Deneysel fotoğrafın ustası Cem Çetin

Zaman zaman psikolojinin sanat içindeki yerini düşündüğüm olmuştur. Daha doğrusu etkisinin varlığını sorgulamışımdır. Orhan Cem Çetin’in işlerine bakınca, aldığı psikoloji eğitiminin katkılarını hissettim. Zaten söyleşide kendisi de buna değindi psikoloji eğitiminin katkısından söz etti. Sanat genel kavramı itibarıyla beslenmeden gelişmiyor. Büyük yazarlar insan psikolojisinin derinliğini anlatırlar romanlarında. İnsan psikolojisinin gizleri düşünceyi zenginleştirmiştir ve geliştirmiştir. İşe böyle bir sanat adımıyla, deneysel fotoğrafa düşüncesini katan değerli bir ustayla söyleşeceğim bugün.

  • Orhan Cem Çetin nerede doğdunuz? Çocukluğunuzu, mahallenizi ve o günlerin yaşamını anlatır mısınız?

İstanbul’da, Üsküdar’da doğdum. Çocukluğum tipik eski İstanbul dokusuna sahip mahallelerde geçti. Doğduğum ev daracık bir sokakta, arkasında küçük bir bahçesi de olan iki katlı bir ahşap evdi. Ağabeyimle birlikte öğretmen anne-babanın orta halli, mütevazı hayatını paylaştık. 1960 doğumlu olduğumdan yaşam koşullarında akıl almaz bir değişime tanık olabilmiş bir nesildenim. O eve ilk kez buzdolabı getirilişini, düğmesine basıldıktan dakikalar sonra ses çıkartmaya başlayan “lambalı” Blaupunkt marka radyoyu, yoğurt, kartondan keman, hatta destan satan, bağırarak müşteri toplamaya çalışan sokak satıcılarını hatırlıyorum. Ortaokul ve lise yıllarım ise yine Üsküdar’da, Doğancılar Parkı’na bakan bir apartman dairesinde geçti.

10 YAŞINDA GELEN HEDİYE

  • Okuduğunuz okulları ve öğrencilik yıllarınızda neler okuduğunuzu, fotoğrafa ne zaman başladığınızı da anlatır mısınız?

Sırasıyla Paşakapısı İlkokulu, Kadıköy Maarif Koleji (Daha sonra adı Kadıköy Anadolu Lisesi oldu) ve Boğaziçi Üniversitesi’nde kısa bir süre mühendislik, daha sonra psikoloji okudum. Ayrıca İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde görsel iletişim tasarımı alanında yüksek lisans eğitimi aldım.

Fotoğrafa başlamam erken oldu. 10 yaşımda sünnet ettirildiğimde gelen hediyeler arasında çok basit, plastik bir fotoğraf makinesi de vardı; 2000’li yıllarda yeniden üretilmiş olan bir Diana. O andan itibaren hayatım değişti. Fotoğrafın nasıl oluştuğunu, makinenin içinde ne olduğunu, takılan filmin nasıl bir işlem sonucunda saydam negatiflere ve baskılara dönüştüğünü çok, ama çok merak ettim. Aynı günlerde benim gibi sünnet olan ve alt katımızda yaşayan arkadaşım Murat’ın da benzer bir fotoğraf makinesi olmuştu. İkimiz birlikte araştırmaya ve bu soruların yanıtlarını öğrenmeye karar verdik. Birkaç hafta içinde, gece olmasını bekleyip evin banyosunda fotogramlar (izdüşüm fotoğrafları) yapıyorduk. O günlerden bu yana hiç ara vermedim.

Öğrencilik yıllarımda da okul ortamında fotoğraf çalışmaları yaptım. En önemlisi, Boğaziçi Üniversitesi Fotoğrafçılık Kulübü BÜFOK’tur. Fotoğrafla kurduğum ilişkinin teknik bir meraktan ziyade entelektüel bir serüvene dönüşmesi, olgunlaşması kulüpte oldu.

  • Psikoloji okmuşsunuz fotoğrafta ne gibi katkıları oldu size, deneysel yorumlarınızla çektiğiniz fotoğraflarda psikolojinin etkisi olmuş mudur? Neden deneysel fotoğraf?

