Davul mu çalsam? -(TAMAMI)

Zaman zaman üniversitede ders verdiğim yıllarda da düşündüm, bir gün sınıfa elimde davulla girip, “Ey ahaliii, adına düzeltme işareti dediğimiz şapka kaldırılmamıştır! Duyduk duymadık demeyiiiin!” diye bağırmak; güm, güm güm, diye davulun tokmağını vurarak, aynı sözleri tekrar tekrar duyurmak istediğim olmuştur. Sonra dersten sokağa çıkıp bu eylemi sokakta, meydanda, çarşıda pazarda sürdürmeyi bile düşündüm inanın! Önümde Gülten Dayıoğlu yarışmasına gönderilen roman dosyalarını okurken de aynı şeyler geçti aklımdan, elime bir davul alıp sokağa mı çıksam acaba?

Güm... güm güm güm... Ey ahaaliii... Düzeltme işareti kaldırılmamıştır! Güm... güm güm...

Peki nereden çıktı bu yanlış, bu yalan, bu şehir efsanesi nasıl çıktı, nasıl yayıldı?

1980’lerin başı, 12 Eylül darbecileri defteri dürülecek dernek, kurum, kuruluş arıyorlar. Üç beş ilericinin bir araya geldiği her mekân onları rahatsız ediyor. TDK topun ağzında, Nazlı Ilıcak gibi yazarlar sürekli burayı hedef gösteriyorlar 12 Eylülcüler’e... İyi de, defterini dürmek için bir kusur bulunması gerekir, bu kurumu yıpratmak için bir şeyler uydurmak gerekir. Yolsuzlukları yok, beş kuruş yenmemiş o dönemde. İşte bula bula şu “ulusal düttürü” yalanı gibi, şapkayı kaldırdılar, yalanını buldular. Bu yalana edebiyat öğretmeni meslektaşlarımızı, hatta Halit Kıvanç gibi sunucuları bile inandırdılar. Bir pazar günü gene 1980’lerde TRT televizyonundan kulaklarımla dinledim Halit Kıvanç’ı; “Yahu” dedi karşısındakine, “ şu şapkayı kaldırdılar, şimdi ben yağan kar’la kâr’ı nasıl ayıracağım?” Halit Bey’in bir espri uğruna başımıza getirdiği işe bakın siz! Halit Bey, birkaç kuruş paranız yok muydu, bir yeni kılavuz alıp bakıverseydiniz! TRT gibi ülkenin tek televizyonundan milyonlarca insana bir yalan böyle duyurulursa, biz bunun önüne nasıl geçebiliriz?

‘Şapkamı isterim’

Halit Kıvanç böyle dedikten sonra, Müjdat Gezen durur mu? Cumhuriyet’te, “Şapkamı isteriiim!” diye bir yazı yazdı. Verdikleri örnekler hep aynı, çok da akılda kalacak türden, üstelik en suratsızları bile güldürüyor: “Karım’la kârım birbirine karışıyor.” İşi bilenler, yahu şapkan yerinde duruyor, dedilerse de, yalan tuttu bir kere. Yalan sözü hafif kalır, iftira tuttu demek gerekir. İş öyle büyüdü ki, bu şapka konusunu düzeltmesi için Turgut Özal’a başvuranlar bile oldu. Oysa bu gürültünün patırtının koptuğu günlerde hangi TDK kılavuzunu elinize alsanız, size düzeltme işaretini kullanmanız gereken en az dört yer gösterirler, yani dört kural sıralanır, şu şu durumlarda bu işareti mutlaka kullanın denilir: 1) Karışabilecek sözcükleri birbirinden ayırmak için kullanacaksınız: kar-kâr, hala-hâlâ, âşık-aşık... 2) Dilimize Doğu dillerinden geçmiş olan sözcüklerde k ve g’den sonra ince ya da uzun ünlü varsa, bu işaret de var: mekân, dükkân, hikâye, kâğıt, mahkûm... 3) Özel adlar nüfus cüzdanına düzeltme işaretiyle yazılmışsa, mutlaka öyle yazılır, diye bu kurallar devam eder. Düzeltme işareti hiçbir zaman kaldırılmadı, yalnız deyim yerindeyse biraz tasarrufa gidildi: plan, plaj, reklam gibi sözcüklerden kaldırmamız istendi, uzun yıllar bu tartışıldı, devlet dairesi olan TDK bu sözcüklere konulmasını istedi, bir süre direndilerse de, sonunda onlar da vazgeçtiler. Bu gün bu sözcüklerde de uzlaşıldı, plan’da, plaj’da düzeltme işaretini artık TDK de istemiyor. Uzlaşamadığımız tek bir yer var şimdi, Farsça bir ek olan’ nispet’in ‘i’ sinde bu işaret olsun mu, olmasın mı?

Ey ahaliii, adına şapka da denilen düzeltme işareti (^) kaldırılmamıştır... Güm... Güm güm güm...