Dayan can kardeşim, sonsuza kadar Hasta la siempre
Biz Asyalıyız ama kanımız Latin Amerikalıdır biraz. Biraz sınırları zorlarsak Mavi Vatan komşusu sayılırız şunun şurasında. Akdeniz’in az ötesi... Çalmadan oynayan... hatta “kapı gıcırtısına” bile... Bu deyişler bir dile boşuna girmez. Bir gözlem ve deneyimin sonunda billurlaşır iki sözcüğe iniverir. :)
Elbette hepimiz Angarılıyız, kolları kaldırıveririz.
Meksika'ya ilk gittiğim zaman üniversitede öğrenciydim.
Meksiko City'nin yukarıdan görüntüsü aynı Ankara gibiydi.
İndik. Havaalanından otele gidiyoruz. Şoför biraz sonra ıslık çalmaya başladı. Hem çalıyor, hem oynuyor. Yüreğimiz ağzımızda geldik. Ama biz de arkada ritim tutup oynamadık desem yalan olur.
O zamanlar da şimdi de İzmir Marşı söylenmeden yemekli toplantı bile geçmez, bilirsiniz. Ayağa fırlanır. Döneme göre bazı dizelerinde inadına ses yükselir. Duy sesimizi hesabı. Ama bir vazgeçilmezi daha vardır o gecelerin ve birlikte yapılan otobüs gezilerinin... Azcık kanımız kaynasa hemen yarı Türkçeleştirilmiş İspanyolcamızı döktürürdük. Benim alışveriş ettiğim markette bir ara müzik çalarlardı. Bilerek mi bizi reyonların arasında oynatırlardı bilmiyorum. Ama mutlaka her gittiğimde dinlerdim. “Hasta la Siempre, Comandante Che Guevara” “Sonsuza kadar, Komutan Che Guevara”... Yakışıklı doktor! Kızların yarısı aşık. Oğlanların yarısı bakış ve sakal taklitçisi...
Hâlâ söyleniyor...
Seguiremos adelante
como leal
Seguimos,
como junto contigo.
Fidel, te decimos;
"Hasta la siempre, Comandante"
Biz mücadelemize sadakatle devam edeceğiz
Tıpkı sen yanımızdayken olduğu gibi
Ve Fidel'le sana diyoruz ki
Sonsuza kadar, komutan
('Fidel' hem Fidel Castro hem de 'sadakatle' anlamına geliyor)
***
Aqui se queda la clara
La entraniable transparencia
De tu querida presencia
Comandante Che Guevara
İşte burada duruyor
Tatlı varlığının
Kalbe sıcaklık veren saydamlığı
Komutan Che Guevara
KANIMIZ LATİN AMERİKALI KAYNAR AMA SİYASETTE ASYALIYIZ
Benim geldiğim siyasi gelenek siyasette Asyalıydı. Türkiye de öyledir. Kanımız kaynar, ama ayaklarımız yere, toprağımıza sağlam basar. Üretimin ve bağımsızlık mücadelelerinin anavatanında boy vermiş bir gelenek. Sosyalizm anlayışlarımız da öyle biçimlendi ve ayrıştı. Biz gerçekten hep “milli ve yerli” malı olmaya çalıştık. Sovyetler Birliği'nde geri dönüş başladığında bu ayrışma şiddetlendi. Atatürk'ün de dediği gibi milletimizin hep bir adım önünde ama dirsek temasını kaybetmeden, kitleden kopmadan yürümeye çalıştık. Ne kitlenin içinde sıradanlaşmak ne de arkamdan gelen gelsin deyip dağlar da ovalarda gerillacılık oynamak bize göreydi. Zor iş. İğneyle kuyu kazmak zaman ve emek ister. Heyecan ve şarkıyla türküyle, silahla külahla olmuyor bu işler.
İkinci bir önemli ilke de kim olursa olsun başka ülkelere ağam paşam demek defterimizde yazmaz bizim. Kardeş evet; ama abi-kardeş kesinlikle hayır!
Devrimlerin anavatanıyız.
İlkleri başarmışız.
Evet, dayanışmışız.
Ama boyun eğmemişiz.
Peyk olmamışız.
Sovyetlerle 21 Ocak 1934'te “Sekiz milyon dolarlık Kredinin tahakkukuna dair bir protokol imzalanıyor. 17 Mayıs 1934'te 2434 sayılı kanun olarak Meclis'ten geçiyor.
20 yılda geri ödenmek üzere çok büyük miktarda faizsiz kredi alınıyor.
İlk Nazilli ve Kayseri fabrikaları böyle kuruldu.
Tarım sanayii.
En güzel müzik sesi...