Gündüz Vassaf, Reşit Canbeyli, Güler Okman Fişek, Hamit Fişek, Diane Sunar, Ayhan LeCompte gibi efsaneleşmiş hocalardan psikoloji eğitimi almış olmam, bu eğitim sonraları bir mesleğe dönüşmemiş de olsa çok büyük bir şanstır. Hepsine minnettarım. Psikoloji doğrudan insan zihni, algı ve davranış bilimi olduğundan elbette iştahla aldığım eğitim hayatımın her noktasında etkili oldu ve olmaya devam ediyor. Özellikle fotoğrafın karşısında izleyicinin neler yaşayabileceğine dair bir kavrayış geliştirmeme, imgeler yoluyla derin bir iletişim inşa etmeme yardımcı oluyor. Yaptığım sanat çalışmalarının altında yatan kavramlar da yine insan aklını kurcalayan, başta ölüm olmak üzere varoluşa dair en temel konular.

ÖNCÜ SANATIN FARKI

80’li yıllarda başka fotoğrafçı arkadaşlarımla birlikte “deneysel fotoğraf” bayrağının altında toplandığımızı söyleyebilirim. Gerçi bugün deneysel sözcüğünü kullanmak hoşuma gitmiyor. Sanki henüz sonuçlanmamış, belki de sonucundan memnun kalmayacağımız, sadece deneme mahiyetinde bir çalışma yapılıyormuş der gibi geliyor. Kavramsal ya da çağdaş fotoğraf tanımlaması daha doğru.

Klasik teknik ve estetik yaklaşımlar bir noktada klişeleşiyor. Özgün, yeni, incelikli ifadeler kurabilmek için daha “az kullanılmış”, çağrışımları eskimemiş, kalıplaşmamış yöntemler uygun düşüyor. Deyim yerindeyse, izleyiciyi hazırlıksız yakalamak, ona çok daha güçlü ve derin bir sanat deneyimi yaşatabiliyor. Bu sadece fotoğraf için değil, sanatın geneli için geçerli. Klasik sanat elbette iyidir ama dünyayı değiştirme potansiyeline sahip öncü sanat her zaman kural kırıcı olmuştur, olmak zorundadır.

  • Siz benim oğlum Kamil’in de hocasısınız, yıllardır fotoğraf eğitimi veriyorsunuz, öğrencilerinizden de söz ederek, sergilerinizi fotoğraf alanındaki çabalarınızı anlatır mısınız?

Evet, Kamil’e sevgilerimi iletin lütfen. Benim, yaşım ve dolayısıyla üniversiteye giriş tarihim (1977) nedeniyle fotoğraf eğitimi almam mümkün olmadı. Büyük bir çabayla, kendi kendimi eğittim. Bu anlamda elimden tutan, gönülden yardımcı olan pek az kişi çıktı karşıma. Kendi yaşadığım zorluklardan dolayı, bildiklerimi paylaşmayı sorumluluk addediyorum. Bu nedenle, 1988 yılında İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden gelen bir davetle başlayan hocalığım, şu anda Bahçeşehir Üniversitesi’nde devam ediyor. İster üniversite çatısı altında ister başka yapılarda, bu işi ömrümce yapabilmeyi çok isterim. Eğitimci olmanın çok yüksek bir manevi tatmini var. Üstelik fotoğraf ve görsel sanatlar gibi son derece dinamik, çok hızlı dönüşen bir alanda hem bilginizi hem de fikirlerinizi güncel tutmak zorunda kalıyorsunuz. Bu nedenle, öğrencilerimle tek yönlü bir ilişkim olduğunu söylemem haksızlık olur. Onlardan çok şey öğreniyorum ve birlikte ilerliyoruz.

HAYATI KAVRAMA ÇABASI

Sanat alanında fotoğrafla yaptığım çalışmalarımı da hayatı kavrama çabası ve yoğun bir iletişim olarak ele alıyorum. Bu nedenle bir üsluba, bir meseleye takılıp kalmadan, adeta patinaj yapmadan, kendimi sürekli dönüştürerek ve diğer sanatların ifade olanaklarından da yararlanarak çalışmayı aktif olarak sürdürüyorum.