Denizler öksüz kaldı!

Mersin’de şehit aileleri ve gazilerimizle koyu bir sohbete dalmıştık. Çok önemli bir haber geldi! Yabancı bir sismik araştırma gemisi bizim için tartışmalı olan sulara girmişti. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) adına sondaj çalışmaları yapıyordu. Taktik komutam altında bulunan korvete ilk emri verdim. “Gemiyi ikaz et ve bulunduğu bölgeyi derhal terk etsin!”

IŞIK HIZI İLE HAREKET EDEN AMİRAL
Süratle makam odama döndüm. Dönemin Deniz Kuvvetleri Harekât Eğitim Daire Başkanı olan Tuğa. Cem Çakmak’ı aradım. Durumu açıkladım. Amiral Çakmak, çok zeki, bilgili, tuttuğunu kopartan, kalıpların içine girmeyen bir subaydı. Ancak doğrusunu söylemek gerekirse bu kadar çabuk bir reaksiyon beklemiyordum. Bir saat içinde konuyu masaya yatırmış, yetkili makamların onayını almış, sade, etkili ve uygulanabilir bir harekât planı hazırlamıştı. Deniz Kuvvetleri o bölgeye yüklenmiş, araştırma gemisi kısa süre içinde tasını tarağını toplamak zorunda kalmıştı.
Kaderin garip bir cilvesi olarak, sert esen ihanet rüzgârları her ikimizi de Hasdal’da buluşturacaktı. PKK, FETÖ ve Ermeni Soykırımı yalanının bir numaralı hamisi olan Avrupa Birliği (AB), o günlerde Türk Deniz Kuvvetleri düşmanlığını raporlarına yansıtacak kadar sağduyusunu kaybedecekti.

SİLİVRİ’DE BİR ASLAN
Bütün gözler ona çevrilmişti. Çıt çıkmıyordu. Coşku dolu dinleyici sıralarına da sessizlik hâkim olmuştu. Gözleri çakmak çakmak parlayan bir aslan mahkeme kürsüne yöneldi. Heyetin gözlerinin içine bakıyordu. Belli ki salon 7 şiddetindeki deprem gibi sarsılacaktı! Ve fırtına koptu!
“Bizleri bir süre daha çöken bu sahte davanın enkazında tutabilirsiniz. Ancak asıl soru, bu davanın sonunda enkazın altında kimlerin kalacağıdır. Bu dava içimizdeki işbirlikçi vatan hainlerinin parmak izlerini taşımaktadır. Başımıza çuval geçiremeyeceklerini bildikleri için buradayız. Atatürkçü kimliğimiz nedeniyle buradayız. Biz öz be öz bu milletin evlatları olduğumuz için buradayız!” Salon yıkıldı! Alkış ve çığlık sesleri sözde mahkemenin ihanet kokusu sinmiş duvarlarını sallıyordu. Bu topraklar tarihin hiçbir döneminde böylesine kirli bir davaya tanık olmamıştı. Gökyüzü bile isyan etmiş, kapkara elbiseler giymişti.

HEP EN ÖNDEYDİ
Hiçbir kavgadan kaçmadı! Yaptığı her işe ruhunun derinliklerinden gelen bir yaratıcılık kattı. Zaten hiç kimse onu yenemezdi. Muhteşem bir denizciydi. İnanın, denizler öksüz kaldı! Amansız hastalıkla bile insanüstü bir güçle mücadele etti. Doktorları şaşırttı! Ve sadece kaderine yenildi. Öylesine şanlı bir yaşam sürdü ki hayatın içine sığmayacak kadar görkemliydi. Direniş destanını bizlere ve tüm Bahriyelilere miras olarak bıraktı.

SİTEMİ, SERZENİŞİ BİLE ASİLCEYDİ!
Onu hayal kırıklığına uğratanlara bile asla acımasızca yaklaşmadı. Kırıcı olmadı, dertlerini, acılarını, hüznünü hep kalbine gömdü. Erdem dolu, onurlu bir yaşam sürdü. Sitemini bilgece, edebi bir dille dizelere döktü. “Beni gördüğünde ürkek ve tedirgindi. / Kaçamak bir tebessüm yüzünde belirdi. / Ama önce etrafı inceledi. / Kararsızca birkaç adım ilerledi ve usulca ‘merhaba’ dedi. / Sanırım hayatından on yıl yedi. / Elimi uzattım, otuz yıllık silah arkadaşım çekindi. / Sonra mecburen kabul etti. / Gizlemeye çalıştığı titreyen elleriydi.”

TÜRK MİLLETİ’NE GÖREV
Amiral Çakmak, kendisini bu topraklara adadı. Ruhu huzur bulmalı. Bizlere düşen kutsal bir vazife var. Mahkemede son sözleri şöyleydi: “Son olarak, hainlik ve ihanetin odağı olan ve dış mihraklara uşaklık eden şerefsizlere sesleniyorum. Bu salondaki koltuklara oturacaksınız ve vatana ihanetten yargılanacaksınız. Bundan kaçışınız asla mümkün değildir!” İşte sadece tetikçileri değil, tüm sorumluları içine alan “VATANA İHANET DAVASI” açılması için her yurtsever Türk vatandaşı elinden gelen her şeyi yapmalıdır.

ŞEREF SÖZÜ
Birinci Ölüm Yıldönümü münasebetiyle, Cumartesi günü (25 Haziran) saat 19’da Beşiktaş Deniz Müzesi’nde anlamlı bir tören yapılacak. Kahraman Amiralim: Seni hiçbir zaman unutmayacağız! İsmini en büyük gemilere vererek yaşatacağız. Hayatını ders olarak okutacağız. Davan davamızdır. İhanetin serbest, yurtseverliğin yasak olduğu bu karanlık dönemin kökünü kazıyacağız!
NOT 1: 22 Haziran 2016 günkü “TSK fabrikasyon ayarlarına döndürüyor.” başlıklı yazım, büyük bir anlam kaybına sebep olacak şekilde, “TSK fabrikasyon ayarlarına dönüyor.” başlığı ile yayımlanmıştır. Düzeltir, başta TSK olmak üzere okurlardan özür dilerim.
NOT 2: 25 Haziran (Cumartesi) Saat 14’te Mersin Ticaret ve Sanayi Odası Büyük Konferans Salonunda, Milli Anayasa Hareketi ve ADD’nin ortaklaşa düzenlediği, 18 kurumun desteklediği, “Bölücü Anayasaya Hayır!” paneline konuşmacı olarak katılacak, kitaplarımı imzalayacağım. Diğer panelist Sayın Ümit Kocasakal.