Demode bir 'Batı Yakasının Hikayesi'
Jim Jarmusch 1999’da “Hayalet Köpek: Samuray Tarzı-Ghost Dog: The Way of the Samurai”ı çektiğinde, başrolünde Alain Delon’un yer aldığı 1967 yapımı Jean-Pierre Melville filmi “Samuray-Le Samoruai”a büyük saygı gösterisinde bulunurken, öyküyü güncellemiş, yeni yorumlar katmış ve özgün filmin gölgesinden kurtulmayı başarmıştı. Sinema tarihinde örneğine az rastlanır, hayranlık uyandırıcı bir “yeniden çevrim”di Jarmusch’un yaptığı. Öyle ki “hangisi daha iyi” sorusuna yanıt aramak bir yana, böyle bir soru akla bile gelmez, ikisi de başyapıttır.
Şimdi, gelmiş geçmiş en ünlü müzikallerden biri olan “Batı Yakası’nın Hikâyesi-West Side Story”nin, Steven Spielberg eliyle “günümüze uyarlanmamış” yeniden çevrimi var karşımızda.
Bilindiği üzere en geride, Shakespeare’in “düşman ailelerin çocuklarının aşkı” temalı “Romeo-Juliet” oyununun 1950’li yılların New York’una uyarlanmasına dayalı müzikal tiyatro eseri yer alıyor. Arthur Laurents’in yönettiği oyunda müzik ve şarkılar Leonard Bernstein’a, koreografi Jerome Robbins’e aitti. Hollywood’un değişik türlerde kendini kanıtlamış işbilir yönetmeni Robert Wise bu oyuna el atmış ve ortaya tüm zamanların en unutulmaz gençlik müzikallerinden birini çıkarmıştı. New York’un yoksul mahallerinden birinde Porto Riko kökenli gençlerin kurduğu “Köpekbalıkları” çetesi ile beyaz “Jetler”in sonuçta üç trajik ölüme neden olacak “egemenlik” mücadelelerini anlatan film öylesine başarı kazandı ki tam 10 dalda Oscar’a sahip oldu ve o gün bugündür yankısı eksilmedi.
KENTSEL DÖNÜŞÜM SOKAKLARINDA
Gerçek bir sokak müzikali olan, New York’un kentsel dönüşüm nedeniyle yıkım kararı alınmış sokaklarında özel izinle çekilen “Batı Yakası’nın Hikâyesi”ne tam 60 yıl sonra yeniden el atmak kuşkusuz ki hem saygı-sevgiyi hem de alçakgönüllü bir meydan okumayı içeriyor.
Spielberg, günümüzün en sevilen, en popüler ve “major” nitelikli Hollywood yönetmenlerinden biri ama bir “deha” olmadığı da çok açık. Bu nedenle de klasik filme, bazı küçük değişiklikler dışında hemen hiç müdahale etmemiş, örneğin Jarmusch’un yaptığı gibi yeni yorumlarda bulunmamış, Robert Wise’ın eline su dökmeye yeltenmemiş, dolayısıyla ilk filmin gölgesinde kalmayı baştan kabullenmiş. Sonuç enteresan: 1961 tarihli ilk filmin yanında “demode” kalan 2021 yapımı bir “Batı Yakasının Hikâyesi”!
İlk filmde Ned Glass’ın canlandırdığı babacan dükkân sahibi Doc’un yerine bu kez (iki yapımda da rol alan tek oyuncu) Rita Moreno’nun oynadığı anaç karakterli Valentina’nın geçmesi dışında karakterlerin de yerli yerinde durduğu düşünülürse “Batı Yakası’nda çok yeni bir şey yok!” demek mümkün. Mekânsal çatı gene kentsel dönüşüm ve yıkılan binalar, harabeye dönmüş sokaklar, depolar, karanlık sokaklar, yangın merdivenli eski apartmanlar… Beyaz çocukların Porto Rikolu Hispanikleri aşağılaması, dalga geçmesi, ırkçı söylemleri belki bu kez biraz daha belirgin, devreye küçük bir rolde kaçak silah satıcısı bir de siyahi sokulmuş ama en azından Trump ve Biden ABD’si düşünüldüğünde, Spielberg temel politik söylem açısından da güncel dokunuşlarda bulunmaktan nedense kaçınmış.
NETİCEDE İYİ FİLM
Yeni “Batı Yakası’nın Hikâyesi”nin iyi bir film olmadığı sonucu çıkarılmasın bu yazdıklarımdan; dediğim gibi Steven Spielberg özgün yapımın izlerini müziğiyle, dansıyla, şarkısıyla, romantizmiyle takip ederek, ağırlık noktalarını, hatta süreyi bile neredeyse aynen koruyarak (153 dk./ 156 dk.) ilk müzikal deneyiminde iyi cinsten bir filme imza atmayı başarmış.
Sıkı sinemaseverlerin aralarında 60 yıl bulunan iki filmi ister istemez kıyaslayacağını ve terazide ağır çekenin ilki olacağını söyleyebilirim. İlk filmi görmemiş ve şimdi oturup seyretmeye zaman bulamayacak genç kuşak sinemaseverlerin ise demode memode falan ama Spielberg versiyonundan hayli tatmin olacakları çok açık.