Deniz Hukuku kavramları ve denizlerde son söz

Son zamanlarda çok sık duyduğumuz Deniz Hukuku kavramları var: Karasuları, Münhasır Ekonomik Bölge (MEB), Kıta Sahanlığı ve Deniz Yetki Alanı. Bu kavramların anlamlarını biliyor muyuz? Konunun uzmanı olan Kaan Cenk Salihoğlu arkadaşıma rica ettim. O’nun yazdığı tanımları siz okuyucularımızın bilgisine sunuyorum.

KARASULARI

İngilizce: territorial waters.

Almanca: Hoheitsgewässer

Fransızca: eaux territoriales.

Sahildar devlet, karasularının genişliğini 12 deniz miline kadar belirleme hakkına sahiptir. Buna göre, coğrafi şartlara ve sahildar ülkelerin birbirine yakınlığına bağlı olarak bir ülkenin karasuları en az 3 ve en fazla 12 deniz mili olarak belirlenebilir. Sahildar devlet bu alan içerisinde tam deniz egemenliğine sahiptir. Karasuları, üzerindeki hava sahasını ve suların altındaki deniz yatağını ve toprak altı zenginliklerini de kapsar. Bir ülke, MEB'den farklı olarak, karasularını diğer sahildar devletlerinin iznine tabi olmadan tek taraflı ilan edip, buna göre çizilen karasuları haritasını BM’ye bildirebilir. Ancak coğrafi şartlar el vermediği takdirde, karasuları kıyıdaş ülkelerle anlaşmalar yoluyla sınırlandırılır.

Türk ve Yunan karasularının Ege Denizi’ndeki genişliği şu an 6 deniz milidir. Türkiye’nin ve Yunanistan’ın Ege Denizi’ndeki sahillerinin coğrafi konumu yan yana ve aynı zamanda karşı karşıya olduğu için sınırlandırma gerekli görülmektedir. Yunanistan’ın tek taraflı olarak karasularını 12 deniz miline çıkarması, Ege Denizi’ndeki çıkar dengelerini Türkiye’nin aleyhine orantısız bir şekilde değiştirir. Bu nedenle Türkiye, Yunanistan’ın böyle bir tasarrufunu casus belli, yani savaş nedeni saymaktadır. Yunanistan’ın karasuları, sahip olduğu çok sayıda ada nedeniyle şu anda, Ege Denizi’nin yüzde 40’ını oluşturmaktadır. Karasularının 12 deniz miline çıkarılması durumunda bu oran yüzde 70’e yükselmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan 1936'ya kadar Lozan Barış Antlaşması uyarınca iki ülkenin karasuları 3 deniz miliyle sınırlıydı. Yunanistan 1936 yılında bu sınırı tek taraflı olarak 6 mile çıkarmış ve uluslararası bir antlaşmayı bugün tıpkı Meis, Batı Trakya, On İki Adalar ve Girit'te olduğu gibi çiğnemiştir.

MÜNHASIR EKONOMİK BÖLGE

İngilizce: Exclusive Economic Zone.

Almanca: Ausschließliche Wirtschaftszone.

Fransızca: Zone économique exclusive.

Münhasır Ekonomik Bölge, Birleşmiş Milletler Uluslararası Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin (UDHS) beşinci bölümünde ayrıntılı olarak tanımlanmıştır. İngilizce başlığı United Nations Convention on the Law of the Sea (UNCLOS) olan bu sözleşmeye göre, Münhasır Ekonomik Bölge genellikle denize kıyısı olan bir devletin sahilinin esas hatlarından 24 milden 200 mil genişliğine kadar olan alandır. Bu 24 deniz mili dâhilindeki denizalanı, karasuları artı bitişik bölgeden oluşur. Karasuları, yukarda belirttiğimiz üzere, coğrafi koşullara ve komşu devletlerle anlaşmalara bağlı olarak en az 3 en fazla 12 deniz mili olabilir. Bitişik bölge ise, buna ek olarak 12 deniz milini daha kapsamaktadır. Bu bölgelerdeki egemenlik hakları yalnızca söz konusu sahildar devlete aittir.