Anlaşmaya kurulacak fabrikanın planları, makineler, montajları işletilmesi için elemanların yetiştirilmesi vb de dahil... Geri ödeme de altı aylık vadeler halinde başta narenciye olmak üzere yaş meyve sebze ihracıyla karşılanıyor.
Moskova'da bıktırasıya portakal bolluğu yaşanıyor.
BAĞIMSIZ OLMALI ÜRETMELİ
O zaman iki ülke de aynı gemide.
Çıkarlarımız ortak. Tıpkı bugün gibi.
Türkiye emperyalizme karşı direniyor. Tıpkı Küba gibi.
Bağımsız olmalı, üretmeli...
Direnmeli ki Sovyet Devrimi de yaşasın.
Ama hiçbir zaman abi-kardeş ilişkisi olamaz!
Sovyetlerin tutumu da öyle “hibe” yok, “kredi” var.
Bütünlüklü bağımsız bir Türkiye ve ekonomi olmalı. Biz de öyle düşünüyoruz, Sovyetler de.
Neden?
Dışarıdan o kadar emperyalist müdahale olur, işte en son bayramını kutladığımız 15-16 Temmuz; kimse bizi sallayıp yuvarlayıp teslim alamaz.
O kadar darbe yaparlar. CIA istasyon şefleri adam ayarlar, iktidar tasarımı yapar.
Ama... sonuç olarak...
Kimse bize Amerikan bayrağı sallatamaz. LGBT renklerinin, PKK ve FETÖ artıklarının biraz Pera'da biraz da Ankara'dan Sakarya'ya kadar hükmü ve nefesi yeter.
Daha fazlasına izin vermeyeceğiz.
O da çizme boyu bile olamaz.
Böyle biline.
BİDEN CEPHESİ ELDEN AYAKTAN DÜŞTÜ
Bakın Türkiye'de ve dünyada ilk Küba'ya “Dayan can kardeşim! Sağlam dur! Sonsuza kadar!” diyen ülke ve siyasi örgüt olmamız rastlantı değildir.
Biden'ın başarıya ihtiyacı var.
Elden ayaktan düştü.
Elini kolay lokma diye gördüğü en yakınındakine attı.
Vermeyeceğiz.
Osetya, Kırım, Ukrayna, Azerbaycan-Ermenistan, Kıbrıs, Abhazya, Sincian, Hong Kong, Kaşmir, Pakistan, Afganistan... başını taşlara vura vura sersemledi.
Biz güçlüyüz.
Biden'ı artık ne tayfaları ne miçoları ne de en ustası bile olsa kaptanları kurtaramaz.
ABD KENDİ HALKININ İŞLERİNE BAKSIN
Hizaya girecek.
Kendi halkının işlerine bakacak.
Yardım isterse o konuda, bakın ona da varız. Akıl fikir veririz. Deneylerimizden çıkardıklarımızı aktarırız, eski tarihlerinden bizim öğrendiklerimizi anımsatırız, bizim belleklerimizde her daim taze, ellerinden tutar bebek yürüyüşlerinden başlatarak yardımcı oluruz.
Ona da söz.
ATIMA ATLAYASIM GELDİ
Değerli fotoğraf sanatçımız Dilek Uyar bu fotoğrafı için “Bana soracak olsanız proje fotoğraflarım hariç en sevdiğim, benim için en ayrık single fotoğrafım diyebilirim.”(@FDilekUyar)
Sanatçının birçok fotoğrafına uzun uzun bakıp tadını çıkarmak istemişimdir. Hemen hepsinde Türkiye'nin en uzak köşesinden bile duygu yüklü bir güzellik, bir ayrıntı, alev alev sıcaklık vardır. Hemen insanı sarar, rahatlatır.
Güvenli ellerdeyim duygusu en özel vatan aşkıdır.
O bereketli toprak, o insanlarım...
Şööyle yayılmak, şööyle uzanırvermek istersiniz o size açılan kucağa...
Ama bu fotoğraf başka gerçekten.
Moskova, Mersin, Anamur'dan geldim. Ankara üzeri, Amasya Büyükkızılca Köyü, Ordu Perşembe Kışlaönü Limanı'a doğru yoldayım...
Bilgisayarım kucağımda size yazıyorum.
Ondan bile caydırıcı.
Kışkırtıcı.
Atıma atlayasım geldi!
Köpeğin dilinin renginden en soldaki atın kuyruğunun savruluşuna kadar... hele en ön saflardaki beyaz at yok mu!!
Ama ille de o genç binici.
Canım feda.
Fotoğrafın en ince ayrıntısı bile kalbimi küt küt attırıyor.