'Davulcu osuruğuyla' ekonomi yönetmek!

Başlığa bakıp da ilk başta "Bu Recep de iyice edepsizleşti" diyenleriniz olacaktır. Kusura bakmayın ama son yıllarda ekonomide izlenen politikayı en iyi bu deyim anlatıyor zannımca.

Esasen deyimin tamamı "Davulcu osuruğu gibi araya gitmek/arada kaynamak" şeklinde. Malum davulcu, davulunu çalarken yellenirmiş arada kaynasın diye.

Şimdi ben bu deyimi adı mahfuz bir ekonomi yazarı üstadımdan duymuştum. O zamanlar Merkez Bankası'nın izlediği garip iletişim politikasını nitelendirmek için kullanmıştı. Geçenlerde yeni bir "süper teşvik" paketi haberlerini görünce kendi kendime "Diğer paketler ne oldu?" dedim. Meğer, geçen yıl ballandıra ballandıra açıklanan ve bölgesel kalkınmanın önünü açacağı ifade edilen, yandaş basında çarşaf çarşaf haberleri yapılan, koca koca başbakan ve bakanlarımızın her toplantıda anlata anlata bitiremediği "Cazibe Merkezleri" hadisesi güme gitmiş yerine bu yeni "güçlendirilmiş 6. bölge teşviki" gelmiş.

SAHİ NE OLDU 1200 EYLEM PLANI?

Eylül ayında Van'a gittiğimizde Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Necdet Takva, cazibe merkezleri kapsamında bölgeye gelmek isteyen yatırımlara aylar geçmesine rağmen Kalkınma Bakanlığı tarafından henüz onay verilmediğini, bölgeye gelmek isteyen yatırımla bakanlığın ayırdığı ödeneğin tutmadığını söylemişti. Sonra aynı serzenişi Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Ahmet Sayar'dan duyduk. DHA'nın Kasım ayında geçtiği haberde Başkan Sayar, "Başbakan Binali Yıldırım'ın, geçen yıl kentte açıkladığı 'cazibe merkezi' programı kapsamında kentte 375 firmanın toplam 6.5 milyarlık yatırım yapmak için 8 ay önce yaptıkları başvuruya henüz yanıt verilmediğini" söylüyordu. Diğer illerden de sesi çıkabilen oda başkanları çeşitli toplantılarda durumu ifade ettiler. Ulusal medyada pek yer bulmasa da yerel medyada konu sorgulanır hale geldi.

İşte böyle olunca benim aklıma "25 başlıkta reform: 1200 eylem planı" başlıklı büyük yutturmaca geldi. Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu tarafından açıklanan ve aylarca gündemde kalan bu "büyük reform balonunu" hatırlayanlarınız vardır.

LAFLA PEYNİR GEMİSİ YÜRÜMEZ

O dönem bu açıklandığında bazı arkadaşlarımız "Hükümet üretim ekonomisinin temellerini atıyor" diyerek heyecanlanmıştı. İtiraf edeyim ben de "Herhalde bu sefer akıllıca bir şeyler yapacaklar" demiştim. Ama işin rengini çok zaman geçmeden anlayıp 29 Mayıs 2015 tarihli Aydınlık'ta "Hükümetin paketleri yalan oldu!" başlıklı bir haber kaleme almıştım. Sonradan bazı gazetelerin ekonomi müdürleriyle yapılan bir toplantıda dönüşüm programında alınan mesafeye ilişkin bir takım hava civa açıklamalar olmuştu ama elde avuçta somut bir şey yoktu. Bu adına "Öncelikli Dönüşüm Programları" denen büyük balonun sonuçlarına ilişkin hala eli ayağı düzgün bir rapor ortaya konmuş değil. Varsa ben bilmiyorsam Kalkınma Bakanlığımız bir açıklasın da biz de öğrenelim.

Ben yukarıda sözünü ettiğim "Hükümetin paketleri yalan oldu!" başlıklı haberde de değinmiştim. Bu konuda ilk uyarıyı yapan, üstadımız Dünya Gazetesi yazarı Osman Arolat olmuştu. Arolat, 4 Kasım 2014 tarihli yazısında 2011'deki sanayi strateji belgesine atıfta bulunarak şu değerlendirmeleri yapmıştı: ''Eylem planında görevlendirilen kurumlara tarihlendirilmiş sonuçlara bağlı görevler veriliyordu. Bizim bugün o sanayi belgesinin 'Orta ve yüksek teknolojide Avrasya’nın üretim üssü' olma amacına ulaşmadığımız biliniyor.''