Karşı karşıya bakan veya bitişik kıyılar için MEB sınırlarının belirlenmesi anlaşma şeklindeki bir sözleşmeyle olur. Sözleşme, BM’ye bildirilir. Sözleşmenin hukuka uygunluğu, BM’nin inisiyatifiyle veya doğrudan ya da dolaylı olarak sınırlandırmadan etkilenen devletlerden birinin Uluslararası Adalet Divanı’na şikayetiyle kontrol edilir ve hukuka uygun bulunmazsa deniz alanlarının yeniden belirlenebilmesi için iptal edilir. Bununla birlikte, UDHS’in 38. Maddesi'ne göre gemilerin transit geçişi, açık denizde uygun bir deniz yolu bulunmuyorsa veya ilgili sahildar devlette olağanüstü bir durum olmadıkça UDHS'de sözü edilen normlardan etkilenmez. Fakat bu kurala pratikte her zaman uyulmaz. Transit geçiş, yalnızca açık denizin bir bölümünden veya bir Münhasır Ekonomik Bölge içindeki deniz yolundan devamlı ve hızlı geçiş amacıyla seyrüsefer serbestisinin ve bu saha üzerindeki uçuş serbestisinin kullanılmasını ifade eder. Ayrıca, Münhasır Ekonomik Bölgeler her sahildar devletin egemenlik haklarına tabidir. Buradaki tüm canlı ve cansız doğal kaynakların araştırılması, işletilmesi, muhafazası ve deniz altına kablo ve boru döşenmesi egemen devletin iznini gerektirir.

KITA SAHANLIĞI

İngilizce: continental shelf.

Almanca: Festlandsockel.

Fransızca: plateau continental.

Kıta sahanlığı, yukarıdaki diğer iki kavramdan farklı olarak deniz alanlarından ziyade bir ülkenin jeolojik haritasını çizer. Buna göre kıta sahanlığı bir kara ülkesinin denizin altında devam eden doğal uzantısı olarak tanımlanır, böylece deniz tabanı kastedilir. Kıta sahanlığı, denizin derinleşmesinin devam ettiği tabana kadar uzanır. Bir vadinin tabanındaki çizgiye benzetilebilir. UDHS’ye göre devletin kıta sahanlığını ilan zorunluluğu yoktur. Kıta sahanlığının genişliği 200 deniz miline kadar ve coğrafi şartlar uygunsa 350 deniz miline kadar uzanabilir. Buna göre Münhasır Ekonomik Bölge kıta sahanlığından daha geniş olamaz.

Kıta sahanlığı bir kara ülkesinin denizin altında devam eden doğal uzantısı olduğu için, adaların kıta sahanlığı yoktur. Bu nedenle herhangi bir ada MEB’e sahip olamaz. Bu nedenle Yunanistan’ın tek taraflı tasarrufları geçersizdir.

DENİZ YETKİ ALANI

İngilizce: sovereign right (on Law of the Sea.)

Almanca: Hoheitsrecht (im Sinne des Seerechts).

Fransızca: droit souverain (au sens du droit de la mer).

Deniz Yetki Alanı, sahildar devletin yukarda tanımladığımız alanlardaki egemenlik haklarını ifade eder. Bir ülkenin karasularındaki tam deniz egemenliği hakları artı UDHS uyarınca sahip olduğu MEB’deki haklarının tamamı, deniz yetki alanını kapsar. Deniz Yetki Alanı, UDHS uyarınca bir devletin kıta sahanlığı sınırının ötesine geçemez. Yani en çok ana karadan 200 veya uygun coğrafi şartlarda 350 deniz miline kadar uzanan deniz alanında geçerlidir.

TÜRKİYE’NİN HAKLI KONUMU

Tanımlanan kavramalara göre, denizlerdeki Sevr dayatması olarak bildiğimiz Sevilla Haritası’nın hiçbir hukuki geçerliliği yoktur. ABD ile AB’nin bu haritayı gayri resmî olarak tanıması, Türkiye’yi hedef alan husumetin kaynağını bilmek açısından önem taşır.

