Demokrasisiz demokrasi-(TAMAMI)

Bu yazının adı “Antidemokratik Demokrasi” olabilirdi. Biliyor musuz bilmem, benim “Demokrasisiz Demokrasi” (Cumhuriyet Kitap, 2010) adlı bir kitabım var. Yayıncı sata sata bitiremiyor! Dostum Prof. Dr. Çetin Yetkin de “Antidemokrasizm, Bir Demokrasi Eleştirisi” (Gürer Yayınları, 2012) adlı bir kitap yayınladı.

“Antidemokrasizm” ile “Demokrasisiz demokrasi”nin eşanlamlı olduklarını düşünüyorum. Bir ülkede uygulanan siyasal sistemin “antidemokrat” ya da “demokrasisiz” olup-olmadığını saptamak ve bu somut durumu eleştirmek hiç de zor değil. Ama demokrasi konusunda “Bir demokrasi eleştirisi” yazmak, işte bu çok alıştığımız bir durum değil.

Demokrasisiz demokrasi

Ülkemizin en yorulmaz düşünürlerinden biri olan (aslında kaç tane var ki?) Çetin Yetkin kitabın önsözünde, “Bugün anlaşılan biçimiyle ‘demokrasi’nin bir aldatmaca olduğunu, herhangi bir soruna çözüm getirmeyeceğini düşünenlerdenim. İşin gerçeği, çoğu kişinin anladığı türden ‘demokrasi’ diye bir ‘siyasal’ düzenin hiçbir yerde var olmadığını da biliyorum. Bildiğim, demokrasi adı altında bir oyun oynandığı... Oyuncuları da, seçmenler, seçilenler ve seçilenler arasından çıkan yöneticiler...” diye yazıyor.

Ben de aynen böyle düşünüyorum. Öyleyse biz demokrasi düşmanı mıyız?

Çetin Yetkin bu kuşkucu soruyu yanıtlıyor:

“Sakın bu söylediklerimden hemen benim monarşi, sivil ya da askeri diktatörlük veya herhangi bir biçimiyle özgürlük düşmanı baskıcı bir siyasal düzenden yana olduğum sonucu çıkarmayın. Bunlardan herhangi biri yerine, her neyse bu demokrasi denen şey onu yeğlerim.”

Kızoğlan kız ama...

Tam anlamıyla bir “Kızoğlankız ama altı aylık gebe”, “Bile bile lades”, “Ehven-i şer” durumu. Örneğin Türkiye’de seçim yapılıyor ama seçim sistemi ve süreci demokratik ve adil değil. Sonucu nasıl demokratik olsun? Başbakan’ın ve hükümetinin yönetim tarzı hiç de demokratik değil, bir tür monarşi ve sivil diktatörlük olduğu kolayca kanıtlanabilir, ama konu AKP hükümeti değil.

Seçim + Genel Oy + Eşit Oy demokrasinin üç olmazsa olmazı. Ama Stein Ringen, “Demokrasi neye yarar?” (YKY, s.47, 49, 50) adlı kitabında, “Bir ülkenin demokratik olması için seçimler zorunlu değildir” demektedir.

Zaten seçimler de bizzat ve kendi kendine demokratik değil: Türkiye’deki yüzde on barajını esas alarak bir varsayımda bulunalım: Seçime giren bütün partiler yüzde 10’un altında oy alsa ve sadece Türkiye Komünist Partisi (TKP) yüzde 11 oy alsa ne olur? AKP yüzde 11 oy alıp TBMM’deki bütün milletvekilliklerine ele geçirse olur da bu işi TKP yaparsa olmaz, skandal olur ve darbe ile yüzde 10 barajı derhal kaldırılır. O halde, genel seçimden çok seçim sistemi önemlidir. Bir seçimin demokratik olması için ilkin baraj olmayacak, sonra bütün siyasal görüşler Meclis’te temsil edilme olanağına sahip olacak. Böyle bir seçim mümkün mü? Mümkün değilse, demokrasi de mümkün değil!...

AKP üç seçim kazandı ama sistem olarak üçü de antidemokratik. Demokratik olmayan bir seçimle iktidara gelmiş olan bir hükümete demokratik denilebilir mi?

Öteki partilerin tamamı yüzde 89 oy alsa da yüzde 11 oy alan bir parti, yüzde 10 barajıyla, bütün milletvekilliklerini kazanır. Buna mı demokrasi diyorlar?

Kaz yolma yöntemi

Çok partili ilk seçimin yapıldığı 1946 yılında 10 yaşımdaydım ve alanlarda Demokrat Parti flaması sallamıştım. Demokrat Parti’nin iktidara geldiği 14 mayıs 1950 tarihinde yaşım 13 yıl, 8 ay 13 gün idi. Birkaç gün sonra adamın biri, “melmekete demirgırasi geldiği için” Beyoğlu’nda tramvay rayının üzerine yatmıştı.

Uğruna Troya’nın yıkıldığı Helena’nın çok güzel bir kadın olduğuna inanılır. Oysa onun dişleri dökülmüş bir acuze olduğuna dair iddialar da var. Dahası, güzel Helena’nın Troya savaşı sırasında, Nil ağzındaki Faros adasında, her kılığa giren ve mitolojide “Deniz İhtiyarı” olarak bilinen tanrı Protheus’un yanında olduğu da söylenir.

Demokrasi, Kayserili’nin boyayıp babasına sattığı eşektir.

Demokrasinin nasıl bir tapon mal olduğunu anlamak için “liberalizm = demokrasi”, “özelleştirme = demokrasi”, “küreselleşme = insan hakları” türünden yoz cevizlerin içini görmek gerekir. Bu cevizleri bize satanlar, 20. yüzyılın, hatta bütün zamanların en büyük demokratlaştırıcı ve özgürleştirici girişimi olan Cumhuriyet Devrimleri’nin jakobence tepeden inme (!) olduğu için demokrasiye aykırı olduğunu da ileri sürerler.

99 = 1 hesabı

Çokluk ve çoğunluk diktatoryası demokrasi değildir. Gerçek demokrasinin matematiğinde 99 = 1’dir, doksan dokuz güvercin ile bir güvercin eşittir. Demokrasilerde halkın egemen olduğu da kuyruklu bir yalandır. “Halk” bütün rejimlerde olduğu gibi, demokraside de egemen olan değil, üzerinde egemenlik kurulan, “ulus olamamış” biçimsiz yığışımdır, birikintidir.

Oy eşitliği de kuyruklu bir yalandır. Önemli olan ‘seçme değil seçilme ve yönetme hakkı eşitliği’dir. İnsanlar uygulamada yasalar önünde eşit değilse, bırakın eşitliği, gelir dağılımında adalet yok ise, ve kimileri bu rejime demokrasi adı veriyorsa, başlarım demokrasilerinden...

Tekrar ediyorum, “eşit oy” kandırmacası bir “Sülün Osman” dalaveresidir. “Eşit oy” sözde demokrasinin en büyük tuzağıdır. Kandırmacadır. Eşit oy hakkı, “Dağdaki Çoban” ile “Rahmi Koç”a, kantarda aynı ağırlıkta demokrasi, eşitlik, özgürlük, hak ve ekonomik olanaklar neden sağlayamıyor? Ben “dağdaki çoban”ın oyu ile “Hasan Cemal”in oyunun eşit ağırlıkta olmadığı bir demokrasi istiyorum...

İyice azdım! Siz her şeyi bırakın, beni çılgınlığımla yalnız bırakın ve Çetin Yetkin’in Antidemokrasizm adlı kitabını okuyun.