Deniz Akkaya ne söylemek istiyor?

Deniz Akkaya, 15 yaşındaki kızından şiddet gördüğünü söylüyor. Görülmedik şey değil, ebeveynine şiddet uygulayan çocuklar var. Görülmedik olan ebeveynin çocuğunu sosyal medya aracılığı ile ifşa etmesi!

Belli ki Deniz Hanım, hakkında konuştuğu kişinin henüz bir çocuk olduğunun bilincinde değil. Kendi yetiştirdiği ve sorumluluğu da kendisine ait olan bir insan hakkında böyle şeyler yazarak bizi neye inandırmak istiyor acaba? Kızının aslında bir şeytan olduğuna falan mı? İnsanın kendi öz çocuğu ile arasındaki bir anlaşmazlığı dışarıdan bakan biriymiş gibi ortalığa saçması gerçekten çok acayip.

Deniz Hanım’ın yasalardan ve evrensel normlardan da haberi olmadığı anlaşılıyor. Çocuklar, -salt çocuk oldukları için- özel yasalara tabidirler. Devletin asli görevlerinden biri çocukları korumaktır. Devlet gerektiğinde çocuğu anne babasına karşı da korur. Çünkü bir çocuğun annesi olmanız onu sizin mülkünüz yapmaz.

Deniz Akkaya ve kızı ile ilgili ilk anormallik bu değil. Daha önce de anne-kız bikini reklamı için poz vermişlerdi. E ne var bunda demeyin, çünkü kızcağız o zaman henüz on yaşında idi. On yaşındaki bir kız çocuğunu bikini reklamında oynatarak para kazanmak ne kadar etik tartışılır. Kızın babasının açtığı dava sonunda o resimler kaldırılmıştı.

Deniz Akkaya, kızının babası olan şahısla ilgili de çok ağır ifadeler kullanıyor. Deniz Hanım’ın söylemine bakılırsa bu iki yetişkin insan hayli sorunlu bir ilişki yaşamışlar. Şimdi anası tarafından suçlanan çocuk da o çatışma arasında büyümeye çalışmış. Zaten bu hikayede bir kurban varsa eğer o kızcağızdan başkası değil.

SOKAK KÖPEKLERİ VE SİYASET

Sokak köpekleri konusundaki tartışma çok açık bir gerçeğin altını çizdi: Demokratik toplumda “kapalı siyaset” üretmeye kalkmak sizi rakipleriniz karşısında açığa düşürür, hatanızı telafi etseniz bile yara alırsınız.

AK Partili bakanlıklar uzunca bir süre bu konu üzerinde çalıştılar. Ama çalışmalarını katılımcı bir şekilde yürütmediler. İnternet üzerinden örgütlenen nefret şebekesinden başkasını dinlemediler. Bu şebekenin mesajları ise bolca yalan, bolca çarpıtma üzerine kurulmuştu.

Dahası, içlerinde konunun uzmanı-ilgisi olan hemen hiç kimse yoktu.

Dahası, üzüm yemekten çok bağcı dövmeye ayarlanmış bir üslupları vardı.

Dahası, “devlet biziz, biz ne dersek o olur” gibi çirkin tavırlar ile sosyal medya terörü estiriyorlardı.
Bazı bürokratlar tarafından taltif edildiler. Bazı siyasetçiler tarafından taltif edildiler. Bazı gazeteciler ise adeta onların amigoluğuna soyundu,

Kimsenin sorunun makul ve ahlaki çözümüne dair sesleri dinlemeye tahammülü yoktu. Yeter ki köpekler öldürülsündü!

Belli ki sorun devletin en üst katlarına da bu kafanın istediği şekilde sunuldu. Konu siyasallaşmakla kalmadı keskin bir çatışma başlığı haline geldi.

Oluşan algı, Ak Parti’nin köpekleri öldürmek istediği, muhalefetin ise buna karşı koyduğu yönünde. Bu saatten sonra ne yaparsanız yapın bunu değiştirmek çok zor. Çünkü zaten “sahiplenmezseniz öldürürüz” demekle öldürmek aynı kapıya çıkıyor.

Oysa konu birkaç teknik müdahale ile çözülebilirdi. Belediyeleri, yasayı uygulamaya icbar etmek yeterliydi. 2019 tarihinde tüm partilerin oy birliği ile kabul edilen Meclis raporunu uygulamak yeterliydi. Olumlu mesajlar ile bir seferberlik başlatmak yeterliydi. Hiçbiri yapılmadı, sorunun bir kriz başlığına dönmesine müsaade edildi.

Önce fahiş fiyatlar, soyguncu marketler.. Sonra emekli maaşları. Şimdi de sokak köpekleri… Kapalı siyaset veistişare kültürünün zayıflaması sorunları yönetmeyi de zorlaştırıyor.