Yani biz öteden beri böyle iddialı hedefler, projeler açıklıyoruz ama sonradan bunlar araya başka şeyler girince davulcu osuruğu gibi kaynayıp gidiyor.

YOKSA İYİ ANLATAMIYOR MUYUZ?

Şimdi de kalkmışlar yok "70 milyarlık yatırım, dev teşvik" diye açıklamalar yapıyorlar. Çok değerli basınımız da bunları allayıp, pullayıp gözümüze sokuyor. Ekim ayında Dünya Gazetesi'nden arkadaşımız Özlem Ermiş Beyhan'a konuşan Alarko CEO’su Ayhan Yavrucu, “Ben hiç bir dönemde bu kadar teşvik görmedim” derken aynı zamanda, mevcut teşvik yelpazesinin inanılmaz boyutta olduğunun ancak stratejik bir bütünlük arz etmediğini belirterek, “Bu teşviklerin etkenlik analizi yapılmıyor. Bu teşvikler nereye gitti, bunun sonuçları ne oldu diye soran yok” demişti.

Eylül ayında Posta Gazetesi'nden değerli dostum Murat Gülderen'e konuşan Yıldız Teknik Üniversitesi Öğretim Görevlisi ve Progroup Danışmanlık Başkanı Salim Çam da, "Turquality desteği alıp da hiç bir ilerleme kaydedemeyen bir çok firma var. Türkiye’nin temel sorunu kaynak israfı" diyordu. Yakın zamanda konuştuğum önemli bir derneğin başkanı bir sanayicimiz ise, "Hakkını yemeyelim Hükümetimiz tarihte görülmemiş teşvikler veriyor. Ama teşviki kim ister?" diye sorduktan sonra, vaziyeti şöyle izah etti: "Teşviki yatırımı yapacak olan ister. Ama teşvikleri bürokrasi hazırlıyor. İş yapmayan adamın hazırladığı teşvikler de uyumsuz oluyor."

ACEMOĞLU'NA KULAK VERMEK LAZIM

İşin esası ise her ne kadar TÜİK revize etse de gayri safi yurtiçi hasıla verilerinde ayan beyan görünüyor. Nedir efendim? Üretken bir ekonomi değiliz. Dış finansman kaynaklı tüketime dayalı bir modelle borçlanma ekonomisini sürdürüyoruz. Yatırım tasarruf açığımız var. Büyümede özel sektör yatırımlarının ne alemde olduğunu göremiyoruz bile. Kapasite kullanımımız artmış üretim var ama o zaman bu enflasyon niye? Aralık ayına ilişkin açıklanan tüketici güven endeksinde tasaarruf etme ihtimaline ilişkin endeks dibe vurmuş vaziyette. Yılın bu son yazısında içinizi karartmak istemem ama bakın uluslararası alanda üne sahip, yakın zamanda Koç Üniversitesi Rahmi M. Koç Bilim Madalyası’na layık görülen Prof. Dr. Daron Acemoğlu, "Bizden Haberler"in Aralık sayısına verdiği röportajda ne diyor: "Türk ekonomisinin şu anda çok büyük yapısal problemleri var. Bunlar, son 10 senedir devam eden yapısal problemler. Ekonominin büyümesi genelde üretkenliğin büyümesiyle ilgili değil, daha çok taleple büyümesiyle ilgili.... Büyüme sağlıklı olmadığı için ekonominin yavaşlama riski çok yüksek. 2018’de olsun ya da 2019’da olsun; bu riskleri görmemiz lazım. Daha önce dile getirdiğim gibi bir-iki yıl içinde kriz olabilir."

Krize girer miyiz bilmem ama önümüzdeki yıl bu şişirilmiş büyüme verilerinin foyasının meydana çıkacağı çok açık. Sürekli bir algı operasyonuyla ekonomi yönetiyormuş gibi yapıp ülkeyi seçimden seçime sürükleyerek vakit kaybediyoruz. Tahminim odur ki 2018'de de yine bir seçim yaşayacağız. Kemerleri sıkı bağlayın!