Denge politikası ve statükoyu sürdürmek

ABD Dışişleri’nin Kongre’ye F-16 mektubu üzerine içerideki Amerikancılar hareketlendi. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Kongre’ye 17 Mart’ta gönderdiği, 7 Nisan’da basına yansıyan mektupta yer alan şu satırlar dikkat çekti: “Türkiye'nin, Ukrayna'nın toprak bütünlüğüne ve savunma işbirliğine yönelik desteği, bölgedeki zararlı unsurlar karşısında önemli bir caydırıcıdır."
AA’nın haberine göre, Dışişleri Bakanlığı Yasama-Kongre İlişkilerinden Sorumlu Müsteşar Yardımcısı Naz Durakoğlu imzasıyla Kongreye gönderilen mektupta, Türkiye'nin Rusya'dan S-400 almasının ikili ilişkileri zedelediği ve bu sebeple Ankara'ya yaptırımlar uygulandığı hatırlatılarak, yaptırımlarla Türkiye'nin "kayda değer bir bedel ödediği" savunuldu.
ABD Dışişleri’nin mektubunun basına yansımasından hemen önce, Erdoğan ile Biden arasında Ekim 2021’de G-20 Liderler Zirvesi’nde kurulması kararlaştırılan ABD-Türkiye stratejik mekanizması bir anda kuruluverdi. “Türkiye ve ABD arasındaki sorunların çözümü ve işbirliği alanlarının genişletilmesi” amacıyla kurulan “Stratejik Mekanizma”nın ilk toplantısı 4 Nisan’da Dışişleri Bakan Yardımcısı Büyükelçi Sedat Önal ile ABD Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Victoria Nuland’ın başkanlığındaki heyetler arasında Ankara’da yapıldı. Toplantı sonrasında yayınlanan ortak açıklamada, “Türkiye ve ABD, Ukrayna’nın egemenliğinin ve toprak bütünlüğünün korunmasına dair ortak taahhütlerini yinelemişlerdir. ABD, Türkiye’nin savaşa adil ve diplomatik bir çözüm bulunmasını kolaylaştırmak amacıyla sergilediği çabaları memnuniyetle karşılamıştır." denildi.

ABD, İNGİLTERE VE AB İLE YENİ GÜVENLİK ÇERÇEVESİ

ABD ile “bahar havası” görüntüsü üzerine harekete geçen bazı çevreler, daha açık Rusya karşıtlığı ve ABD/NATO yandaşlığı yapmaya başladı. Özellikle Hükümet içinde ve çevresindeki çeşitli kesimlerin en dikkat çekici iddiası, Rusya ile Ukrayna krizinin Türkiye’ye Batı ile ilişkilerini düzeltmek için çok elverişli bir fırsat sunduğu. Bu çevreler şimdi, “ABD’yi çok kritik bir yerinden yakaladık. Rusya-Ukrayna çatışmasında Batı, Türkiyesiz yapamaz” diye bir propagandaya giriştiler. Ukrayna kriziyle Türkiye’nin Batı için taşıdığı “stratejik değeri”nin yeniden ortaya çıktığını ileri sürüyorlar. Hükümet’e yakın gazetelerin, “ABD ve Batılı liderlerin Türkiye ile işbirliği yapmak için can attığı” safsatasını manşetlere taşıması da bu propagandanın bir parçası.
Bunlara bir örnek, SETA Genel Koordinatörü ve Cumhurbaşkanlığı Güvenlik ve Dış Politikalar Kurulu üyesi Burhanettin Duran. Duran şöyle yazıyor:
“Bir büyük güç olarak Rusya'nın uluslararası sisteme getirdiği belirsizlik ve muhtemel sonuçları Batı ittifakının yeni stratejik değerlendirme yapmasını zorunlu kılıyor. Son günlerde Erdoğan ile görüşen Avrupalı liderler, Türkiye ile ilişkileri toparlama yönünde olumlu mesajlar veriyorlar. (…) Rusya'yı karşısında bulan AB, Birleşik Krallık ve Türkiye ile birlikte kapsamlı bir güvenlik çerçevesine yönelmedikçe yeni bir güvenlik mimarisine ulaşamayacak. (Sabah, 25 Mart 2022)”
Duran’ın bir gün sonraki yazısındaki satırları ise şöyle: “Eğer ABD ve AB, uzun vadeli bir Rusya politikası şekillendiriyorsa Türkiye'den beklenen Ankara'nın önceliklerine ve farklılıklarına uygun olmalı. Ukrayna krizindeki dengeli politikasını daha önce başlattığı ABD, AB, Körfez, Yunanistan ve İsrail ile normalleşme politikası ile birleştiren Türkiye, Batı ile ilişkilerinde yaşanan stratejik dönüşüme katkı vermeye istekli.”
Yani, ABD, İngiltere ve AB ile yeni güvenlik çerçevesi oluşturalım!

