönündeki teklifini değerlendirme kararı aldılar. Rusya'nın bu teklifi hakkında ne düşünüyorsunuz, tam olarak ne yapmak istiyorlar?

Daha önce de belirttiğim gibi, Rusya arabulucu olmak istiyor. Bence Rusya'nın Suriye'deki savaşı sona erdirmekteki öncelikli çıkarı, sadece müttefikleri olan Esad, Hizbullah ve İran değil; Suudi Arabistan ve Mısır gibi ülkeler de dahil olmak üzere tüm taraflarla iletişimi sürdürecek olması. Rusya, Ortadoğu'ya tekrar girişinin çimentosunu oluşturmak için çabalıyor. Finansal kazanımlar da buna dahil. Örneğin, kendi üretimi silahları satmak istiyor. Bu şekilde Libya'ya da dönmek istiyor.

Ancak, Rusya'yı bunu yapmaktan alı koyan bir çok faktör var. Rusya, Sovyetler Birliği'nden çok farklı. Sovyetler Birliği Ortadoğu'da çok fazla para harcadı ancak, Rusya Ortadoğu'da çok fazla para kazanmak istiyor. Buna ilaveten, Rusya'ya atfedilmiş pek bir ideoloji yok; zira, son derece pragmatik hareket ediyor.

Benim Rusya ve diğer tüm devletlerin müdahaleleriyle ilgili problemim, söz konusu devletlerin bölgedeki insanlara verdiği hasarlarla ilişkili. Örneğin Suriyeli mülteciler, işte bu benim başlangıç noktam. Atılan bombalardan ziyade, bombaların hedefi olan insanlar konusunda daha fazla kaygılıyım.

GELENEKSEL DÜZEN YIKILIYOR

Gerçi, konferansta bu soruya doyurucu bir cevap verdiniz ancak ben bir kez daha sormak isterim. Sözü edilen 'yeni bölgesel düzen' hakkında ne düşünüyorsunuz?

Yeni bir bölgesel düzenden bahsetmek için biraz erken olduğunu düşünüyorum. Bence mevcut geleneksel düzen yıkılıyor. Türkiye'nin NATO üyeliği, Suriye'deki müdahalesine engel teşkil etmiyor. Özellikle darbe girişimi bu minvalde oldukça belirleyiciydi. Türkiye basitçe, ben kendi yolumu takip edeceğim dedi ve ABD'nin darbe girişimindeki dahlinden şüphelendi. Bu psikolojik açıdan oldukça önemli bir andı.

Bence Türkiye, Rusya'nın çizgisine doğru ilerliyor. Ancak, kurulan bütün bu yeni ittifaklar son derece pragmatik ve taktik avantajlara temellenmiş olacaktır. Bunun bir strateji değil, taktik bir hamle olduğunu düşünüyorum.

BÖLGE ÜLKELERİ İÇİN BÜYÜK BİR FIRSAT

Katar'a uygulanan ablukanın en önemli etkilerinden biri de kesinlikle, ablukanın Katar'ı Türkiye ve İran'ın kollarına itmiş olmasıdır. Türkiye ve İran arasındaki ilişki, Suriye'de ayrı kamplarda yer almalarına rağmen hiç bir zaman zayıf olmamıştır. Kelimenin tam manasıyla, Suriye'de değişik grupları eğitip silahlandırdılar ancak, kendi aralarında ticaret ve iletişime devam ettiler. Bu diyalog şu an daha yoğun hale geliyor. Bence mesele tam olarak, ABD ve Batı hegamonyasının Ortadoğu'daki durumuyla ilişkili. Artık topraklarınızda ABD üslerinin olup olmaması pek bir şey ifade etmiyor. Katar krizinde de gördüğümüz gibi bir ABD müttefiki, bir diğer ABD müttefikine saldırıyor. Bu, ABD'nin Ortadoğu'daki varlığının bir hiç haline geldiği anlamına gelmez fakat koşulların değiştiğini gösterir. Türkiye, İran, Suudi Arabistan, Körfez ve Arap dünyası arasındaki bölgesel denge de değişiyor. Gördüğüm kadarıyla ABD ve Batı dünyasının Ortadoğu'ya ilişkin yeni bir fikri yok. Bu bölge ülkeleri için meseleleri kendi aralarında çözmeye başlamaları için büyük bir fırsattır.

"Konferanstaki sunumunuzda, Türkiye'deki darbe girişimi başarılı olsaydı ne olacaktı?" şeklinde bir soru yönelttiniz. Bizlere bu sorunun cevabını vermek ister misiniz?

ABD'nin hiç bir reaksiyonu olmayacaktı (!) Demokratların, [John] Kerry'nin yaklaşımıyla aynı olacaktı. Mısır'da olanlara bakın...