Davutoğlu 21 ay kaldı TL yüzde 27 değersizleşti

Piyasalardaki çalkantı üzerine Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Partisinin Alanya 1. Olağan Kongresi’nde yaptığı konuşmada, 2016’da başbakanlığı bıraktığı dönemdeki kur seviyesini hatırlatarak, bugün gelinen noktada yaşanan yükselişle ilgili sorumluların hesap vermesi gerektiğini savundu. Eski Başbakan Davutoğlu, “Mayıs 2016’da ben başbakanlığı devrettiğimde dolar 2.85’di. Şimdi 7.30’ta tutmaya çalışıyorlar. Değer kaybı ne biliyor musunuz dört yılda yüzde 155 değer kaybetti Türk lirası” dedi.

HESAP YAPMAYI BİLMİYOR!

Sayın Davutoğlu elbette hesap yapmayı iyi biliyordur! Ancak nedense görev yaptığı 28 Ağustos 2014 - 24 Mayıs 2016 dönemini unutmuşa benziyor. Hatırlatalım. Davutoğlu, Başbakan olduğu dönemde dolar kuru 2.1658 TL'ydi. Resmen görevi devrettiği 24 Mayıs'ta Merkez Bankası verilerine göre kur 2.9875 TL'ydi. Yani yüzde 38’lik bir kur artışı başka bir deyişle de TL'de 21 aylık dönemde yüzde 27.5’lik değer kaybı söz konusu oldu. Gelelim Davutoğlu'nun hesabına. Sayın Davutoğlu, “Türk lirası dört yılda yüzde 155 değer kaybetti” diyor. Oysa yüzde 155 TL’deki değer kaybı değil dolar kurundaki artış oranı. Belli ki Sayın Davutoğlu, kur kaybını hesaplamayı bilmiyor. Davutoğlu'nun verdiği 2.80 TL ile 7.30 TL’lik seviyeleri dikkate alırsak son dört yılda TL'deki değer kaybı yüzde 60 düzeyinde.

ÜÇ BÜYÜK ŞOK YAŞANDI

Davutoğlu’nun 21 aylık görev döneminde TL’nin yüzde 27.5 değer kaybettiği dikkate alındığında son 51 aylık dönemdeki değer kaybına bir de şu açıdan bakalım: 15 Temmuz 2016’da FETÖ’nün hain darbe girişimi, 2018 Ağustos’unda Rahip Brunson krizi ile gelen sonrası kur şoku ve en nihayetinde Mart 2020'de bütün dünyayı sarsan Kovid-19 salgının bütün küresel sistemi sallaması. Oysa Davutoğlu'nun görev yaptığı 21 ayda bu anlamda tek bir büyük badire bile söz konusu değildi.

Burada bir kesimi suçlayıp diğer bir kesimi aklamıyoruz. Ancak gerçekleri dayanak kılmadan ekonominin girdiği bu krizden çıkması mümkün değil. TL’deki değersizleşme süreci 2013 Mayıs ayında FED'in politika değişikliği sonrası başladı. Ucuz ve bol para dönemi bitti. Pandemi ile birlikte parasal genişleme sürdürülse de küresel finansal sistemde çatırmada başladı. Bu ortamda Türkiye’nin sürdürdüğü borçlanma ekonomisinde deniz tükendi, üretim ekonomisine geçiş süreci başladı.

DEVA DEĞİL IMF SÖZCÜSÜ

Diğer yandan yıllarca ekonomiden sorumlu bakan olan Ali Babacan'ın partisi DEVA da piyasalardaki gelişmeler üzerine on maddelik çözüm önerisi sundu. Babacan'ın borçlanma ekonomisine hizmet eden karnesini daha önce siz bu sayfalarda açıklamıştık. Babacan'ın adı DEVA olan partisinin sunduğu on öneriye bakıldığında “Bir Türk partisi değil adeta IMF konuşuyor” dedik. Gelin o önerilerdeki kritik unsurlara bakalım: “Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası, elindeki tüm araçları enflasyon hedeflemesi, dalgalı kur ve serbest sermaye hareketleri anlayışına uygun, bağımsız ve etkin bir biçimde kullanmalıdır.” Aydınlık okurları “Enflasyon hedeflemesinin” anlamını iyi bilir. Derviş politikarıyla Türkiye'de kural haline getirilmiş bir IMF dayatmasıdır. Emekçi sınıfların ücretlerinin baskılanması esastır. Serbest sermaye hareketleri “sıcak para istediği gibi girsin, çıksın” demektir. Bugün en liberal ekonomi ABD’de TL mevduat hesabı açamazsınız ama Türkiye'de mevduatların yüzde 50'den fazlası dövizde. Sermaye hareketleri daha ne kadar serbest olabilir!

DEVA'nın bir başka önerisi, “Merkez Bankası rezervlerini güçlendirecek her türlü dış finansman imkanını değerlendirme konusunda azami çaba gösterilmelidir.” Bu nedir? “Merkez Bankası Amerikan doları tutsun, ABD'nin açıklarını fonlasın, bunun için de kendini paralasın” demektir.

'MALİ KURAL' DEMEDEN EDEMİYOR

Babacan'ın bir diğer önerisi: “Bütçe disiplinini sağlayacak mali kural hayata geçirilmelidir. Bütçe birliği, bütünlüğü ve disiplini yeniden tesis edilmelidir. Varlık Fonu gibi şeffaflıktan uzak uygulamalara son verilmelidir.” Yani, devletin girişimci olarak sahada yer almasını amaçlayan, ithal ikameci yatırımları fonlayan, 1930'lardaki kalkınmacı anlayışla ülkenin cari açığını azaltacak yatırımlara öncülük eden Varlık Fonu'nu kapatacak, görev yaptığı dönemde 50 milyar dolardan fazla kamu kaynağını özelleştiren eski bir bakan için yerinde bir öneri. Aynı maddedeki Mali Kural da bir IMF dayatmasıdır ve bunun Erdoğan ile Babacan'ın yollarının ayrılmasına neden olan bir unsur olduğunu Babacan TELE1’e yaptığı açıklamada belirtmişti. Babacan'ın partisinin bunlar dışındaki önerileri genel kabul gören söylemlerden oluşuyor. Ancak ideolojik anlamda yukarıda sıraladığımız ve kısaca sakıncalarını belirttiğimiz hususlar bam teli niteliğinde.