TÜRKİYE’Yİ HİZAYA GETİRMEK

Hükümet çevreleri Türkiye’nin Ukrayna krizi sırasındaki politikalarını Duran gibi “denge politikası” olarak adlandırıyor. Oysa “denge politikası”, aslında Atlantik sisteminin dayattığı statükoyu sürdürmek anlamına geliyor.
Bu durumu kısaca şöyle açıklamak mümkün: Atlantik sistemi düzen kurma yeteneğini kaybetmiş durumda. Rusya-Çin ortaklığıyla pekişen Asya’nın yükselişi, Afrika ile Orta ve Güney Amerika’yı da cesaretlendirerek gelişen dünya ülkeleri arasında Atlantik sistemine alternatif bir dünya sistemi oluşturmanın zeminini güçlendirdi.
ABD, bu koşullarda öncelikle Atlantik İttifakı’ndan uzaklaşarak Rusya ve Çin ile işbirliğine yönelen Avrupa’yı yeniden yanına çekmek, Türkiye gibi “hizadan çıkan” müttefiklerini de sopa ile terbiye ederek, Atlantik’e bağımlı kalmasını sağlamak ve böylece statükoyu sürdürmek amacını taşıyor. Ancak Türkiye için statükonun devamı ise çıkmazdaki ekonominin iflası, ulusal güvenlikte ABD’ye teslimiyet ve böylece beka sorunlarının derinleşmesi demek.
ABD’li Türkiye uzmanı Nicolas Danforth geçen yıl Temmuz ayında şöyle yazmıştı: “Washington, ilişkileri geliştirmek için aşırı istekli görünmek yerine, topu Ankara'nın sahasına bırakmalıdır. Bu, Türkiye'nin ABD ve Avrupa çıkarlarını bozma kabiliyetini en aza indirirken rotada kalması anlamına geliyor. Biden, en iyi ihtimalle, Erdoğan'ı daha fazla kışkırtmadan, statükoyu sürdürmeye dayanan bir modus vivendi (çatışan tarafların geçici anlaşması) kurmaya çalışabilir” (Brookings Enstitüsü, Temmuz 2021).
Danforth’un da ABD cephesinden vurguladığı üzere, statükonun devamıyla Türkiye’yi “Atlantik hizasında tutmak” amaçlanıyor.
“Denge”cilerin perdelemeye çalıştığı gerçek, Doğu Akdeniz’de, Kıbrıs’ta, Ege’de, Irak ve Suriye’de ABD ile Türkiye’nin çıkarlarının herhangi bir ortak noktada buluşturulmasının mümkün olamayacağıdır.
Bir daha vurgulayalım: Türkiye ABD’nin stratejisinde kilit ülkedir. Türkiye’nin hangi cephede yer alacağı önümüzdeki dönemi belirleyecek önemdedir. Statükoyu sürdürmek Türkiye’nin aleyhinedir, çünkü ABD’nin tehditlerini artırmasını sağlamaktadır. Türkiye’nin çıkarı ABD tehdidine karşı statükoyu değiştirecek ittifaklar kurmaktadır. Türkiye bunu mutlaka kuracaktır. Ak Parti’nin yöneldiği yanlış politika, Türkiye’nin ödeyeceği bedeli ağırlaştırıyor. Kendi iktidarının zeminini de zayıflatıyor.