Uluslararası deniz hukuku uyarınca, Doğu Akdeniz’de en uzun kıyı şeridine sahip olan Türkiye, bütün deniz ikmal yolları, bulunacak doğal gaz rezervleri ve denizaltına döşenecek boru hatları üzerinde egemenlik hakkına sahiptir. Çünkü Türkiye’nin 200 deniz miline kadar deniz yetki alanı bulunmaktadır. Hukukî açıdan hiçbir ülke veya ülkeler grubu, Türkiye’nin doğal gaz aramasını engelleyemez; Türk gemilerini oldubittiye getirerek kontrol edemez; Türkiye’yi Doğu Akdeniz Gaz Forumu’ndan dışlayamaz. Kaldı ki, EastMed Boru Hattı Projesi, hem maliyeti hem de uluslararası deniz hukuku açısından Türkiyesiz yapılamaz.

UDHS’in verdiği yetkiye göre, Türkiye, Libya örneğini genişleterek, Lübnan, İsrail, Filistin ve Mısır’la MEB anlaşması imzalamalı, Suriye ile deniz yan sınırını çizmelidir.

Deniz Hukukuna göre, Meis, Kıbrıs ve kısmen Girit adaları, Türkiye’nin kıta sahanlığı içindedir. Hiçbir devlet, eğer hukuk geçerliyse Türkiye’yi karasularına hapsedemez.

Türkiye, bugün denizlerdeki haklarını kararlıkla savunduğu için, AB´den Türkiye´ye karşı yaptırım kararı çıkmamıştır. Avrupa ülkeleri, Doğu Akdeniz’de Türkiye’ye alınacak tavır konusunda anlaşamıyorlar. Almanya ve İtalya, Türkiye’nin kararlılığını hesaba katabiliyor ve ayrıca ABD’nin Doğu Akdeniz’e egemen olmasından kaygı duyuyorlar. Türkiye’nin bu durumu çok iyi değerlendirmesi gerekir.

HAKLILIĞIMIZ GÜCÜMÜZÜN YETTİĞİ YERDE GEÇERLİDİR

Mavi Vatanımız üzerindeki egemenlik, karasal vatanımız üzerindeki egemenlik gibidir. Üstün silahlı güce sahip olmadığımız yerde egemenliğimiz de yoktur.

Hukuk, devletin yaptırım gücüyle uygulanan kurallar bütünüdür.

Uluslararası Hukuk, bu açıdan tartışmalıdır. Çünkü hangi devletin yaptırım gücüyle uygulanacaktır? Uluslararası Hukuku uygulatacak uluslararası bir yaptırım gücü bulunmuyor.

Türkiye’nin Deniz Hukuku alanındaki haklı konumu, Mavi Vatanı korumaya yetmez, ancak sorunun kuvvetle çözülmesinde belli olanaklar sağlar.

Bu nedenle Doğu Akdeniz’deki anlaşmazlıklarda son sözü silahlar söyleyecektir. Silahın ille de kullanılması gerekmez. Caydırıcı güç de, yaptırım gücüdür.

MICHAEL RUBIN’İN HABERİ

Türkiye’nin güvenlik sorunu, artık Mavi Vatan’da odaklanmaktadır. Doğu Akdeniz ve Kıbrıs, bugün ABD-İsrail eksenli tehdidin merkezi ve ön cephesi haline gelmiştir.

Bugünkü Aydınlık’ın manşetini dikkatli okuyalım. Pentagon’un Psikolojik Harekât şeflerinden Michael Rubin, “Türkiye ile ABD arasında diplomatik ve ekonomik bir çatışma yaklaşıyor” derken, aslında silahların konuşacağını bildiriyor. Çünkü hemen arkasından “Biden’ın Rumlara silah vermesini ve Girit’teki Suda üssünü daha etkili kullanmasını” istiyor.

Mavi vatanımız, Mehmetçiğin silahıyla üstün kudrete sahip olduğumuz deniz alanıdır.